Eğitim sistemimizde Kredili Sistem denilen nanenin henüz keşfedilmediği yıllarda not korkusu diye bir şey vardı öğrenciler arasında. İki dersten geçemedin mi sınıf tekrar edilirdi, o da okulda yer bulursan ve bu durum 5 öğrenciden birinin yaşadığı bir şeydi her yıl. Nottan da korktuğumuz falan yok da evden tırsıyoruz. Anne “maddi durumu bizden daha kötü olan komşunun daha zeki çocuğuna” kafayı takmış, sürekli kıyaslıyor ama zararsız, bizim korkumuz Peder Bey. Dövmez de harçlığı keser, dövülmekten beter bir durum. Kırık notların telafisi için adına “bütünleme sınavı” veya “ikmal”de denilen son bir şans mahiyetinde bir de illet var Ağustos sonu, Eylül başı.
Tüm yaz haram zehir zıkkım falanmış gibi duruyor ama durum pek de öyle değil. Tembel adam yazın yine açmıyor kitabın kapağını. Yumurta kapıya dayanınca sınava üç beş gün kala başlıyor çılgınlar gibi çalışmaya. Çalışmak bir şey değil de tüm yaz boyunca uzatıp, briyatinleyerek şekil yaptığın saçlara da erken bir veda bu. Sınava girmek için saçların 3 numara olması lazım. O iş çok gıcık işte. İki kere sınıf tekrarı yapmış, okulun asırlık çınar ağaçlarından biri olma yolunda emin adımlarla ilerleyen Ben, 4 kırık notla bütünleme sınavlarına hazırlanıyorum yine. Hepsi de beylik dersler. Kimya, Biyoloji, Matematik ve Edebiyat. 2 si iyi gecti, kesin geçerim, matematik kesin zayıf, bir de edebiyattan geçersem tek dersten borçlu geçiyorum. Ha gayret oldu olacak. Failatün, failatün, feilun biraz ittirsek, kaktırsak olacak gibi ama…….?
Zamanlamaya bak ki; Fenerbahçe Bursaspor’la hazırlık maçı yapıyor Bursa’da. Bir sürü futbolcu transfer edilmiş, biri de Rıdvan. Sakat falan diyorlar ama Bursa’ya getirmişler. Sülale Fener manyağı. Almışız zehiri bir kere. Ertesi günü tarihi sınav beni bekliyor, önümde yardımcı kitap, aklımda maç. Lanet olsun bir şey girmiyor ki kafama ? Tüm engellemelere ve tehditlere aldırmadan stadın yolunu tuttuğumu hatırlıyorum. Rıdvan’ın oynamadığını hatırlıyorum, şiddetli bir yağmurda, kale arkasında donuma kadar ıslanmış vaziyette eve dönüp akşamleyin içtiğim bir nane limonla ertesi sabah sınava girdiğimi hatırlıyorum, başka da bir şey hatırlamıyorum. Fenerbahçe sana ne veriyor sorusuna verecek esaslı bir yanıtım olmadı hiç, Fener sevgisinden hasta da olduk, parasız da gezdik, okuldan kaçıp maça gittiğimiz için disiplin cezası da gördük, dayak da yedik.
Çoğunuz benzer şeyler yaşamışsınındır. Fenerbahçe bana ne verdi ? Para pul vermedi abi, aksine param gitti. İddaa kuponlarımı, toto kuponlarımı bile Fenerbahçe yatırdı hep. Olsun, karşılıksız aşk bu. Hala daha da para kazandırmıyor bana. Olsun, canı sağ olsun be Fenerbahçe’min. Fenerbahçeli olup da Fenerbahçe sayesinde eşek yüküyle para kazananlar da var tabii ki. Volkan gibi, Emre gibi. Biz para kazanmadan seviyoruz, hepimizi ayrı bir yerde tutuyorum o yüzden. Gerçek Fenerbahçeli paraya satmaz Fenerbahçe’yi. 60-70 milyon Eurol’luk serveti olan, 35 yaşındaki Fenerbahçeli de bu saatten sonra da gidip başka takımda oynamaz. Bana hikaye anlatmasın hiç biri. Emre çok beğendiğim bir futbolcu. Futbolculuk meziyetlerine kim hayır diyebilir ki ? Bileğinin hakkıyla da İnter gördü çok genç yaşında. 30’undan sonra gittiği Atletico Madrid’de bile kalitesini gösterdi.
Futbolunu anlatmak istemiyorum. Emre sakatlıklarla boğuşmasına rağmen sahada beni hiç yanıltmadı. İslam Kültür’ünün içinde yetişmiş,” Allah bizzat kendi yapmıştır, insanların burun şekliyle dalga geçmek, hakaret etmek günahtır”öğretisiyle büyüyen hiç kimse renginden dolayı, ırkından dolayı kimseye hakaret etmez diyerek savunduğum , G.Saray’lı sevimsiz Emre’ye sahip çıkmıştım ama diyorum ya bir tek Zokora’ya F*cking Nigga dediğinde hayal kırıklığına uğrattı beni. Yine de benim için Emre’nin 3 Temmuz’daki duruşu ve liderliği daha önemli. Ben ikinci ligde de oynarım, gocunmam diyen adamdır. Fenebahçe’de skora isyan eden de tek adamdır ve gönül isterdi ki hizmetlerinden dolayı bu forma altında futbolu bıraksın ve hala bunun için geç değil. Fenerbahçeliymiş, Fenerbahçe için savaşmış falan filan bırakın bu işleri.
Kimse senin benim kadar Fenerli değil arkadaş. Hiç birimiz de Kurtuluş Savaşı’da cepheden G.Saray maçına atıyla yetişmeye çalışırken yolda şehit düşen Arif kadar Fenerbahçeli değiliz. Menisküslü iki dizine ŞAMYEL lastiği bağlayarak yıllarca çubukluyu terleten Bego Ahmet kadar Fenerli olamayız. Mehmetçik Basri’nin yanından geçemeyiz. Hepsi de 3 kuruş paraya oynadılar, 3-4 milyon Euro’ya değil. Bırakın bu işleri. Fenerbahçe’de yeni bir dönem açılıyor. Birileri Terraneo ile çok önceden anlaşmış ve çok güzel bilgilendirmişler Muhtar Emmi’yi.
Şimdilerde paralalel yapı diye bir söylem var, eskiden biz bunun futboldaki versiyonuna Papazlar derdik. Papaz lafını hakaret olarak görebilirler ben paralel yapı diyeyim. Giden isimler ve Ersun Yanal’ın gidişinde emeği var denilenler hemen hemen örtüşüyor. Evet bu da bir paralel yapı operasyonu. Daha da gidenler olacak, operasyon Volkan’a kadar da uzayabilir.
Yazarın diğer yazıları için tıklayın
mail : bruno.monte@abcspor.com
twitter : @BrunoMonte1907