https://abcspor.com/wp-content/uploads/2020/11/ataturk.jpg

ORAYA BİR GÜMÜŞ MADALYA DAHA YAZMANIZI RİCA EDECEĞİM! (U17)

Okunması Gerekenler

efeMike Conley, yeni “Juwan Howard” oldu….

 

Yok, bu değil,

 

Mozgov, Adonal Foyle’dan beter bir Jon ‘Kontrat’ Koncak oldu…

 

13415607_1775532445995682_8050065314085583578_oYok, bu da değil,

 

Rondo Bulls’a, Kevin Durant de Golden State’e imza atmayı seçti!

 

Yok, bu bile değil…

 

Bizi anlamıyorsunuz!

 

Bizim başlıca derdimiz, kendi bahçemiz, kendi evimiz.

 

Yani, kendi evlatlarımız!

 

Geçen yılki U16 başarısından sonra, tarihinde ilk kez U17 Dünya Şampiyonası’nda boy gösteren genç millilerimiz, yarı finalde destan yazdı.

 

ede8Evet, turnuvayı böyle özetleyebiliriz aslında.
Neticede, Kanada haricinde bizi zorlayabilen tek bir ekip olabildi turnuvada, o da, yarı finaldeki rakibimiz İspanya’ydı – ki zaten bu beklenen bir durumdu.

 

İki adet ABD yenilgisini ise klasman dışında bırakmamız lazım – ki zaten objektif değerlendirme için bu şart, ABD herkese 40+ farklar atarak güle oynaya şampiyon oldu.

 

Size de 2010 Dünya Şampiyonası’nı hatırlatmıyor mu bu tablo?

 

Hani bizim yarı finale kadar üstün bir oyunla geldiğimiz, ve gerilerden sıçrayıp son saniye basketiyle Sırbistan’ı yere yıkarak gümüş madalyayı garantilediğimiz, evimizde oynanan şu turnuvayı?

 

ede6Hani ABD, Durant olmasa 1998, 2002 ve 2004’ten beter olacaktı da, Durantula kurtarmıştı NBA’lilerin onurunu?

 

Hani biz hiç dinlenmeden ABD ile kapışmış, heyecandan gece boyu uyuyamayan canı çıkmış neferlerimizle elimizden geleni yapmıştık..

 

Evet evet, tanıdık geliyor.

 

Esasen, U17 seviyesinin bu başarısı (tarihte bir ilk olmasına karşın) bizler için tesadüf değil. Nitekim son 10 yılda biz altyapı yaş gruplarında hiç sıkıntı yaşamadık, o altyapıları üst yapıya, yani kulüplere geçirmekte hüsran yaşadık, menajerlerin ve yerli basketbolculara ilişkin zerre bilgisi/ideali olmayan yöneticilerin (bunlara as takım antrenörleri de dahil) kurbanı olduk.

 

13521923_10154261701694035_9188050698467805476_nGökper Gen’lerden Doğuş Balbay’lara, İzzet Türkyılmaz’lardan Egemen Güven’lere kadar geniiiişçe bir dram yelpazemiz mevcut. Adeta Kemalettin Tuğcu-Ömer Seyfettin romanları gibiyiz bu konuda (sizi bilmem, ama ben bu son 10 yılda yitip giden cevherlerimizi bir çırpıda sayabiliyorum – unutamadığım için mutsuzum ya zaten..).

 

Peki, bu defaki çocukların farkı ne?

 

Farkı şu: içlerinde çok daha erken yaşlarda pek daha bilinçlenmiş isimler var. Bunların bir kısmı, 80’lerde ve 90’larda Türk basketboluna izler bırakmış Mustafa Kemal Bitim, Serdar Apaydın, Murat Konuk gibi unutulmaz isimlerin evlatları olduğu için, aile tecrübesiyle bilinçlenmiş durumdalar. Hatta içlerinden birisi (Onuralp Bitim) daha şimdiden eğitimi ve sporu bir arada sürdürmek için ABD’deki bir liseye kayıt yaptırdı, bu seneyi Efes altyapısı yerine orada, basketbolun beşiğinde geçirdi.

 

13495622_669484129869585_4136518823336855789_oNCAA’lerin hali 90’lardan çok uzak olsa bile, gözden, yani NBA scoutlarından hiç de uzak değiller ve halen çok muhteşem bir kültürü (eğitim ve sporun işbirliğini) temsil ediyorlar. Erten Gazi gibi bazı genç cevherlerimiz de aynı bilinçle aynı yolu seçti. Bence, Ömer Faruk Yurtseven’in yarattığı gündeme nazaran çok daha âkil bir tercih bu.

 

Turnuvaya gelirsek…

 

Kanada maçına dek, hakikaten zorlanmadık. Kanada, son yıllarda tıpkı ABD’yi örnek aldığı, fizikli, atletik isimleri yetiştirmeye başladığı için, fiziksel çarpışmalarda biraz zorlandık, maç da gitti-geldi. Ama (Ahmet Can sağolsun) ribauntlarda, (Onuralp ve Muhaymin sağolsun) top çalmada ve hızlı hücumlarda dominant oluşumuzla, o engeli de aştık.

 

ede5Sırada, turnuvanın en komple pivotu Sergi Martinez, atletik forvet McCarthy, keskin şutör Busquets ve daha şimdiden “clutch” oynayabilen Gonzalez’li İspanya vardı. Eğer “Yeni Jasikevicius” diyebileceğimiz Arnas Velicka‘lı Litvanya olsaydı eşleşmemiz, işimiz çok daha kolay olurdu (eh, sadece oyun kurucusu üst düzey olan bir takım, bir süper pivot ve 2-3 kritik rol oyunculu bir ekipten daha hafif kaçıyor nihayetinde). Fakat biz, İspanya’yla kapışacaktık.

 

İlk yarı, 20 sayı fark yedik. Sadece Yiğitcan Saybir ve Mert Konuk ile tutunduk maça. Eh, Türklüğün şânıdır, elbette geriden gelecektik. İkinci yarıda, Onuralp gizlice inisiyatif aldı ve farkı kapattı, Muhaymin ilk yarıdaki facia hücum tercihlerini terk etti, Eray penetreleriyle zorladı, Ehigiator karşısında tekleyen Ahmet Can tam bir Pero Cameron haline geldi, savunmada kaplan kesildik, çeyrek finalin yıldızı Berke Atar da nihayet silkinip toparlandı.

 

Ama yetmedi. İspanyollar son topa kadar direndiler. Evet, Martinez’i kilitlemiştik, ama Busquets gibi kritik şut sevdalıları girmişti devreye. Yine de, korkuyorlardı.

 

Serbest atışları felaket bir yüzdeyle kullanmasak, maç son topa da kalmazdı (bu da tanıdık geldi değil mi?). Ama son topta Onuralp zorladı, denedi, girmeyen topu takip edip şahane şekilde tip’ledi, ve maç uzadı.

 

13592644_10154261702069035_5252307710350727620_nBen o anda kendimi kaybetmişim heyecandan, uzatmada yine Onuralp’in üçlüğüne dek kendime gelemedim.

 

İspanya da gelemedi.

 

Daha sonra ABD maçının kahramanı Eray Akyüz enfes bir birebir oyun ve step-back orta mesafe şutuyla farkı 5’e çıkardı. Devamı da geldi zaten. Ve bir imkansızı daha başaran Türkiye, finale adını yazdırdı.

 

ede9ABD ile rövanş, ilk maçtan çok da farklı geçmedi. 8-2’lik bir seriyle öne geçmemiz, “Acaba?” dedirtse de, Collin Sexton‘ın şefliğinde o azman atletler topluluğu, fizik üstünlüğünü gözümüze gözümüze soktu. Direnemedik, zaten motivasyonumuz da yerle yeksan olmuştu. Bir tek, ikinci yarıda 16 yaşındaki Eray’ın Mark Price’ı andıran sürpriz deliciliği (bu çocuğa Nikos Galis izletmek lazım) sayesinde kendimize geldik ve maç tek pota olmaktan çıktı. Mert Konuk, Ahmet Can ve Berke Atar da yine ritimlerini buldular, ellerinden geleni yaptılar – bir tek Onuralp kayıplardaydı. Sonuç 40 farklı mağlubiyet olsa bile, Litvanya dışında bu turnuvada ABD’den 40’tan aşağı fark yiyen çıkmadığı için (Litvanya da 30 yedi), bana kalırsa değerlendirmemizin bu noktasında ABD maçları bir şey ifade etmiyor.

 

Sonuç: Avrupa’nın en iyi, Dünyanın ise 2. en iyi U17 takımı olduk. Bunun cezası elbet 4 yıl içinde o muazzam evlatlarımıza kesilecektir, ama şu an hepimiz, bu gençlerimizin muazzam başarısıyla doya doya övünebiliriz. Tebrikler, helal olsun.

 

2. Sonuç: ABD ile baş etmek için, iki yol var. Ya, Muhaymin gibi, genetik mirasını Tekvando ve Jimnastik ile yücelten, bilinçli atletleri basketbolcu olarak yetiştireceğiz, ya da o kahrolasıca doping maddeleriyle bu gençleri daha bu yaştan Ömer Aşık’a, Hidayet’e çevireceğiz. Yetiştir veya yarat, tercih sizin Türk yetkililer. Fakat sizlere yalvarıyorum, sırf ABD ile mücadele uğruna ikinci yolu seçmeyin, o iğrenç maddeler gencecik evlatlarımıza bulaşmasın. Hoş, siz zaten yapacağınızı yapmışsınızdır ya şimdiye dek, biz yine de aksini umalım.
13559092_1567226199970544_4382682444831229387_o

 

Takıma gelirsek; Onuralp bana hırsı, inadı, çok yönlülüğü ve hücumdaki tercih hatalarıyla fena halde Hidayet Türkoğlu’nu hatırlatıyor. Efes ve ABD tedrisatından geçtikçe, Hidayet’ten bile ileri gidebilecek kapasitesi var. İş ki, yeteneklerini “insanlığın” iyiliği için kullansın ve takımıyla bütünleşebilsin (evet, gereksiz bencillik yapıyor arada). Umarız, Hidayet’in NBA’e gitmeden evvelki hali gibi Kukoc’vari esneklikteki fiziği daim olur, NBA’li Hidayet gibi bir sırt kası canavarına dönüşüp çevikliğini, hızını ve atletizmini yitirmez.

 

Muhaymin, tam bir fayda kemeri. Bir eskrimci kadar esnek olduğunu belirtelim; jimnastik ve tekvando görmüş fiziğinin de bunda etkisi büyük. Çok yönlü, iyi bir takipçi, ribauntçu, savunmacı. Top çalmada ve penetrelerde gayet iyi seviyede. Takım oyuncusu olması da sağlam bir artı. Fakat büyüdükçe, iki eksiği çok göze batmaya başladı; 1) Harlem Globetrotters takımındaymış gibi basketbol fundamentaliyle alakasız tercihler yapıp fırsatları harcayabiliyor, 2) Net bir skor silahı yok. Oysa vücut dengesiyle, bir Kawhi Leonard haline gelebilir. Çok dikkatli işlenmesi gereken bir cevher kendisi.

 

13529127_1780376308844629_836831493566704892_nAhmet Can, tam bir Pero Cameron oldu. O fiziğe karşı o çeviklik ve zarafet insanı şaşırtıyor. Pota altında ve boyalı alanda kusursuz bir bitiriciliği ve fundamentali var. Ribauntçuluk konusunda Barkley’i anımsatıyor, tam bir ribaunt uzmanı. Ama kendinden uzun ve atletik pivotlara karşı pozisyon avantajı yaratamıyor. Bunu giderirse, ligimizde bir şansı olacaktır.

 

Eray, sadece penetre üzerinden etkili olabiliyor, lakin daha henüz çok genç ve gelişime açık. Bir üst yaş grubundaki Ömer Al gibi fizik dezavantajı had safhada. Elinden geldiğince Chris Warren’laşmalı.

 

Mert, istikrarı ancak gözden uzakken bulabiliyor. Tek elle bıraktığı kimi bombeli şutlar bize babasını anımsatsa da, çok farklı tipteler. Mert hiç fiziksel oynamıyor diyebiliriz. Her şeyden biraz biraz yapıyor, bakalım her şeyi ne seviyeye dek yapabilecek?

 

13528731_10154261701799035_5751389676941777702_nErkin, takımda Mirsat Türkcan’ın inadını devralan, mücadeleden hiç kaçmayan isim. Çağatay gibi onun da çok fazla tercih hatası var, ama en azından Erkin mücadelesiyle ekmeğini taştan çıkartıyor, bir şekilde sayı buluyor. Üstelik savunmada da yırtıcı. Bu açıdan bana Tony Allen – Thabo Sefolosha ışığı verdi. Çağatay’ın ise kat etmesi gereken daha çok mesafe var.

 

Leon Harun, babası Serdar Apaydın kadar muazzam bir şutör olsa keşke; fakat henüz oyununu gösterme imkanı bulamadı. Çok az süre aldı. Kenan’ın kardeşi Enis Sipahi de öyle.

 

Yiğitcan, çok özel bir oyuncu olabilir. Fiziğini ağırlıkla değil, jimnastikle geliştirmeli. Printezis – Slokar karışımı bir hücumcuya evrilme potansiyeli mevcut, ama önce savunmasını ve fundamentalini yüceltmeli. (Not: Türk tarihinin en şahsına münhasır pivotu Ömer Saybir ile bir akrabalığı var mı bilmiyorum, bilen varsa lütfen bilgilendirsin)

 

Berke Atar ise, eski tip 4-5 numaraları andırıyor. D’or Fischer gibi, ama henüz oyunun “çakallıklarından” bihaber. Ritmini bulursa affetmiyor, fakat kaçırmaya başlayınca çarçabuk bozuluyor morali. Bu mental sıkıntıyı atlatırsa, parlayacaktır.

 

13537805_1567226226637208_5001980456232995389_nSon olarak Furkan, solaklığıyla rakibe sıkıntı yaratsa bile, henüz nasıl bir oyuncu olacağını seçememiş. Andrea Meneghin’i seyretmesi lazım. Ve tabi, sahada bol bol süre bulması.

 

Efes, Fenerbahçe ve Banvit altyapılarına, ve U17 milli takım koçu Fatih Elbaş’a, bu cevherler için teşekkür ederiz. İspanya maçındaki hakem katline koçumuz iyi sabretti.

 

Turnuvanın en iyi beşine seçilen Arnas Velicka (Litvanya), Collin Sexton (Amerika-MVP), Dzazan Musa (Bosna Hersek), Sergi Martinez (İspanya) ve Carter JR (Amerika) içerisinden sadece Carter JR’ı buraya yakıştıramadım; onun yerine bizim takımımızdan birisi, Onuralp, Berke veya Ahmet Can yer almalıydı. Kalan 4 ismin her birisi çok büyük yetenekler; ayrıca ABD’li Marcus Howard’ı da kulak arkası yapmakta fayda var. Neticede  Jaylen Brunson bitti, Collin Sexton başladı…

Herkese tebrikler, darısı A Milli takımımıza olsun, Olimpiyat elemelerinde başarılar dileriz, hakkımızda hayırlısı…

 

13439084_10154261701914035_8494151017016995055_n

 

Yazarın diğer yazılarına erişmek için tıklayın

 

mail: efe.ozenc@abcspor.com

twitter: @efe_ozenc

Youtube: Turuncu ve Siyah Kadar Yuvarlak

 

Son Haberler

EUROLEAGUE’İN YENİ YÜZÜ, YÜKSELEN DEĞERİ PARİS BASKETBOL

Geçen sezonun EuroCup şampiyonu Paris Basketbol, ilk Euroleague sezonunda ne yapacak herkesce soru işareti idi. T.J. Shorts gibi çok kısa...

Benzer Konular