YARATAMAYINCA SEN SEN DEĞİLSİN
Duygusal bir hafta oldu Fenerbahçeliler için. Mustafa Koç’un ve tribün lideri Sefa’nın birbirini takip eden birkaç gün içerisinde vefatı çoğu Fenerbahçeli’yi hüzne boğmuştu. Maçta şahsen nasıl bir atmosfer olacağını merak ediyordum. Yaklaşık 25-30 bin taraftar oldukça soğuk havaya rağmen tribündeydi. Açıkçası maç öncesi saygı duruşunda bulunulmamasını oldukça yadırgadım ve yakıştıramadım. Atlanmaması gereken önemli bir detaydı.
Fenerbahçe oyuna oldukça arzulu ve pres yaparak başladı. Özellikle dönen topların hemen hepsi sarı-lacivertlilerde kaldı. Peki bunlar pozisyona dönüştü mü? Hayır… Çünkü teknik direktör, takımı Diego ve Nani’nin yokluğunda Topal-Souza-Ozan’la yani 3 defansif orta sahayla çıkartmıştı. Üstelik rakibin neredeyse tek etkili silahı olan Kweuke sahada yokken!.. Bu yüzden kazanılan neredeyse tüm toplar gol pozisyonuna dönüşemeden harcandı. Özellikle Volkan ve Markoviç’in topu rakibe kaptırma yüzdeleri neredeyse 100%dü ki mevcut kadroda pozisyon yaratabilecek yegane ikiliydiler. Buna rağmen birkaç pozisyon buldu Fenerbahçe.
Sonra karşılaşmanın hakemi bir omuz omuza mücadelede penaltı noktasını gösterdi ve Fenerbahçe Fernandao’yla öne geçti. 1 (yazıyla bir) yıla yakın penaltı kazanamayan Fenerbahçe taraftarları artık eskisi gibi “penaltı mı değil mi” tartışması yapmıyorlar ve gördüklerine inanamayıp birbirlerine şaşkın ifadelerle bakıp “çok şükür” diyorlar! Beklenmeyen birşey daha oldu. İlk yarının sonlarına doğru kazanılan kornerde top Rizesporlu futbolcunun açık koluna çarpınca yine penaltı kazanıldı. (Bu arada bu kural tekrar gözden geçirilmeli diye düşünüyorum). Karşılaşmanın hakemi herhalde yönettiği maçın bir Fenerbahçe maçı olduğunun farkında değildi!. Devre Fernandao’nun attığı 2 penaltı golüyle güle oynaya sona erdi.
Ben maçı beraber seyrettiğim arkadaşıma “bu işte bir gariplik var, uzun zamandır böyle rahat maç seyretmiyoruz” dedim. Bilahare, 2. yarının hemen başında kaleci Volkan imdadımıza yetişti ve gereksiz bir yerde Rizeli oyuncuyu düşürerek saçma sapan bir penaltıya sebep oldu ve neticesinde yenilen golle özlediğimiz strese kavuştuk.
Sonraki dakikalar maçı seyreden tüm futbolseverler için adeta bi işkenceydi. Topu ayağına alan sahadaki tüm futbolcular “bu yuvarlak şey de ne?” dercesine ayaklarındaki topu ya rakibe verdiler ya da oyun sahasının dışına gönderdiler. Maç da ite kaka 2-1 Fenerbahçe’nin galibiyetiyle sona erdi.
Dünkü maçta şu bir defa daha görüldü ki Diego’nun yokluğunda, hatta onun yerine (bu gelecek futbolcunun çapıyla orantılı) yaratıcı bir futbolcu şart. Özellikle Lokomotif Moskova maçlarında Diego’nun cezalı olduğunu düşünürsek… Alınacak bu futbolcu Fernandao ve Van Persie’yi de yedekleyebilecek bir oyuncu olursa o zaman nokta atışı yapılmış olur gerçekten. Dünkü maçta sanırım 25-26 futbolcunun en iyisi Fernandao, en kötüsü de Van Persie’ydi…Van Persie’yi anlamak gerçekten çok zor. 10 gün once kupa maçı sonrası yüzünde gülücükler açan Hollandalı lig maçında çitlembik gibiydi.
Beni en çok hayal kırıklığına uğratan oyuncu ise Markoviç oldu. Evet savruk bir oyuncu ve istediği topları fazla alamıyor biliyoruz ama aldığı topları bu kadar ezmesi düşündürücü… Ben uzun zamandır bir futbolcunun bu kadar top kaptırdığını görmedim. Bu şekilde devam ederse sene sonu Liverpool’a kiralık kontratının uzaması için gidilmesine gerek olmayabilir. Kendi tercihi…
Bu kadar eleştirdiğimiz Fenerbahçe, rakibine yine fazla pozisyon vermedi aslında. Bunda orta sahada yapılan presin etkisi kadar Rizespor’un da etinin-budunun etkisi vardı.
Bu arada istatistiklere baktığımızda Fenerbahçe 16 maçtır Kadıköy’de yenilmiyor (13 galibiyet 3 beraberlik). Pereira’nın rakamları da göz kamaştırıcı. Son 10 sezonda 19 haftada 46 puan ile en çok puan toplayan teknik direktör kendisi. Çok başarılı bulduğumuz Ersun Yanal’ın bile 44 puan topladığını düşünürsek oldukça kayda değer…
Öte yandan, Pereira’nın maç sonunda yaptığı basın toplantılarında soru almaması artık kabak tadı vermeye başladı. Tamam, daha önce de belirttiğim gibi kendisine inanılmaz kaba ve yer yer küstahlığa varan sorular yöneltiliyordu ama bu yüzden tüm basın mensuplarını aynı kefeye koyup, sessiz kalmak da bir o kadar saygısızlık ve iletişim beceriksizliği bence.
Bu maçta gördüğü sarı kartla cezalı duruma düşen Kjaer Antalya deplasmanında takımından uzak kalacak. Defansın en formda isminin takım için büyük bir kayıp olacağı kesin.
Bu hafta oynanması gereken Trabzon-Beşiktaş maçı kötü hava koşulları nedeniyle ertelendi. Geçen hafta da maçlarını aynı sebepten ertelendiği düşünülürse siyah-beyazlılar soğuk havayı ve kar bulutlarını beraberlerinde götürüyorlar desek yeridir. Bu zamanda meteorolojiyi artık herkes kolayca takip edebiliyor. Cep telefonlarımızın bile hava durumunu saatlik gösterebilen aplikasyonları var. Bu çağda hava durumunun nasıl olacağını bilip buna uygun aksiyon alınamamasını gerçekten anlamak çok zor.
Geçtiğimiz haftaya damga vuran başka bir konu ise Galatasaray’ın” financial fair play”e uymadıkları için UEFA’dan almaları muhtemel 1+1 yıllık cezaydı. Aslında fair play denince ilk akla gelen kulüp olan !? Galatasaray’ın, arasının bu kadar iyi olduğu UEFA ile bu şekilde bir pozisyona düşmesi şaşırtıcı. Bir başka şaşırtıcı konu da, kulübün mali durumunun bu kadar aşikar olmasına rağmen takımın yeni teknik direktörü Mustafa Denizli’ye, takımı güçlendirmek adına devre arasında yeni “transferler” sözü verilmesi. Mustafa Denizli de senede 3 milyon euro’ya imza attığı için bu konuda pek de sesini çıkaramıyor sanırım…
Yazarın diğer yazıları için tıklayın
mail : ozan.gulseni@abcspor.com
twitter : @ogulseni
