Geçen hafta Alanya maçından sonra gazetelerde şöyle başlıklar gördüm. ”Fenerbahçe isyan etti” , ”Muhteşem geridönüş”, ”isyankarlar”.
İşin aslı öyle değildi tabii. Alanya 2-0 öne geçtikten sonra da bayağı bastırıyordu. Maç farka gidiyordu ama ne olduysa kendi kalelerine attıkları talihsiz golden sonra oldu. Ardından panik ve yorgunluk derken mağlup oldular. Yoksa isyan eden bir tek Lens vardı, ona biraz da Topal ve Alper eşlik etmişti o kadar. Eğer biz Alanya’daki oyundan takımın müthiş hırslı olduğu sonucunu çıkartıp gelecek için umutlandıysak vay halimize!
O gün isyan eden takımın gerçek anlamda tek yıldızı Lens bugün yoktu. Onun yokluğunda koskoca Fenerbahçe’de dripling yapabilen,adam eksilten, etkili ve sert orta yapan,oyun zekasını sahaya yansıtan bir tane oyuncu yok. Alanya maçında olduğu gibi yine ”uyuyarak” çıkmış futbolcular sahaya. Dizginleri eline alacak, takımı yönlendirecek, arkadaşlarını hırslandıracak hiç ama hiç kimse yoksa vay bizim halimize !
Fernandao’nun kolu kırılmış. Sahaya Van Persie giriyor. Ne beklersin? Takımı ayağa kaldırsın, ataklara yön versin. Rakip defansı zorlasın. Tecrübesiyle, klasıyla fark yaratsın değil mi? Ama vücut dili öyle ”gamsız” bir görüntü ortaya koyuyor ki, sanki ”bitse de gitsek” havasında. Kafasında sezonu bitiren futbolcuların başında Van Persie geliyor ve biz bu oyuncuya kıçımıza don alacak paramız yokken yıllık 5 milyon euro veriyoruz. Batık vaziyetteyken bu paraları vermek durumundaysak vay bizim halimize !
Örneğin Neustaedter’e de en az 2 milyon euro veriyoruzdur yıllık. Allah daha çok versin, parasında pulunda gözümüz yok ama güzel kardeşim rakip forvetlere refakat yapmanın da bir tık ötesine geçiver bir zahmet. İki top kazan,iki pas at,dalyan gibi fiziğin var,duran toplarda gol atmayı bırak ama topa vur hiç olmazsa. Neustaedter’in yerine genç Yiğithan’ı oynatıp kazanma yoluna gitsek ya da ofansif orta saha oynatıp yuhalatacağımıza daha önce oynadığı bu mevkide Ozan Tufan’ı denesek olmaz mı?
Ya Hasan Ali’ye ne demeli? Kaptırdığı toplar, rakibe çarptırmaktan bıkmadığı ortalar ve yerlerde sürünen özgüveni ile gördüğü tepkiyi sonuna kadar hakediyor. Ruhsuz denilen Van der Wiel takımın en arzulusu düşünün. En tecrübeli, takım kaptanı Mehmet Topal en acemice hatalara imza atanı. Bir de Volkan Şen diye bir oyuncu var takımda.
Oynadığı oyunu bir kenara koyuyorum, bana göre ”kulağı tribünde” olan adamdan büyük takım topçusu olmaz zaten ama orasını geçtim berbat bir sezon geçiriyorsun, oyuna girmişsin, dakika 80 olmuş, 3-3’ü yakalayacak yüzde yüz pozisyon ayağına gelmiş. Onu atsan uzatmalarla 15 dakika var, belki maç dönecek. Sen de kendini bir nebze de olsa affettireceksin. Yeni bir başlangıç yapacaksın ama yine yeniden ve her zaman olduğu gibi son vuruş beceriksizliğinle bu pozisyonu da heba ediyorsun. Bu Volkan Şen hala Fenerbahçe’de kurtarıcı olarak görülüyorsa vay bizim halimize.
Ancak tüm bu sıkıntıların baş sorumlusunun kim olduğunu hepimiz biliyoruz ve işin kötüsü elimizden hiç bir şey gelmiyor. Tribünler erimiş gitmiş, Bir kısım taraftar yönetim desteğiyle içeri girmiş, diğerleri protesto ediyor. Bölük pörçük, darmadağın bir görüntü. Sezon başından beri bas bas bağıran tribünsüzlüğü çözmek için en ufak bir adım bile atılmamış. Sahada ise ofansif orta saha eksikliğini 5 yaşındaki çocuk bile görüyor Ağustos’tan beri ama ara transfer fiyasko ile sonuçlanıyor çünkü kulüp finansal olarak uçurumun eşiğinde. Yani tüm oklar yönetimi ve başkanı gösteriyor. Ben de size burda Hasan Ali’nin pas hatalarından, Ozan Tufan’ın ofansif yetersizliğinden sözediyorum. Seneye de aynı zihniyetle yönetileceksek ve iki ofansif orta saha ve daha bir kaç transferle işlerin düzeleceğini zannediyorsak, vay ki ne vay, seneye de vay hepimizin haline !
Yazarın diğer yazıları için tıklayın
mail: alp.eralp@abcspor.com
twitter: @alperalp72