90’lara dair pek çok güzel şey vardır NBA’de; içlerinde şov dünyasını resmeden muazzam formalar, karakterli oyuncular ve globalleşme de vardır (ben en çok o formaların unutulmasına üzülüyorum; şimdiki saçma sapan kollu formalar yerine NBA’in ruhunu gösteren retro formaları yeğlerim). Globalleşme demişken, Kanada açılımını da unutmamak gerekir; 95‘te iki yeni takım, Vancouver Grizzlies ve Toronto Raptors, ABD’nin ligine dahil olmuştu ve esasında yollarına emin adımla ilerlemekteydiler. Damon Stoudamire, Doug Christie, Marcus Camby, Walt Williams, Vince Carter, Tracy McGrady, Antonio Davis derken DeRozan’lı, Lowry’li, Valanciunas’lı bugünlere gelen Raptors da; Shareef Abdur-Rahim, Bryant Reeves, Mike Bibby derken Steve Francis‘ten red yiyince çareyi Memphis’e taşınmakta bulan ve Gasol kardeşlerin vardiyalı önderliğinde soluğunu buraya kadar genişleten Grizzlies de, 20 yılda epey mesafe kat etmiş durumda. Daha da erken veya daha da çok başarılı olabilirlerdi; lakin her takımın yaşayacağı “şans” faktörü değişimini yaşadılar. İşte bugün, yıllardır elit takım savunmasıyla nam salan Memphis Grizzlies’in, kan değişimini inceleyeceğiz… (Not: Geçtiğimiz sezon, Güneybatı grubundaki 6 takımdan 5’i play-off’a kalma başarısını gösterdi. Çok zor bir grup değil mi orası gerçekten de?)
17 – MEMPHIS GRIZZLIES
–
Gidenler: Koç Dave Joerger, F Matt Barnes, C Chris Andersen, G/F Lance Stephenson, G Courtney Lee
Gelenler: Koç David Fizdale; PG Wade Baldwin, C Wang Zhelin, PF Deyonta Davis, SF Rade Zagorac (Draft’tan); F James Ennis, F Chandler Parsons, G/F Wayne Selden, Jr., G/F D.J. Stephens (serbest oyuncu olarak); G Troy Daniels (takasla); G Tony Wroten (karşılıklı feshedilen sözleşmeyle)
Geçen sezonki derecesi: 42-40
Koç: David Fizdale
Kimse kusura bakmasın, koç Dave Joerger, geçen yıl sıhhiye revirine dönen bu takıma çok emek verdi ve tüm ana rotasyonun sakatlanmasından sonraki tepetaklak gidişe rağmen takımını play-off’lara sokmayı başardı. Ödülü, elbette cezasız kalmamaktı ve takımdan gönderildi. Oysa Marc Gasol, Mike Conley, Jeff Green, Courtney Lee gibi ana parçalar yokken işler çok zordu ve Lance Stephenson, Tony Allen, Matt Barnes, Mario Chalmers, JaMychal Green, Alex Stephenson ve Jordan Farmar’ın ellerine kalan takım, Zach Randolph da benchte buz kesmişken, olağanüstü bir iş başardı – sebebi de koç Joerger’di. Gözyaşlarını tutamadığı veda açıklaması her şeyi anlatıyor aslında, fakat artık sıra, koç David Fizdale’da. Bu, Miami’de asistan koçken 2 yüzüğe erişen Fizdale’in ilk baş antrenörlük deneyimi olacak ve elinin altında (sakatlık olmadıkça) oturmuş, birbirine alışmış, sistemli, elit bir ekip var. Eksilenlerin yerine yenilerini bir şekilde eklediler, fakat şu anki güçleri nitelikten öte nicelik bakımından “cici” bir kadro.
Öncelikle, takımın pîri üstadı, temel taşı Marc Gasol, sağlıklı biçimde sahalara geri dönüyor. Gasol, atletizm eksiğine rağmen, fundamentali, oyun zekası, pasörlüğü, savunması ve bitiriciliği başta olmak üzere eksiksiz bir isim ve varlığı, hem savunmada hem de hücumda takımı 3 gömlek yukarı taşıyor. Hücumda 24 saniyenin tamamını kullanmayı seven, set hücumcusu Memphis için Gasol, resmen bir bulunmaz Hint kumaşı. Chris Andersen’in gidişinden sonra agresif yedek uzun kontenjanı için hiçbir ismi transfer etmemeleri ise epey düşündürücü; bu durumda Memphis bu yıl çok daha dinamik ve kısa bir ilk 5’i tercih edecek ve Gasol haricinde tüm rotasyonun bir dinamo gibi yorulmadan çalışması gerekecek demektir. Tabi 24 saniyelik set hücumlarında bu tercihler uygulanacaksa herkesin canı çıkar; muhtemelen, oynadıkları hücum basketbolunu da hızlı tempoya çekeceklerdir.
Takımın has 4 numarası Zach Randolph’u (geçen sene olduğu üzere yine) benchten getirmeleri de bu dönüşümün bir başka kanıtı aslında. Rakibi boğan, ribauntlarda kaplan kesilen uzunlar artık daha az tehdit ve tehlike arz edecek rakipler için. Ayrıca Jeff Green’in yerine Chandler Parsons’ı getirmeleri de, savunmadan ziyade sayıyı ve pası seçtiklerini gösteriyor. Draft’te seçilen Michigan State’li Deyonta Davis, yeni bir Hassan Whiteside olabilecek kadar atletik ve savunmacı bir uzun – Memphis’e çabucak uyum sağlayacaktır. Savunma sezgileri ve refleksleri sayesinde, takımın geleceğinde büyük rol oynayabilir ve bu yıl hem 4 hem de 5 numarayı layıkıyla yedekleyebilir. Alçak post oyunu, hücum silahları ve oyunu okuma kabiliyeti o kadar çok Zach Randolph’a benziyor ki, derhal Zach’in kanatları altına girip ustasından işin püf noktalarını öğrenmeye başlaması lazım.
Peki, 4 numarada kim ilk 5’e yerleşti? JaMychal Green. Evet. Sadece atletizmi, refleksleri ve kulaç açıklığı yüzünden bir Kawhi, Giante veya Ant-Man muamelesi gören Green, kuşkusuz ki modern basketbol yapısına ve temposuna uygun kaçıyor; lakin iş sadece bununla bitmiyor. Bana kalırsa Green, rolü fazlaca abartılmış bir tamamlayıcı parça, ve ana rotasyonda Gasol – Conley dengesine hizmet etmek için seçildi. Topu elinde istemediğinden ötürü, Green’i idare etmek ve savunma meziyetlerinden yararlanmak kolay. Fakat işler sıkışınca neler yapabileceği büyük bir soru işareti. Brandan Wright, Troy Williams ve Jarell Martin gibi eski tip uzun profilli yedeklerle rotasyonu geniş tutabiliyorlar; ama bana kalırsa asıl hamleyi Green’i 3’e, Parsons’ı da 4’e kaydırdıklarında yapacaklardır.
İnelim 3 numaraya: Burada Tony Allen’ın varlığına rağmen, Matt Barnes gibi bir ruhani liderin ve her pozisyonu savunabilen bir savunma üstadının yokluğu kendini epeyce hissettirecek. Ayrıca Allen’ın dış şut özrünü kapatan Vince Carter da artık epeyce ihtiyarladı ve her an bir arıza yapabilir – yerine acilen Troy Daniels’ı, yani dış şuttan başka kabiliyeti olmayan bir swingman’i düşünmeliler. Burada Wayne Selden, James Ennis ve Wade Baldwin’in yanı sıra, yazın kadroya kattıkları D.J. Stephens da var, fakat bu isimlerden Allen hariç hiçbirisi güven vermiyor. Kansas’tan gelen çaylak Selden, 2 numaraya yakışan fakat 3 numarada fark yaratabilecek türden ilgi çekici bir oyuncu. Özellikle ribaunt takipçiliği ve oyun zekasıyla ses getirecektir. Bir diğer çaylak Baldwin ise, çok yönlü fakat o yönlerin hiçbirini mükemelleştirmemiş bir guard. Bu oyuncuların hepsi Memphis’e iyi kötü uygun, lakin Allen hariç tamamı rotasyon için muğlak görüntüler çiziyor. Bu vaziyette dengesiz Lance Stephenson’a kontrat vermemeleri de şaşırtıcı değil.
Kadro ihtiyarlıyor ve sıhhatleri tökezliyor diye epeyce çaylağa ve gence yöneldi Memphis, ve bu uğurda guard rotasyonuna geçtiğimiz yıl oynama şansı bulamayan (hatta takım bulamayan), 2 sene öncesinin ünlü Harrison ikizlerinden Andrew da 3 yıllık bir kontratla alındı. İşte, Kentucky ve koç Calipari’nin oyunculara ne yaptıklarını görmek için, Harrison kardeşlerin NCAA ve NBA günlerini karşılaştırmanız bile kafidir. Harrison, kardeşi Aaron ile beraber, en büyük maçlarda sapıtıp egomanyaklığa meylettiği için Calipari’nin bile gözünden düşmüştü – burada işler böyle yürümeyeceği için, şutu ve saha görüşüyle katkı verebilir, ama savunmasını geliştirmek zorunda. Harrison’ın yanı sıra, sakatlıktan dönen Jordan Adams ve diğer swingman’ler Selden, Ennis ve Baldwin ile, ve tabi, kendine gelirse kıymetlenecek Tony Wroten ile, rolleri tanımlanmamış bir 2 numara rotasyonu seyrettirecek bize Memphis.
Tabi bunca eşantiyon ismi almalarını, yani yazın niye bu kadar düşük irtifadan takıldıklarını anlamak zor değil; geçtiğimiz yıl Marc Gasol‘e çok şık bir kontrat verdikten sonra, bu yıl Parsons’a 4 yıl 94 milyon dolarlık bir kontrat verdiler, ve asıl bombayı da Mike Conley’nin ultra maksimum sözleşmesiyle patlattılar – böylelikle salary cap’te önleri tıkanmış oldu; fakat neyse ki istedikleri türden elit bir çekirdeğe de kavuştular. Tabi Parsons’ın hiçbir sezon 82 maç oynayamaması ve sakatlıktan çıkıp gelmesi bir risk; tıpkı yaşlanmaya ve sakatlanmaya başlayan Gasol’de olduğu gibi – fakat işin Conley boyutu daha enteresan. Conley, bugüne dek pek çoğumuzun nezdinde çok sevilen ve fazlasıyla underrated, yani kıymeti bilinmeyen bir isimdi. Underrated’lıktan çıkıp overrated’lığa geçişini tek bir hamlede, bu dev kontratta başarmış olabilir. Tüm kabiliyetlerine rağmen, bir vakitler Juwan Howard’da olduğu üzere, Conley’nin de kontratının ağırlığı altında ezilme tehlikesi var. Umarız bu yeni hücum ve savunma sisteminde Conley takımın başat yıldızı olur ve en azından modern ve eksiksiz oyunuyla All-Star’lığa terfi eder. Yıllardır yanında O.J. Mayo gibiler varken değeri anlaşılamadı, ama işte şimdi organizasyon ona güvenirken kendini ispatlamasının tam sırası. Böylelikle, Grizzlies’in hiçbir kuruşu boşa gitmemiş olacak. 1 numara ve tüm takım, Conley’e emanet. Kimi zaman Harrison ve Baldwin’i de 1 numarada görebiliriz.
Memphis değişiyor. Kan nakli hemen tutmayacaktır, lakin bu dönüşüm çok radikal de olmadığı için, sahada kendini bilmez bir görüntü sergilemeyeceklerdir (geçen yılın başında durum tam da buydu çünkü). Bu yıl da play-off’u zorlamaları mümkün, fakat bu kuvvetli bir olasılık değil. Sağlam kalmaları halinde, Batı’da 8. sıra için bastırırlar. Conley de All-Star seçilir. Fakat Randolph’un benche çekilince oyundan soğuması ve yokluğunun sahada hissedilmesi yabana atılacak bir etken değil. Eğer Green – Davis ikilisi bu açığı kapatırsa, ve savunma disiplininden ödün vermezlerse, yine iç sahayı cehenneme çevirirler. Yine de, bu yeni sistemle ve sakatlık geçmişiyle, daha çok atıp daha çok yiyeceklerini ve ilk 8’e kalamayacaklarını söyleyebilirim…
Yazarın diğer yazılarına erişmek için tıklayın
mail: efe.ozenc@abcspor.com
twitter: @efe_ozenc
Youtube: Turuncu ve Siyah Kadar Yuvarlak