https://abcspor.com/wp-content/uploads/2020/11/ataturk.jpg

YAZDIĞIMI YENİDEN YAZAMAM

Okunması Gerekenler

YAZDIĞIMI YENİDEN YAZAMAM

Çok severim Bulutsuzluk Özlemi’nin ‘Sözlerimi Geri Alamam’ şarkısını. Şu ana kadar yazdıklarımı da geri alma ihtiyacı hiçbir zaman duymadım fakat amatör spor yazarlığında bazen kendimi tekrar ettiğimi hissettiğim oluyor. Derbiler de bu duyguyu daha yoğun yaşadığım maçlar olmaya maalesef epeydir mahkum. Dün akşamki maçtan önce zaten Beşiktaş Fenerbahçe’nin 2 puan önünde Kadıköy’e gittiği için tıpkı Adam Smith’in iktisattaki ‘görünmez el’ teorisinde olduğu gibi piyasayı değilse de ligi dengeleme konusunda bir girişim olacağından hiç kuşkum yoktu.

Ali Koç ve Ersun Yanal için bu kadar hayati öneme sahip bir maçta yaşanabilecek bir kayıp deprem etkisi yaratabilirdi. Hatta bu nedenle maçı tek başıma evde penaltının olduğu 25. Dakikaya kadar izledim ve sonrasında televizyonu kapattım çünkü hayatımın kalan 70 dakikasını daha iyi değerlendirmek için Noah Baumbach’ın bu yıl çok ses getiren ‘Marriage Story’ – ‘Evlilik Hikayesi’ filmini izledim, gayet de başarılıydı tavsiye ederim. Şimdi diyebilirsiniz ki izlemediğin maçın nesini yazıyorsun ama ben aynı tiyatroyu, pardon maçı yıllardır izlediğim için yine şarkıda ‘bir umuttu yaşatan insanı’ dese bile bu zaman zarfında iç ve dış mihraklar umutlarımı söndürmüştü.

Rakip taraftarların ağlaklıkla itham etmelerine fırsat vermeden önce iğneyi yine kendimize batırayım ve FO’nun bıraktığı enkazdan gireyim çünkü sırf transfer yapmış olmak için alınan ve IQ’su ayakkabı numarasıyla yarışabilecek Diaby’nin yüksek zeka gerektiren forvet hattında ne aradığından tutun da tek becerisi gol atmak olan persona non grata’nın (istenmeyen kişi) kaleciyle karşı karşıya gol kaçırmasından daha fazla beni sinir eden taraftara şirin görünmek için hakemle girdiği diyaloğa, oradan da Kadıköy’de sahaya çıkınca gözüne far tutulmuş tavşan veya kafası kesik tavuk gibi amaçsız şekilde koşturan futbolculara, oradan da uğranan haksızlıklar karşısında hakeme en ufak bir tepki göstermeyen yine futbolculara, kariyerini tartışmaya açık bulmayan hocanın bu saate dek ne oynattığına kadar kafamda zaten bir sürü soru işareti var.

Kabul ediyorum ki Fenerbahçe dolu tribünler önünde maça çok daha şevkle ve iştahla başladı ve hücum organizasyonlarında Beşiktaş’tan iki gömlek üstün bir takım ama bu konuda ligdeki herhalde 10 takım Beşiktaş’tan daha üstün zaten. Tek elle tutulur yanımız gibi görünen savunmada bence lige iyi başlayan ama daha sonra dökülmeye başlayan Rebocho da dün işin tuzu biberi oldu. Bu arada hocayı ben elinde bulduğu malzeme nedeniyle belli bir yere kadar sorguluyorum ama geçen seneki Ljajic’e ne oldu be hocam? Hadi Oğuzhan zaten Şenol Güneş zamanında kendini emekliye ayırmıştı, onu hayata döndüremedin de diri Ljajic nasıl komaya girdi bari onu anlasak!

Şimdi gelelim zurnanın zırt dediği Türkiye’nin hakemlikteki en değerli markasına. Ben insanların yüz ifadelerine ve vücut diline çok dikkat ederim ve genellikle de yargılarım doğru çıkar. Bu adama hiçbir zaman kanım ısınmadı çünkü aşırı pragmatik ve dengeleri kollayan sinsi birisi. Avrupa’da beyaz, Türkiye’de siyah olmanın başka hiçbir mantıklı açıklaması olamaz. Diyebilirsiniz ki Fenerbahçe zaten Beşiktaş’tan hem kadro olarak daha iyi hem de dün daha üstün oynadı size katılabilirim ama bütün kuralların hakkaniyetle uygulandığı bir maç olsaydı skorun aynı olacağını kim garanti edebilir? İkisi bana göre %100, bir tanesi %80 penaltıyı üstelik gördüğü halde çalmayan, Serdar Aziz’e maçı bitirten hakemde ben iyi niyet aramam, zaten bu adamda iyi niyete de hiçbir zaman inanmadım. Bizim Yumoş’a batırılmış çiçeği burnunda yönetim de önceki üç haftada yaşanan hakem hatalarına daha sert tepkiler vermeliydi, o da ayrı bir konu. Zaten daha çok bağırıp çağıranın ödüllendirildiği kumpanyamızda maalesef geçer akçe de bu. Ali Koç’un maçtan sonra söylediği bütün maçların bu şekilde yönetilmesi arzusu da tıpkı 2 yıl şampiyon olan Fatih Terim’in Türkiye’de maçlar masada, Avrupa’da sahada oynanıyor demesi gibi bir itiraftı.

Okuyanların çoğu yazdıklarımı anlama melekelerine sahip olsalar da anlamayan azınlık için tekrar edeyim; Fenerbahçe Beşiktaş’ı zaten Kadıköy’de yenebilir, doğaldır. Ancak Beşiktaş’ın 14, Galatasaray’ın 20 yıldır bu statta galip gelememesinin bütün hikmetini kendinde ararsa yanlıştır. 1993’te Galatasaray’ın şampiyon olduğu 8-0’lık Ankaragücü maçında şike olmadığını iddia edenler ‘8 atmasına gerek yoktu ki, daha az farkla da şampiyon oluyordu’ diyorlar ama ilk yarının 5-0 bittiğini duyan Beşiktaşlı futbolcuların ikinci yarı motivasyonu nasıl olmuştur sizce? Veya dünkü maçta hakemin Beşiktaş’a penaltı vermemeye yeminli ve rakibi kollayan hali belki canlanabilecek takıma sürekli ket vurdu. Neyse, yine herkes aynı siyasette olduğu gibi kendi inancı ve taraftarlığına göre yargılayacak ve o gözlükle bakacak o yüzden

Aldım elime sazımı
Yine aşınca çayın suyu boyunu
Belki yeniden karşıma çıkacaksın
Göz göze durup bakınca göreceğiz
Neyiz ve nerelerdeyiz

mail: gorkem.isik@abcspor.com

twitter: @gorkem7305

Önceki İçerik
Sonraki İçerik

Son Haberler

ZORLANARAK

Fenerbahçe çok yıpratıcı bir Slavia Prag deplasmanı sonrası bu maça çıktı. Futbolcularımız persembe günü her şeylerini ortaya koydular Avrupa...

Benzer Konular