Öncelikle satırlarıma Lens’in Beşiktaş’la bir türlü barışmayan yıldızıyla başlamak istiyorum. Adam gerçekten uğursuz. Geçen yıl yaşanan Fenerbahçe facialarında aynı bu akşamki gibi %100 golü kaçırdıktan sonra hemen akabinde Beşiktaş’ın gol yemesiyle avcumuzun içindeki domine ettiğimiz maç bambaşka bir seyre bürünmüştü ve ondan sonra yaşananlar zaten hepimizin malumu. Muazzez Ersoy’un şarkısı gibi ‘Sevemedim Kara Gözlüm’ diyorum. Bu akşam neyse ki sonrası farklı gelişti ve çok zor bir deplasmandan üç puanla dönmeyi başardık. Her ne kadar Beşiktaş’ta son haftalarda gözle görülür bir çıkış olsa da kabul etmek gerekir ki Adem Büyük’ün ilk yarıda gördüğü kırmızı kart ibreyi ciddi şekilde Beşiktaş lehine çevirdi. Cüneyt Çakır’ın önce sarı kart gösterip ardından gelen uyarı üzerine tekrar izleyip kırmızı karta hükmettiği pozisyon üstelik Adem Büyük’ten hiç hazzetmememe rağmen beni tam olarak ikna etmedi.
Beşiktaşlı olunca en ufak içime sinmeyen bir pozisyon hele de maçın seyrini etkileyince içim rahat edemiyor. Beşiktaş’a da bazen gösterilen ağır kırmızı kartların diyeti diye düşünmeyi de istemem çünkü bir haksızlığı başka bir haksızlıkla örtmek asla çözüm değildir. MHK başkanının da ilk Beşiktaş’ın sosyal medyada başlattığı protestolardan sonra diğer takımların da katılması ve geçen hafta Ümüt Öztürk’ün skandal performansının ardından istifa etmesiyle sanırım herkes mutlu oldu ama gelen gideni aratacak mı büyük bir soru işareti. Zaten siyasetin bu kadar egemen olduğu futbol dünyasında bağımsız bir TFF ve MHK’dan söz edemediğimiz sürece Türk futbolunun yapısal sorunları mutlaka devam edecektir.
Gecenin kahramanı olabilecekken gördüğü aptalca sarı kartla Fenerbahçe maçında cezalı duruma düşen Ljajic için de ne söyleyebilirim ki? Bu tip hareketler yetenekli futbolcu ile büyük futbolcuyu ayıran detaylar diyorum ve geçmek istiyorum ama bir yandan da içim içimi yiyor! Kaçan gollerden sonra çok hırslanıp golü atınca bir duygu yoğunluğu yaşamak çok doğal ama buralarda beynin devreye girmesi şart. Son haftalarda beklediğim performansı sergileyen ve belli bir istikrar yakalayan Ljajic’in sezona damgasını vurabileceği bir derbide yer alamayacak olması önemli bir kayıp.
Çok yoğun seyahatlerle geçen bir haftanın ardından Maraş’tan gelen uçağımın İstanbul üzerinde 45 dakika tur atması nedeniyle maçın ancak 25. dakikasına yetişebildim ama önümüzdeki günler de bu yoğunluk devam edecek olmasa Maraş’tan Malatya’ya gidip yıllar sonra bir deplasman maçı izlemek de güzel olurdu ki hele böyle bir galibiyetten sonra da az hayıflanmadım… 18 şutta 7 isabet yakalayıp 2 gol atabilmek düşük bir yüzde ve bitiricilik anlamında hala çözülmesi gereken sorunlar olduğu aşikar. Malatya gibi güçlü bir takıma karşı %66 topa sahip olma oranıyla oynamak da gözardı edilmemesi gereken ciddi bir başarı.
Beşiktaş bu akşam ikinci yarının ilk üç dakikasında bulduğu dört net pozisyon ve devamında gelen golden sonra maçı bitirmeliydi ama kah beceriksizlik, kah Malatya kalecisinin uyanıklığı buna engel oldu. Burak Yılmaz çok çalışmasına ve asist yönünü de ortaya koymasına rağmen son 15-20 dakika çok yorulup fazla top ezmesi genel performansına gol de atamadığı için olumsuz etki yaptı. Quaresma benim uzun zamandır savunduğum gibi kesinlikle ilk 11’de başlamamalı. Bu hem sahada sorumluluk bilinciyle hareket eden her oyuncuya haksızlık hem de işleyen çarka çomak sokmak demektir. Beşiktaş uzun zamandan sonra Ljajic ve Kagawa’nın gelişiyle 2015-2016 sezonundaki pas oyunundan emareler sunarken bunu baltalayacak her türlü karardan Şenol hocanın itinayla kaçınması lazım. Quaresma genelde her büyük rezaletinden sonra çok kısa bir süre ders almış gibi görünüp ardından fabrika ayarlarına döndüğü için kendisinden sadece kilitlenen maçlarda son 20-30 dakika faydalanılması doğru olacaktır.
Bu akşam Caner beni mahcup etti doğrusu. Her iki golde yaptığı asistle zaten defansif özellikleriyle pek gönülleri fethetmeyen Caner hücumda bu tip işler yapınca seyrine doyum olmuyor. İlk golde topu arkaya kafayla aşıran Gökhan Gönül de bu akşam görevini layıkıyla yapan isimlerden biriydi. Atiba içinse daha önce de pek çok yazdığım gibi kelimeler kifayetsiz ve Beşiktaş’ın yakın tarihi yazılırken takım performansında A.Ö ve A.S. diye ikiye ayırmak olası görünüyor. Kariyerinin sonunu böyle bir performansla taçlandırması da her türlü takdire şayan. Savunmada ise Mirin’ın topu oyuna sokmada birtakım zafiyetlerini gördüm ve genel olarak da önceki haftalara göre daha formsuz olsa da Beşiktaş takım savunması olarak doğru işler yaptı. Kagawa oyun zekası ve görüşüyle beni yine etkiledi. Bir hafta içinde kondisyonunu da arttırabilirse derbinin kilit adamı olabilir.
Sonuçta son 8 maçta kendi evinde yenilmeyen rakibe karşı alınan galibiyet çok değerli ve kritik bir virajı kayıpsız dönerek zirvedeki rakiplere de gözdağı verip Fenerbahçe maçı öncesi moral bulduk. Gelecek hafta taraftarın da muhteşem desteğiyle Fenerbahçe’yi yenerek galibiyet serisine devam edersek bu tuhaf ve zor ligde hiç ummadığımız yerlere gelmek işten bile değil. 24 Şubat Pazar günü İnönü’de olacağım ve bu heyecanlanmaya başlayan hikayenin devamını izleyeceğim. Beklerim.
Yazarın diğer yazıları için tıklayın
mail: gorkem.isik@abcspor.com
twitter: @gorkem7305