https://abcspor.com/wp-content/uploads/2020/11/ataturk.jpg

EUROCHALLENGE VE EUROCUP: UĞURLAMA FASLI – 1

Okunması Gerekenler

efe resimAvrupa’nın kulüpler düzeyindeki 2 ve 3 numaralı organizasyonlarında artık son periyoda girildi. Eurocup’ta bu sene Banvit ve Pınar Karşıyaka azımsanamayacak başarılar elde ettiler, bizlere bir çeyrek bir de yarı final tattırdılar; fakat finalde yer alma hakkını Gran Canaria ile BC Khimki elde etti. Eurochallenge’da ise vaziyet daha olumlu: Tofaş ilk turda, Muratbey Uşak Sportif ise ikinci turda havlu attı; lakin Trabzonspor Medical Park, evinde düzenleyeceği Final Four’a ismini yazdırmayı başardı. Hem de bu yolda sadece 1 kez mağlup olarak. Koç Nenad Markovic ile hücum basketboluna dönen ve farkını ortaya koyan Trabzonspor’un bu macerasını hepimiz ayakta alkışlıyoruz; öyle ya, ilk kez katıldıkları bu turnuvada hem son dörde kalmak (tıpkı geçen sezon Royal Halı Gaziantep’in yaptığı gibi), hem de dörtlü finalleri Trabzon’da düzenleme hakkını elde etmek, her babayiğidin harcı değildir. Gerek Eurocup’ta, gerek de Eurochallenge’da boy gösteren tüm takımlarımıza tebriklerimizi ve teşekkürlerimizi sunarken, bütün başarı dileklerimiz de bugünden Pazartesi’ye dek Trabzonspor’un yanında olacak..

 

Eurocup ile başlayalım incelememize. Bütçeleri diğer takımların fersahlarca üzerinde olan iki ekip, yani Gran Canaria ve Khimki, hedefledikleri mevkiye isimlerini kazasız belasız yazdırmayı başardılar. Her iki takım da bu yolda mağlubiyeti en az bir kez tattı (hem de bizim ekiplerimiz onlara bu acıyı tattırdı), gereken dersleri çıkardı. Artık, finalde kozlarını paylaşacaklar. Diğer organizasyonların aksine, bu kupadaki finalin iki ayaklı oynanması bile bizleri o eski Koraç Kupası günlerine götürmeye yetebilir. Peki, kim kazanır?

 

İLK MAÇ ÖNCESİ TAHMİNLER NEYDİ?

 

eurocup 1Gran Canaria, İspanya’nın gençler düzeyindeki yıldızlarından birine, Oriol Pauli’ye sahip. Oyun kurucu pozisyonunda, bu sene yeni baştan doğan ve çıtayı yükselten bir Albert Oliver var. Brad Newley gibi bir tecrübe abidesi, her ne kadar eski günlerinde olmasa bile, en azından dış mesafe şutlarında ve faul çizgisinde beklentileri karşılamayı sürdürüyor. Kyle Kuric gibi bir şut azmanları, Bellas gibi her işi yapabilen bir direnişçileri, O’Leary gibi bir fırsatçıları mevcut. Pota altında Filipinler’in undersize ağır işçisi, double-double abidesi Eulius Baez, tüm pivot kavramlarına ters düşen Levon Kendall ve takımın asıl silahı, 2.20’lik genç Walter Tavares var. Oliver (Bellas) – Kuric (Pauli) – Newley (O’Leary) – Baez (DaJuan Summers) – Tavares (Kendall) şeklinde bir rotasyonla, çok güçlüler. Bir defa, Baez ve Tavares haricinde takımın tüm fertleri mesafe tanımadan şut sokabiliyorlar. Baez ise pota altındaki post oyununu, bilhassa da sırtı dönük hücumu layıkıyla ifa ediyor. Tavares inanılmaz bir blok ve ribaunt tehdidi. Takım olarak hem dinamikler, hem de atletikler. Ayrıca kalıplılar ve savunmada çok iyi adam paylaşıyorlar. Kuric, eli sıcakken, zirve yıllarındaki bir Peja Stojakovic kadar tehlikeli hale geliyor. En büyük avantajları da, Aitor Garcia Reneses gibi bir koça sahip olmaları. Her pozisyonda tecrübe ile gençlik ateşi bir arada, çeşitlilikten ve sertlikten yana sıkıntıları olmadığı gibi, Reneses’in müdahaleleri sayesinde oyun konsantrasyonları da hiç düşmüyor.

 

Peki, handikapları neler? Evvela, Newley’nin istikrarsız ve kimi zaman bireysel hücumda ısrarcı tutumu. Oysa asisti tercih ettiği her pozisyonda Newley kıymetini katlıyor. Sanırım bu kadar gencin arasında arka planda kalma vaktinin henüz gelmediğini düşündüğü için bu inatçılığı sergiliyor. Kuric, ivmelenmediği zamanlarda ısrarını kıramayıp kör şutör olabiliyor. Oliver arka arkaya maç oynadığında sağlıklı kalamayabilecek kadar yaşlı. Tavares bireysel bir hücum silahı sayılmayacağı için, rakibin pivottan bulacağı sayıları dengelemek adına onu bol bol oynatmak gerekiyor. Ayrıca Tavares’in gençliği, onu çoğu zaman erkenden faul problemine iteliyor. O’Leary’nin performansı, tamamen takımla birlikte şaha kalkıyor. Bu sene bir kez bile takım kötüyken O’Leary’nin iyi olduğunu göremedik.

 

eurocup 3Biraz da Khimki’ye bakalım. Oyun kurucu olarak, geçen sene Euroleague’de şampiyon olan Maccabi Tel-Aviv’in Final Four MVP’si Tyrese Rice ve Finlandiya’nın son yıllardaki en büyük oyuncusu, Naumoski görünümlü Petteri Koponen var. Ayrıca yolu Türkiye’den de geçmiş olan Hırvat veteran Marko Popovic de bu kadroda, ve sakatlığını tümden yenerek çıkacak finale. Vyaltsev, tıpkı bu isimlerden herhangi birisi gibi, rahatlıkla iki numarayı kotarabilen bir isim. Üç numarada takımın ve 2007, 2011 ve 2012’de mucizeler yaratan Rus Milli Takımı’nın savunma üstadı, bel kemiği, tecrübe abidesi Sergei Monia var. Onu Ilnitskiy ve kimi zaman da hem 3 hem de 4 numarayı oynayabilen, ribaunt ve dinamizm canavarı Tyler Honeycutt tamamlıyor. Dört numarada James Augustine ve Sheleketo ile çok güçlüler. Ama asıl güçleri, iki dev pivot, Paul Davis ile Pateev. Paul Davis, tıpkı Monia gibi, safhalar ilerledikçe farkını açık açık ortaya koyan ve güven timsali haline gelen, eşsiz kıymette bir pivot. Koç ise, oyunculuk kariyeri kadar mucizevi bir koçluk kariyeri bulunan, Litvanya efsanesi Rimas Kurtinaitis… Rice (Koponen) – Popovic (Vyaltsev) – Monia (Honeycutt) – Augustine (Sheleketo) – Davis (Pateev) şeklindeki bir rotasyona direnmek, hiç kolay değil.

 

İsimleri tek tek saydığımızda, şampiyonu şimdiden görüyormuşuz gibi gelebilir; fakat takım olmak bambaşka bir mevzudur. Khimki’nin konsantrasyon kaybı yaşadığı ve takımın kaderini tümden Rice ile Koponen’e teslim ettiği çok ana şahit olduk. Takım kötü giderken, Rice’ın direksiyon hakimiyeti, Monia’nın ölümcül dış şutları ve Davis’in rakip tanımaksızın bulduğu sayılarla geri geliyorlar. Fakat bu kadar yıldızın olduğu bir kadro, Gran Canaria kadar komple ve rolleri belli bir takım hüviyetinde değil. Takım, sayı yemeyi sorun etmiyor, çünkü hücumda muhakkak yediklerinden fazlasını atacaklarına güveniyorlar (çoğu kez de haklı çıkıyorlar). Rakibin savunma direncini göz ardı edercesine muhteşem hücum örgüleri var, fakat bunu her hücumda ortaya koyamıyorlar ve her pozisyonda çok rahat sayı bulamıyorlar. Koponen’in bilhassa kritik anlarda (2014 Dünya Şampiyonası’ndaki Türkiye maçını anımsatırcasına) serbest atışları ıskalaması onlar için büyük bir sorun. Esasen çok güçlüler, fakat bu gücü her daim sahaya yansıtamadıklarında, birilerinin çıkıp takımı kurtarması gerekiyor. O birisi’ni hep buldukları için buraya kadar gelebildiler, fakat burası artık son nokta, rakip de, şimdi, diğerlerine kıyasla en seçkin rakip.

 

İLK MAÇ SONRASINDAKİ KELAMLAR:

 

eurocup 4Eşleşmede neler yaşandı? İlk maçta da gördük ki, bir defa Davis (17s 6r), hem Kendall’a (1s 3r 2a 3tç) hem de Tavares’e (4s 4r 3b) bazı yönlerden çok ters bir isim; dolayısıyla onun müdafaasında Baez’in getireceği yardımlar olmadan çok sıkıntı yaşamaya devam edecekler. Kuric’in (23s) şutörlüğünü Monia (9s 6r) ile, Oliver’ın (7s 4a) kumandanlığını da Rice (13s 5a) ile layığı veçhiyle dengeliyor Khimki. Koponen (18s 3a), tek başınayken Bellas’tan (3s 3a) iyi, fakat takım kurgusu içerisinde Bellas daha kıymetli. Yine de Koponen dikine oynadığında ilk maçta tüm dengeleri alt üst etti. Baez – Augustine eşleşmesinde Augustine’in (9s 6r 2a) azımsanamaz bir boy üstünlüğü var, fakat Baez (18s 7r) oyunun temellerini Augustine kadar etkili oynayarak bu açığı örtebiliyor. Newley (2s), tıpkı Popovic (oynamadı) gibi, hem her şeyi yapabilecek, hem de kimi zaman hiçbir şeyi yapamayabilen bir isim. İlk maçta çok amatörce hatalarına şahit olduk. O’Leary (5s) ile Honeycutt (oynamadı), katkı bakımından birbirine denk isimler, fakat Honeycutt daha istikrarlı ve azimli – bunu ikinci maçta daha net görmemiz olası. Pauli (3s) ve Kuric, Vyaltsev’e (18s 3r 4a) nazaran bileği daha keskin ve takım savunmasında daha etkili isimler; gelgelelim gördüğümüz gibi, Vyaltsev’in tek katkısı şut değil. Bu yönüyle, şimdiden Eurocup’ın 14-15 sezonunda en iyi ikinci takımına seçilen Kuric’ten bir adım öne çıkıyor. Summers’ın (oynamadı) ise Sheleketo (2s 2r) veya Pateev (oynamadı) ile karşı karşıya kalınca bocalaması muhtemel, buna ikinci maçta sık rast gelebiliriz… Neticede ilk maç, üçüncü çeyrek sonunda olmaz yerden muazzam isabetler bulan Khimki şutörleri sayesinde bambaşka bir boyuta geçti ve Khimki rakibinin bocalamasını çok iyi değerlendirdi.

 

Koçlar, yine kıymet bakımından birbirine denk. Her iki koç da azami hırsa sahip. Öyle ki, Kurtinaitis, fark 15 iken bile, Monia’yı azarlamaktan vazgeçmedi…

 

Fakat, tüm bu sebeplerin üzerinde, ilginç bir faktör daha var iki takımı birbirinden ayıran: Canaria, gençlerin ağır bastığı ve yaşlılarla mükemmelen harmanlandığı bir ekip. Khimki ise yüzde doksan oranında, belli bir yaşa ve kariyere sahip isimlerden kurulu. Dinamizm ve patlayıcılık Canaria’dan, tecrübe, kalite ve olgunluk ise Khimki’den yana. Seri iki maç halinde olmasa, Canaria’nın enerjisi ağır basar, derdim. Hatta ben şahsen, ilk maçı Canaria’nın evinde 3-4 sayı civarında bir farkla kazanacağını düşünmekteydim. Fakat 25 sayılık devasa bir fark yediler rakiplerinden. Basketbolda çok mucizeye rast geldik belki, fakat bu düzeyde, 25 sayılık bir farkı deplasmanda, hem de bu kadar genç bir takımla kapatıp kazanmak neredeyse namümkün. Rövanşta ise Khimki’nin yine rakibine acımayarak kupayı kaldıracağını düşünüyorum. Biliyoruz ki, Rice, Monia ve Davis varken, Khimki daha bir emin ellerde…

Yazarın diğer yazıları için tıklayın

EFE ÖZENÇ

efe.ozenc@abcspor.com

@efe_ozenc@abcspor.com

Son Haberler

EUROLEAGUE’İN YENİ YÜZÜ, YÜKSELEN DEĞERİ PARİS BASKETBOL

Geçen sezonun EuroCup şampiyonu Paris Basketbol, ilk Euroleague sezonunda ne yapacak herkesce soru işareti idi. T.J. Shorts gibi çok kısa...

Benzer Konular