Sudaki Kan koyduk yazının başlığını. Bu bir film ismi değil ama film gibi bir hikayenin 1956 Melbourne Olimpiyatları’nda sahne almış hali. Hatta daha sonra devrimin 50’nci senesi 2006’da Freedom’s Fury olarak belgeseli, Children of Glory olarak da filmi yapıldı.
Yazının ana kahramanı ülkeler; o zamanki ismiyle Sovyetler Birliği ve Macaristan.
Sutopu maçı, olimpiyat yarı finalinde karşı karşıya gelen iki takım, tam da soğuk savaşın alevlendiği, Polonya’da başlayan akımın Budapeşte’de de yankı bulup devam ettiği ve akabinde çıkan ayaklanmada Macaristan sokaklarında binlerce ölü (takım Çekoslavakya’da idi ve olaylardan haberleri yoktu. Olimpiyat köyüne geldiklerinde 5000’den fazla vatandaşlarının Sovyetlerce öldürüldüğü haberini alıp kahrodular).
Macarların teke tek bir savaşta Rusları yenme olasılığı yoktu ama bunu Olimpiyatlarda, hem de çok başarılı oldukları (o güne dek oynanan 5 olimpiyatta da final oynamış, 3 kez de kazanmışlardı) spor dalı olan sutopunda gerçekleştirebilirlerdi.
6 Aralık’ta oynanan tarihi maç, bir maçtan çok daha fazlasıydı. Maçın çok elektrikli geçeceği daha kaptanların el sıkışmayı geçin, birbirilerinin yüzüne bile bakmadığı müsabaka önceki seremonisinden belliydi. Maçı çok daha güçlü kadroya sahip Macarlar 4-0 önde götürürken, yenilgiyi hazmedeyen Rus oyunculardan Valentin Prokopov Macar Ervin Zador’a yumruk attı ve havuz kan gölüne döndü.
Maç içi sözlü tacizler, küfürler, çaktırmamayı geçtik herkese gösterek şekilde tekmeler ve yumruklaşmalarla doldu bir karşılaşma yaşattılar. Tam 5 oyuncu hakem kararıyla havuz dışına çıkartırılırken, çıkan olaylar sonrası seyircilerin de Rus sporculara saldırmaya çalışması ile hakemlerce bitime 1 dakika kala 4-0 olarak bitirildi.
Final maçında da Yugoslavları 2-1 yenip, 4’ncü kez Olimpiyat Şampiyonluğu kazanan Macarlarda, gözünde oluşan şişlik nedeniyle sahada yer alamayan Zador ismini bir cümle ekleyerek yazmazsak olmaz. Çünkü daha sonra iltica ettiği Amerika’da antrenör olarak görev alıp, 1972 Münih Olimpiyatları’na yedi altın madalya kazanacak Mark Spitz’i yetiştiren isimdir aynı zamanda kendisi…
Yine başa dönersek; “hem yapımcı olarak Tarantino imzalı belgeseli, hem de Macar yapımı, politik sinemada başarılı örnekler sunan Krisztina Goda yönetmenliğindeki filmi seyretmenizi tavsiye ediyoruz” diyerek yazımızı bitirelim.
