Adeta ilk maçın kopyası, hatta bence çok daha kötüsü oldu, çünkü Efes özellikle 2.çeyreğini mükemmele yakın oynadığı karşılaşmayı, final periyodunun son dilimindeki baskıya dayanamayarak kaybetti!
İlk 3 dakika 9-2 şoku ile başladık, sonrasında oyunda dengeyi sağlasak da farkı eritemedik ve 22-16 geride kapadık. Ama 2.periyod sahada adeta bir NBA takımı vardı. 29-15 biten bu çeyrek hepimizin aklına ‘olacak mı yoksa’ sorusunu getirirken, 3.periyodun son 3 dakikasına kadar rüya gibi giden oyunda momentum, bir anda Real’e geçti. Seyirci baskısı ve kaliteli silahları ile farkı eriten İspanyol ekibi karşısında son çeyreğe yine de 66-63 önde girmeyi başardık.
Hele de son 2 dakikada 82-75 ile zafer çığlıkları atmaya hazırlanmışken yapılan hara-kiri, Efes için bence Game-Over anlamına geliyor.
Abdi İpekçi Arena’ya 1-1 ile dönmek bütün ipleri de temsilcimize vermiş olacaktı ama maalesef olmadı!
Ivkovic bu toprakların Obradovic ile birlikte gördüğü en önemli 2 koçtan biri ama ikisi arasındaki en büyük fark, ZOC’un oyun sıkıştığı durumlarda bir B-C-D hatta alfabenin tüm harflerini kapsayan alternatif planları olmasına rağmen, Ivkovic Old Scholl tarzı bir isim.
Maçın en çok sayı atanı 23 (Krstic), en çok ribaund alanı 9 (Dario Saric) ve en çok asist yapanı 15 (Heurtel ) olduğu ve takım istatistiklerinin hemen hepsinde de önde olduğumuz bir maçı bir maçı, 90-85 kaybederek ayrılıyoruz Madrid’den…
Anadolu Efes bugüne dek çok maç kaybetmiştir, bundan sonra da kaybedecektir ama 16 Mart 1993 tarihinde, Torino’daki meşhur Aris Saporta Kupası Finali sonrası benim en üzüldüğüm karşılaşma olarak tarihe geçmiştir!
Yazarın diğer yazıları için tıklayın
tuna.ozkaya@abcspor.com