“Rerere, Rörörö, bu sene Feneri Kadıköy’de yenicezz, 4 puan fark var olum” nidalarıyla Kadıköy’e gelip arkalarına baka baka dönenlerin dün akşamki maçını seyrederken aklıma “şiddetli ishal” olmuş amcanın hikayesi geldi!
Doktorun yazdığı ilacın yerine, eczacı kalfası yanlışlıka anti depresan vermiş ya bizim amcaya, duymuşsunuzdur. Sonra doktor amcayı yolda görüp de “amca ne oldu senin ishale” diye sorunca amca da” aynı be gülüm, gene altıma ediyorum ama artık eskisi gibi kafama takmıyorum”demiş hani.
İşte aynen bu hesap G.Saray da Kadıköy mağlubiyetlerini kafaya takmıyor artık belli ki… Bir hafta evvel ezeli rakibine yenilmiş ve sahaya lider çıkmış bir takımın maçı bu kadar az taraftara oynanıyorsa, şampiyonluğu da o kadar kafalarına takmıyorlar gibi sanki. G.Saray camiasındaki bu anti depresan içmiş hal, şampiyonluk yarışı Beşiktaş’la aramızda mı yaşanacak düşüncesine itti beni ister istemez.
İşin aslına bakarsan G.Saray maçına kadar bizim camianın da trübünün de hali farksız değildi. Geçen haftaki iştahlı futbol ve coşkulu seyirci acaba derbiye mi özel di ?Bir deplasman maçı nihayetinde, seyirciyi test edemeyiz ama şampiyonluk iştahını görebilecek miyiz bu maçta da ? Acaba, biz şampiyon olmayı çok istiyor muyuz, havaya girdik mi girmedik mi? Dün gece birdenbire ligin gizli lideri olan Fenerbahçe bunun farkında bir oyun ortaya koyup Beşiktaş’ın farklı kazanmasına nazire yaparcasına bir skorla ezeli rakibine derbi selamı çakacak mı ?
İşte bu sorularla beraber Fenerbahçe Gençlerbirliği maçı başladı. Fenerbahçe’nin kadrosuna baktığımızda Diego ilk 11’de, Alper ve Webo yedek, Emenike ilk 11’de yine ve hala diyorum, gerisi zaten malum. Fenerbahçe seyircisi şampiyonluk havasına girmiş. Eyvallah, arzu edilen bir ihtiyaçtı. Karşılıklı ataklarla geçen ilk 10 dakikanın ardından, Alves-Egemen ikilisi defans bloğunu öne çekti. Gençlerbirliği yarı sahasına hapsoldu. Diego’nun sağa sola aktardığı toplar, Gökhan ve Caner’in bindirmeleri ve Moussa’nın hareketliliği ile geçen bir 10 dakika izledik.
Fenerbahçe çeşitli varyasyonlarla bir kaç tehlikeli pozisyonda yakaladı ancak kanatlardan yapılan gelişi güzel ortalar, duvar olabilen, golü koklayan bir santrfor olmasası gibi kronik sebeplerden ve biraz da şanssızlıktan gol gelmedi. Ardından kritik bir gelişme oldu. İsmail Kartal, öndeki Kuyt, Sow ve Emenike üçlüsüne değişerek oynayın komutu verdi. O dakikadan sonra Fenerbahçe takım savunması bozuldu, sanki Diego orta sahayı zayıflattı gibi bir görünüm ortaya çıktı. Önde hiç top tutulamamsı ve Fener defans bloğunun geriye çekilmesi Hleb, Tosic, Landel, Goudo ve Petroviç gibi futbol IQ’su ve tekniği yüksek oyuncuların koordine pas organizasyonları sayesinde oyunun üstünlüğünün Gençlerbirliği lehine dönmesine sebep oldu.
Hatta bir ara yaklaşık 3 dakika top Fenerbahçeli oyuncuların ayağına dahi değmedi. El Kabir’in hareketliliği de eklenince Gençlerbirliği pozisyonlar buldu ve Petrovic’in hiç bir kalecinin çıkaramayacağı şutuyla da 1-0 öne geçti ve ilk yarı böyle bitti. Emre – Diego – Topal üçlüsünde Diego savunmayı zayıflatıyor diyecekler, Diego sadece içerde oynasın diyecekler ve hatta diyenler çok olmuştur devre arasında. Kesinlikle katılmıyorum, serbest oynayan bir futbolcu bir takımın defansını o kadar etkilemez. Kaldı ki maç başına 6,5 km koşan Alex’le senelerce oynadık!
Önde top tutarsan, çift ön libero oynarsan, top kaptırıldığında kanat forvetler içeri doğru defansa gelirse hiç bir sıkıntı yaşanmaz. Topal biraz durgundu, sakatlığın etkisi. Emre ise çabuk düştü ve top ayağındayken de biraz ofansı yavaşlattı. Bana göre sıkıntı buydu. Fenerbahçe ikinci yarıya da aynı tas aynı hamam başladı. Maç soyunma odasında döner arkadaş. Fenerbahçe ikinci yarıya da durgun başladı. Önde basamıyorsan, Alves-Emenike arası 70 metreye çıktıysa ve rakibin kadar koşmuyorsan maçı kazanma ihtimalinde azalıyor.
Bunları düşünebilecek bir hoca da yok. Skor olarak geride iken Alper’i oyuna almayı dedem de akıl eder ama işte böyle alırsın topu taşıyacak tek adamın Diego’yu oyundan hoca değilsen. Halbuki tel tel dökülen Emenike var orda, Emre bitkin. Alper’in zaten ilk 11’de olması lazım, Emenike’nin değil sahada Fener’de bile olmaması lazım falan onlara hiç girmiyorum.
Nitekim Diego’nun çıkması da çare olmadı, Gençler yine Fener’in üstüne üstüne geldi, yine önemli pozisyonlar buldu, yine goller kaçtı. Fenerbahçe taraftarının ümidinin kesildiği, bu maç artık dönmeze bağladığı dakikada Topal’ın kafası hayat öpücüğü oldu. İsmail Kartal ne zaman sorunun orta sahada değil, ileri üçlüden kaynaklandığını anlayacak işte o gün teknik direktör olacak yoksa kendisine antrenör bile demem, kusura bakmayın Vantilatör derim, o kadar yani.
Daha sonra yaşlı kurt Webo girdi oyuna. Şuursuzca gelişen ataklar ancak bir karambol golü getirebildi, orta sahada baskıyı kurabilsen, sahaya aklını koyabilsen… Klas ve akıllı ayakları olan ve maçı isteyen Gençlerbirliği hızlı, çabuk ve teknik Oyuncularıyla özellikle kanatlardan çok etkili oldu. En güçlü yanı iki kanat beki olan Fenerbahçe’yi adeta kendi silahıyla vurdu. Fenerbahçe’nin en iyisi Volkan’ın hatalı çıkışıyla da ikiyi buldu. Yazımın başında ishal olan amcadan bahsettim.
Bugün sahada temposuz, arzusuz, iştahsız bir Fenerbahçe gördüm hoca rezaletinin haricinde. Sanki yanlışlıkla anti depresan yutmuşlar. Nerde G.Saray maçındaki Fener nerde bu Fener. Haftaya yine bir derbi var, koşacaklar, mücadele edecekler ve fark yine dört puan. Liderliğe oynaman gereken maç yine Sırat Köprüsünde bir maça dönüştü.
Haftaya Beşiktaş’ı yeneriz de acana şampiyon olabilir miyiz ? Bu şekilde bana şampiyonluk zor bir ihtimal gibi geliyor maalesef ve Nietzche’nin bir lafıyla sözümü bağlayıp herkese mutlu bir yeni hafta diliyorum: Umut kötülüklerin anasıdır, yalnızca işkenceyi uzatır:(
bruno.monte@abcspor.com
@BrunoMonte1907