Şimdi sırada Muratbey’in sponsorluğunu muhafaza eden Uşak Sportif ve son şampiyon Pınar Karşıyaka var… Her iki takım da, deyim yerindeyse “Kavimler Göçü”ne maruz kaldı..
MURATBEY UŞAK SPORTİF
Gidenler: Miha Zupan, David Jelinek, Chris Warren, Orhan Haciyeva, Sertaç Şanlı, Ayberk Köse, Courtney Fells, Erdinç Balto, Eric Buckner (Türk Telekom), Hakan Demirel, İbrahim Yıldırım, Rahim Rızvanoğlu, Sam Young, Tuğberk Gedikli, Uluğ Kaçaniku
Gelenler: Yunus Akçay (TS), Evaldas Kairys (Pieno Zvaigzdes), D’Angelo Harrison (NCAA), Andre Harris (Dijon), Khem Birch (Miami Heat), Paul Harris (G. Dunkerque), Şahin Ekmen (Büyükçekmece), Mesut Ademoğlu (Torku Konyaspor), Giordan L. Watson, Fikri Çeliker, Mehmet Yılmaz, Can Korkmaz (TS)
Kalanlar: Yok.
Özet: Uşak Sportif, onca heyecan verici başarısına karşın, arzu ettiği sponsora ancak geçen sene Justin Carter’ı kaybettikten sonra kavuşabilmişti. Carter ayarında bir başka oyuncuyu böylesi bir sponsor desteğiyle bulmalarına imkan olmadığı için de, tüm sistemlerini değiştirip, küme düşmekten kurtulmak için oynamışlardı. Şimdi, geriye hiç kimseyi bırakmadılar – koç Ozan Bulkaz dışında. Bu yepyeni kadroda esasen Sam Young ve Eric Buckner’ı muhakkak görmek isterdik, ama iyi oyuncular çabuk kapılıyorlar. Kapış kapış gidiyorlar.
1 numarada artık Warren yok, ama benzer özellikleri barındıran Giordan Watson var. Fells gibi ilk adımı muhteşem çabuk olmasa bile, Watson da çok seri ve atik bir isim. Fiziği Muggsy Bogues’u andırdığı için savunmada top çalmak dışında bir vasfı olduğunu iddia edemeyiz, ama en azından bencil değil. Takımı oynatmayı tercih ediyor, ki bu, yepyeni bir kadro kuran her takım için çok değerli bir parça demektir. Yedeği ise, Can Korkmaz. Eveet, geldik top kayıplarına. Can, hep fayda timsali bir oyuncu oldu, ama oyun kurucu olamadı. Bir ara, 2 sene kadar önce, bu işi layıkıyla yapacak gibi görünüyordu, ama yabancılar kendisinden daha çok gözetilince, işin “takım oyunu” yönüne küstü. Bakalım burada neler yapacak? 2 numaraya, Yunus Akçay transferi yerinde bir karar olmuş. Yunus, bugüne dek büyük takımlarda hücum adına herhangi bir sorumluluk verilmeyen, savunmada sivriltilmeye uğraşılan bir değer. Bakalım burada koç Bulkaz onun için ne hesaplar yapıyor? Ben olsam, ceza şutörü olarak 3 sayı gerisine alıştırırdım kendisini. Buralarda Harrison’ı veya Paul Harris’i de sıklıkla göreceğimize şüphe yok; fakat penetre üzerinden bulunacak boş şutlar için, eli bileği temiz şutörler gereklidir ve bu takımda o ayarda hiçbir şutör yok.
3 numarada, yukarıda bahsi geçen swingman Harrison var. NCAA’lerin bir ürünü olan Harrison, klasik ABD’li kısa forvet oyuncusu profilinin fabrika çıkışlı bir numunesi. Her şeyden biraz biraz yapıyor, ama hiçbir şeyi tam/mükemmelen yapamıyor. En ön plana çıkan noktası ise, serbest atışları ve penetrelerdeki deliciliği. Savunmada ise, anca herkes kadar etkili. Daha fazla değil. Harrison’dan süre çalacak isimlerin başında, yine undersized bir swingman olan Paul Harris geliyor. Harris’i R.H. Gaziantep formasıyla geçirdiği seneden anımsıyoruz. Bir kısa forvet, hatta şutör guard için fevkalade sağlam bir ribauntçu ve savunmacı olan, çok güçlü, fiziksel oyunu yeğleyen bir isimdi. Şutu öyle pek güven uyandırmasa da, ihtiyaç anında bir skor opsiyonu olarak düşünülebilir Harris. Neticede oyunu doğru oynayıp, rakibe mebzul miktarda faul aldırtmasını biliyor. Tabi bu isimlerden hiçbirisinin Sam Young’ın yerini tutamayacağı da aşikar.
Uzun forvete gelince… Dijon’dan “başbelası” Andre Harris alınmış. Harris, her an her şeyi her yerden yapabilecek kadar fırsatçı, çabuk ve atletik bir isim. Olmaz müdahaleleriyle rakiplerin canını çok yakıyor. Ve şutuna güveni az olduğu için, emin olmadığı hiçbir topu potaya yollamıyor. Faul çizgisinden de gerekeni yapan Harris, şampiyonluğa oynayacak bir ekibin bile kadrosunda görmek isteyeceği bir “çöpçü”. Gereken çirkeflikleri yapıp, boy handikabını örtecektir yine. Ve tabi dayanıklılığı sayesinde, yıpranmayıp yıpratacaktır. Gözü açık Harris’in yanı sıra 4 numarada ayrıca, T. Büyükçekmece ile geçen sene dikkatleri üzerine çeken Şahin Ekmen var. Bir uzun için hayli iyi bir serbest atıcı ve pasör olan Şahin, sahanın her yerinden skor üretebilse de, asıl ustalığı boyalı alan gerisinden çaprazdan ürettiği şutlar ve paslar. İyi bir yedek olacaktır.
5 numarada ise, takımın tek süperyıldız adayı var: Khem Birch. UNLV çıkışlı Birch, Miami’den kontrat kapamayınca, buranın yolunu tuttu. Birch’in son yıllarda gördüğüm en dominant pota altı savunmacılarından ve ribauntçularından birisi olduğunu rahatlıkla iddia edebilirim. Teknik kapasitesi çok yüksek olmasa bile, bir şekilde sayıya gitmeyi de beceriyor. Bunun tam tabiri, gerçekten de “dominantlık”tır. Dış şutu yok, pasörlüğünü de çok kullandığını iddia edemeyiz; fakat hücum ribauntları üzerinden o kadar yüksek yüzdeyle bitiricilikler yapıyor ki, pas vermesine gerek de kalmıyor. Üstüne üstlük, böylesi pivotlarda alışılan düzeyden çok daha iyi bir serbest atışçı. Birch’i tüm yıl izlemek, takip etmek lazım. Bu sene Kadeem Batts, Khem Birch gibi isimlerin yılı olacak. İş ki, Chris Johnson’a yaptığımızı yapmayalım, elimizde, ligimizde tutalım onları. Çok ciddi şekilde iddia ediyorum: Batts ve Birch ile, yeni Larry Richard ve Pete Williams’ımızı yakaladık ülke olarak!
Birch’in arkasında, undersize ama ayağına çabuk Litvanya’lı Kairys var. İlk kez ülkesi dışında bir takımda oynayacak olan Kairys’in dikkat çeken özellikleri, çalışkan ve az ama öz oynayan yapısı. Fiziksel kuvveti de, skor ve ribaunt gücü de herhangi bir takımı yukarı çıkartacak seviyede değil. Aksine, sadece takipçiliği ve ikili oyunlardan doğacak müsait pozisyonları bitirebilmesiyle tanınıyor. Üç sayının gerisinden Pero Antic’e dua okutacak kadar kör şutlar atması da cabası. Kairys’i alırken, öyle zannediyorum ki koç Bulkaz’ın aklında Zupan’ın veliahtını yaratmak vardı. Ama Sertaç gibi hakiki bir pivotu geliştirmeyi tercih etse, daha isabetli olurdu. Kairys’e gidecek sürelerin aslında Mesut Ademoğlu’na verilmesi gerekir. Çünkü şans bulduğunda 7 sayı 5 ribaunt minvalinde rakamlara erişip en azından da Kairys kadar sahada etki yaratabilen, Kairys ile benzer özellikleri haiz birisi Mesut. Ve ne yazık ki, kariyeri boyunca benche mahkum edilmekten öteye gidemedi.
Rotasyon dar, işleri zor. Hedef, ligden düşmemek. Sanki heveslerini kaybetmiş gibiler, ama tabi koç Bulkaz oradayken hiç kesin konuşmamak lazım. Birch’i ve Andre Harris’i hiç yabana atmamalı rakipler. Birch’in boyu biraz daha uzun olsa, sanırız ligdeki skor ve ribaunt liderliklerini zorlardı. Burada takımın amacı, atletik, hızlı, çabuk ve fırsatçı isimlerle, rakiplerin asabını bozmak. Devamında ise, çabuk ivmelenip, seriler yakalamak. Pota altı, onlar için “beylik tabancası” kadar kıymetli. Benim tahminim, düşme potasının hemen üzerinde kalacakları yönünde.
İdeal 5: Watson – Harrison – P. Harris – A. Harris – Birch
PINAR KARŞIYAKA
Gidenler: Bobby Dixon ve Barış Hersek (FB), DJ Strawberry (Olympiakos), Jon Diebler (A. Efes), Cemal Nalga, Erkan Veyseloğlu (Türk Telekom), Yunus Sonsırma ve Ceyhun Altay (Dİ Büyükçekmece), Mutlu Demir
Gelenler: Can Altıntığ (FB/TS), Kenan Sipahi (FB), Kerem Gönlüm ve Justin Carter (GS), Josh Carter (Türk Telekom), Joe Ragland (EA7 Milano), Muhammed Baygül (TED), Colton Iverson (Laboral Kutxa)
Kalanlar: Kenny Gabriel, Juan Palacios, Egemen Güven, İnanç Koç, Soner Şentürk, Mert Celep, Mertcan Solkol
Özet: Şampiyon olmak, çok şey göğüslemek demektir. Özellikle de, büyük bütçelerle, dev isimlerle değil, proje halinde yıllarınızı geçirdiğiniz bir ekiple bunu başardıysanız. Çünkü sonrasında, işin içerisine para girer, şöhret girer, nam girer ve en güçlü olmadıkça, şampiyon kalmanız da, neferlerinizi korumanız da zorlaşır. Karşıyaka, geçen sene, imkansızı, bütçesi az olan herkes tarafından arzulananı başardı. Ödülü şampiyonluk ve Euroleague bileti oldu, cezasını ise, göz ağrılarını, yani Dixon’ı, Strawberry’yi, Diebler’ı kaybederek, sistemlerini parçalayarak ödediler.
Gelgelelim, ne kadar akıllı basketbol adamlarını barındırdıklarını bir kez daha ispatladılar cümle aleme. Bu yaz, Karşıyaka’nın her transfer haberinde, bir basketbolsever olarak, yüreğime su serpildi. Çünkü Efes kadar, Beşiktaş kadar, Galatasaray kadar doğru transferlere imza attılar ve muazzam bir kadro oluşturdular. Hem de öyle dev sponsorlar bularak değil, emeklerinin karşılığında gelen bütçeyi olumlu kullanarak. Yoksa Ragland, Iverson ve Justin Carter’ı, üzerlerinde bunca ilgi varken takıma katmak, mümkün olmazdı…
En olumlu hamle, Kenny Gabriel ve Palacios’u takımda tutmaktı. Palacios’un nihayet bu yıl 4 numarada boy gösterebilmesi için, Gabriel’ın dış şuttan arındırılmış hali olan, eski BJK’lı Iverson’ı da aldılar. Artık Palacios, hücumda ve savunmada, gerçekten rahat edecek. İşte şimdi, orta ve yakın mesafe şutlarıyla daha beter can yakacak ve savunmada devler karşısında ezilmeyecek. Gabriel da, tribünleri coşturacak one-man fast break’lere bir arkadaş buldu: Iverson, en az Gabriel kadar çabuk, hızlı, güçlü ve atletik bir isim. Bu ikiliden herhangi birisi sahadayken, defalarca alley-ooplar ve patlayıcı seriler görebiliriz. Tabi bunda büyük pay, Ragland, Justin ve Kenan’ın çalacağı toplara ait olacak.
Evet, 1 numarada, şahane bir isim var: Ragland. Milano’daki kadroda o kadar çok skorer vardı ki, Ragland işin skor yüküne hiç asılmıyordu. Burada hem Dixon’ın yaptığını yapacak, hem de onun yapmadığını, yani savunma ve oyun kuruculuk işlerini de yapacak. Koç Ufuk Sarıca daha ne isteyebilirdi ki Allah’tan? Ragland’a sağlam iki yedek var; iki combo guard, inişteki iki kısa, ve tekrardan yükselmek için her şeyi yapacak iki cevher: Can Altıntığ ve Kenan Sipahi. Can, yuvaya, alıştığı sisteme geri döndü. Geçen sene o yokken Yunus ve Soner çok bocaladılar, Dixon’a deli gibi yük bindi. Şimdi Can, toparlanıp, Ragland’ı dinlendirecek ve takım, o sahadayken kalitesinden hiç ödün vermeyecek. İkili oyunlar için Can biçilmiş kaftan. Kenan ise, sönmekten kurtulmak için akıllıca olanı seçti, oynayabileceği ve serpilebileceği bir sisteme geldi. Üstelik Euroleague’de de boy gösterecek. Kiralık da olsa, bu yıl o’na çok şey katacak diye ümit ediyoruz. Özellikle, skorerliğini ve mesafe tanımayan isabetli paslarını çok özledik. Soner Şentürk ise, geçen yıl fırsatları cömertçe harcadığı için, bu yıl süre bulmakta biraz zorlanacaktır. Ama 3 kulvarda mücadele eden Karşıyaka’da, elbet o’na da sıra gelecektir.
2 numarada, eğer Justin alınmasa, DJ Strawberry’nin yeri doldurulamazdı. Justin Carter da tıpkı Ragland gibi bir taşıyıcı; üstelik geçen sene Galatasaray’da oyun kurucu ve lider olarak oynamayı da öğrendi. Asıl mevkisi olan swingman’liğe döndürülürse, Ragland ile beraber çok iş görecektir. Üstelik, Strawberry kadar da iyi bir birebir savunmacı olduğu için, geçen yıl rakip kısalara yapılan baskının bu yıl azalmasını engelleyecektir. Yine Strawberry kadar da atletik olan Justin, şut istikrarını bulamasa bile, bu yıl bu işi üstlenecek çok takım arkadaşı var bu kadroda; bu yüzden, telaşa mahal yok. Üstelik, kimi zaman Can ve Kenan da o’nu dinlendirebilecek, yani GS’deki gibi her maç 35 dakika canı çıkmayacak. Fakat takımın bu mevkideki esas flaş transferi, TED’in Deli Dumrul’u Muhammed Baygül oldu. Muhammed’in ismini çok sık duyacağız, çünkü kendisi bana her bakımdan Alessandro Gentile’yi anımsatıyor. Seneye Euroleague’in orta seviye bir ekibine transfer olursa, şaşırmayalım. Muhammed’in öğrenmesi gereken şey, asabiyetini kontrol etmek ve takım oyununa daha fazla önem vermek. Mertcan Solkol’u da artık yavaş yavaş izlemeye başlayacağız.
3 numarada, birinci sınıf bir şutör ve skorer olan Josh Carter’ı görüyoruz. İki Carter’ı aynı ekibe toplamak, son iki yıldır benim hayalimdi, Karşıyaka bunu gerçekleştirdi. Şimdiye dek, ana skor opsiyonu olarak oynatılmadığı için performansı sönük kaldı, fakat nasılsa o’na bol bol ihtiyaç duyulacak vakitler gelecektir. Yedeği kaptan İnanç, iki yıldır epey düşüşte; geçen yıl ondan beklenen katkıyı Erkan Veyseloğlu karşılamıştı. Ama bu yıl, İnanç’ın o sert ve keskin oyununa çok daha fazla ihtiyaç duyacaklar. Ben şahsen bu mevkie bir transfer daha gerektiği inancındayım. Mesela, gençlerden Okben Ulubay kiralanabilir.
4 numarada yıllanan şarap Kerem Gönlüm’ün yanı sıra, Kenny Gabriel, Palacios ve Mert Celep yer alıyor. Ayrılan Barış Hersek’in rolü hepten Gabriel ve Palacios arasında pay edildikten sonra, pota altı ve boyalı alan efendiliği için Kerem’i kullanacaklar. Daha isabetli bir rotasyon kurulamazdı herhalde. Savunmada Kerem dışında birebir pozisyonlarda ümit vaat eden birisi yok, ama Gabriel’ın ikili oyun ve takip müdafaalarındaki etkisini hiç yabana atmayalım. Gabriel özellikle geçen sene play-off’larda çok daha olgunlaştı. Artık uyum sıkıntısı da olmayacaktır.
5 numarada, Palacios’un dışında Iverson ve Egemen var. İşte bu pivotların görev ve süre dağılımını seyretmek çok eğlenceli olacak. Egemen’in bir an evvel ya dış şut edinmesi (Ömer Yurtseven gibi), ya orta mesafeden silahlar geliştirmesi (Emircan Koşut gibi), ya da fiziğini güçlendirmesi (ne yazık ki Enes Kanter’den bu yana böyle bir örneğimiz yok henüz) gerekli. Benim şahsi arzum, hem fiziğini güçlendirmesi, hem de önce orta mesafe, ardından da yavaş yavaş dış şut öğrenmeye başlaması yönünde. Fiziksel gelişme olmazsa olmaz; zira Egemen’in uzmanı olduğu o hook atışlar, boyalı alan bitiricilikleri ve posttan pivot oyunları için artık fiziksel direnç farzdır. O’nun teknik becerileri ile, Palacios rahatça 4 numara oynayabilecek, Iverson’ın da birebir hücum eksiklikleri tamamlanacak. Yani, bol bol değişik taktik seçenekleri doğacak Ufuk Hoca’ya. Üstelik Iverson’ın savunma sertliği, hızı ve atletizmi de pek çok Euroleague takımını yıldıracaktır.
Özetle, çok çok iyi bir kadro kuruldu. İster ikili oyun, ister perde üzerinden oyunlar, ister penetre üzerinden oyunlar, ister isolation, ister post, isterse de hızlı ve tempolu hücum için motion offense yapabilirler… Sakatlık gibi engeller çıkmadıkça (Ragland’ın yokluğu onlara bir Cumhurbaşkanlığı Kupası’na mal oldu), Euroleague’de rahatça üst turu görürler (en azından grupları bir Darüşşafaka Doğuş’unki kadar ölümcül değil); ligde de ilk 5’te yer alırlar. Play-off’lar da ise yarı finalist diyebiliriz şimdiden kendilerine. Tecrübeli, zeki, oyunu bilen ve takım halinde oynamayı âdet edinmiş, yetenekli, aç ve komple isimleri topladılar. Ve hepsinin görevleri belli; bu yüzden Darüşşafaka’nınki gibi bir kaosta değiller. Harika şeyler olacak diye düşünüyorum.
(Devam edecek)
Yazarın diğer yazılarına erişmek için tıklayın
mail: efe.ozenc@abcspor.com
twitter: @efe_ozenc