Yorucu geçen bir mesai gününün ardından İtalya’dan gelen misafirlerimle birlikte akşam Beşiktaş maçını keyifli bir mekanda izleyip zaten Juventus’lu olan arkadaşlara biraz daha siyah-beyaz aşkı enjekte etme hayaliyle otelin restoranında yerlerimize kurulduk. Arkadaşlardan bir tanesi de Milan’ın 2001-2003 arasındaki üçüncü kalecisi ve şu anda da büyük çaplı olmasa da Capello’nun oğluyla birlikte futbolcu menajerliği yapıyor. Dolayısıyla oyuncular hakkında epey bilgi sahibi ve Quaresma’yla Gomez transferlerimize de oldukça kuşkuyla bakıyor.
Bu ahval ve şerait altında açılan biralar eşliğinde gelen yemekten de yavan bir maç izlemeye başlıyoruz. Ilk 10 dakika yine bir Beşiktaş alevi var gibi ama pek çabuk sönüyor ve ondan sonra neredeyse her Anadolu takımının yaptığı gibi G.Antep çok adamla topa pres yapıp nefes aldırmamaya çalışıyor. Planları da doğrusu hiç fena işlemiyor. Hatta ikinci yarıda maç 0-0 giderken Chibuike ile gayet güzel bir pozisyon da buluyorlar. Bu arada genelde olduğu gibi topla oynama oranında skora bir türlü yansımayan ezici bir Beşiktaş üstünlüğü var. Gökhan Töre yine bol top eziyor, Oğuzhan kalabalık savunmanın arasında kayboluyor, Olcay yalandan forvette pres yapıyor görüntüsünde. Gomez’in ayağına her top gelişinde ise arkadaşın yüzündeki ve dilindeki umutsuzluk ve alaycılık beni ‘acaba yeni bir Almeida faciası mı?’ diye derin derin düşündürüyor. Hele ki Cenk’in şutu kendisine çarpıp kaleye gidemediğinde arkadaşla gözgöze gelmemek için başımı öne eğiyorum.
Savunma yine fena değil, pek pozisyon vermiyor ama zaten karşıda da tam olarak ne yaptığını veya ne istediğini bilen bir rakip de yok. Tosic’in acaba nasıl bir vasfı var da bu adamı transfer ettik diye de kafa yoruyorum bir yandan. Evet, hırslı ve azimli bir arkadaş ama soldan kestiği ortalar pek umut vermiyor. Tatlılarımızı yiyip çay ve kahveleri de içtikten sonra sabah 06.45 uçağıyla geldikleri için ve bu görsel işkenceyi onlara daha fazla çektirip eziyet etmek istemediğim için bu fedakarlığı tek başıma yapacağımı söyleyerek onları odalarına yolluyorum.
Mehmet Ali beyin bir zamanlar bolca esprisini yaptığı duş almadan gelmiş olması muhtemel bu arkadaşların gidişiyle Beşiktaş bir frikik kazanıyor ve zaten o ana kadar başka türlü gelecekmiş gibi gözükmeyen beklenen gol Oğuzhan’ın ayağından mükemmel bir vuruşla geliyor. Ben hala masada sakin bir şekilde tek başıma ‘acaba bizden kim bir saçmalık yapıp da kırmızı kart görecek?’ veya ‘Tolga nasıl bir hatalı gol yiyecek?’ ‘Cüneyt Çakır’ın şapkasından ne sürpriz çıkacak?’ ve maç olabilecek en tuhaf hale bürünecek diye beklerken Cenk sahneye çıkıp bir de penaltı kazandırıyor ve skor bir anda 2-0 oluyor. Zaten ondan sonrasında açılan her vasat rakibe karşı olduğu gibi Beşiktaş sazı eline alıyor.
Her şeye rağmen son 5 dakikasına 4-0 önde girmeden hiçbir maçı rahat izlemeyen ve sürekli bir harakiri bekleyen standart bir Beşiktaş taraftarı olarak yine tepki vermiyorum. Ardından 3. Golde Gökhan bencillik yapmayıp Olcay’a harika asistini yaptığında şapka çıkarıp yaklaşık yarım saat önce ettiğim küfürler için gıyabında özür diliyorum. Hatta 4. Golde tekrar mükemmel bir asist yaptığında onun dengesini bozan Q7’nin yokluğuna bir kez daha seviniyorum ve kendisini alnından öpmek istiyorum.
Rakipler Nani, Podolski ve Van Persie’yi alınca tabii üzerinde baskı oluyor ve sen de taraftarı mutlu etmek için birtakım flaş transferleri haklı olarak yapıyorsun. Mario Gomez’in Bayern ve milli takım kariyeri muhteşem ama İtalya’da umduğunu bulamıyor. Quaresma ise bildiğimiz Q7, vezir de eder rezil de ama yönetim bu kumarı oynuyor ve biz ona da eyvallah diyoruz. Peki şimdi ne olacak? Genç ve iştahlı arkadaşlar Cenk, Oğuzhan, Olcay ve Gökhan bu işi götürebilir mi? Derbilerde ve kritik maçlarda açılamayan kilitleri açabilirler mi? Geçen yıla göre Beşiktaş’ta belirgin bir üstünlük veya oyunu ciddi şekilde domine eden bir takım özelliği var mı? Henüz yok ama Şenol Güneş’e burada ciddi iş düşüyor ve çok yoğun mesai harcaması gerekiyor bütün bu zengin malzemeden lezzetli bir aşure yapmak için.
Olimpiyat rezilliğinden uzakta her yerde küllerinden bir şekilde doğabilen Beşiktaş için kartlar her hafta yeniden dağılıyor ve bizler yeşil çuhalarda değil ama yeşil sahalarda floş çıkaracağımız günleri hasretle bekliyoruz. Yoksa o sene bu sene mi ?
mail : gorkem.isik@abcspor.com
twitter : @saturnocontro3