Ve Fenerbahçe bir kez daha son şampiyonu süpürdü !
Geçen sezon F8 serisinde de, bir önceki şampiyon Maccabi’yi 3-0 ile geçen sarı lacivertliler, Barclaycard Center’da Los Blancos’un havasını feci şekilde bozdu ve 75-63’lük skorla, adeta ezerek seriyi 3-0’a getirdi ve Berlin’e merhaba dedi.
P.Laso, oyuncuları ve Madritista hala biz nerde hata yaptık diye düşünedursun, atı alan Üsküdar’ı çoktaannnn geçti ve Berlin yoluna çıktı bile…Maçın uzun bir analizine geçersek; geçmeyeceğim!
Sadece sarı lacivertlilerin elindeki, 1960 yılında Sırbistan’dan çıkmış, 8 apoletli elmas madenine değineceğim, ucundan azıcık da tarihi karşılaşmaya…
Hemen herkesin hemfikir olduğu ama çare bulamadığı “made in ZOC” setleriyle dolu bir 40 dakika izledik Madrid’te… Nasıl bulsunlar ki ? Her maçta fırından yeni çıkmış taze taze 1001 farklı setle karşımıza gelen usta coach’u çözmek için tek çare var; geleceğe gidip ordan tekrar geçmişe dönmek!
Tabii ki buranın havası farklı. 3.5 dakikada faul hakkımızı dolduran hakem düdükleri ile seyirci baskısı İstanbul’daki kadar sert bir savunma yapmamıza engel oldu gibi gözükse de, yine de ilk 20 dakikada 27 sayıda tuttuk Beyazları... İçeriyi öyle bir kitledik ki, hızlı hücum ve ofansif ribaund’lar haricinde boyalı alan ve orta mesafe şutlarda potayı döverlerken, mecbur kaldıkları dış atışlarda da ” o da maçın ilk hücumunda ” 1/13 isabet bulabildiler.
3.çeyreğe hızlı girip Fenerbahçe’yi yakaladılar ve 8.30 kala 32-31 ile öne geçtiler ama sonrasında yine Nirnavaya çıkan sarı lacivertliler, farkı sayı yemeden 4 dakika içinde ilk kez Datome üçlüğüyle çift rakamlara (44-32) çıkartıp, sonrasında da korumasını bildiler ve final periyoduna 54-40 önde girdiler.
7 dakika kala 64-47 ile tam 17 sayıya çıkan fark Barclaycard Arena’yı ölüm sessizliğine boğarken, alınan mola sonrası can havliyle son bir hamle yapmaya çalışan Madrid, temsilcimizin de maç bitti havasına girmesiyle bulduğu art arda üçlüklerle farkı bitimine 5 dakika kala tek sayılara (66-58) indirdi.
Koç Obradovic’in molasının ardından çok iyi dönen Fenerbahçe, sazı yeniden eline alarak farkı korudu ve tarihi maçı Madrid seyircisinin alkışları arasında 75-63 kazanarak F4’e merhaba dedi!
2.devre alev alan Bogdan Bogdanovic 17 sayı ile maçın en skorer ismi olurken, Ekpe Udoh 15 sayı-12 ribaund ile double-double yaptı.
Nikolai Kalinic 11 sayı-8 ribaund ve inanılmaz savunması ile maçın bir diğer yıldızı olurken, Bobby Dixon 14, Luigi Datome de 13 sayılık katkı sağladı.
Bu takımın çok önemli bir özelliği var ki; diğer Euroleague içindeki tüm takımların istatistiklerine baktığımızda bu fark çok net ortaya çıkıyor; net bir bayrak yıldızının olmaması! Bir maç biri daha çok atıyor, bir karşılaşmada asist ya da ribaund lideri bir öncekiden farklı bir isim oluyor, yani takım istatistikleri dengeli şekilde dağılıyor ve degismeyen tek sey; birbirine göbek bağıyla yapışık 5’iz gibi tek vücut halinde hareket ediyorlar! Hem de takımın kalbi olan Jan Vesely yokken…
Yani sahadaki 5’li devamlı değişiyor ama perdenin arkasında iplerle, saha içindeki kuklaları aynı ritimde dans ettiren Obradovic büyüsü değişmiyor. ZOC ile özdeşmiş Spacing yani saha yerleşimi, senkronize şekilde kaymalı savunma formatı, sabırlı hücum ve her ribaunda son topmuş gibi maaile saldırma ilk aklıma gelenler.
Bu oyuncular senede bol sıfırlı milyon dolarlar kazanan, egoları yüksek, NBA-Euroleague kariyerli oyuncular. Ama ZOC fırça attığında başlarını önlerine eğip, bir anda ilkokul tabelesi moduna bürünüyorlar. Coach’larına olan saygıları, vücut dilleri, gözlerine bakarken o kadar net anlaşılıyor ki, bir takım oyuncuları ile onları çalıştıranın “ten uyumu Nirvanası” dedikleri de herhalde bu olsa gerek…
Onun icin “bir oyuncudan sadece maksimumunu almaz, ondan çok daha da fazlasını” derlerdi, doğruymuş! Bir koç başka bir beyin ve vücuda, ne kadar istediklerini anlatsa da kafasından kurduğundan da fazlasını gerçekleş-tir-tebilir mi ? Bu isim ZOC ise evet !!
Ben 35 senedir basketbol seyreden biri olarak Fenerbahçe’den iyi çok takım gördüm, seyretmesi onları seyretmekten çok daha fazla zevk vereni de AMA oynarken bu kadar zevk alan, oynamayanın oynayan kadar bench’te savunma yapıp, oynayanın her pozitif hareketinde kendi yapmışçasına, hata olduğunda da kendi yüzünden gerçekleşmişçesine tek bir beyinden hareket eden takım görmedim!
Hani filmlerde olur ya; tek yumurta ikizleri vardır ayrı ülkeler-şehirlerde yaşayan. Biri ağladı mı diğeri de ağlar, birine birşey batırsan canı acırsa, diğerinin de acır, o güldü mü diğeri de doğaçlama şekilde bilmem kaç bin km ötedeyken nedenini bilmeden gülmeye başlar.
İşte öyle bir takım Fenerbahçe !!
Nazarımız değmeden ve kafanızı fazla şişirmeden; Seri öncesi, Real burun farkıyla favori, İstanbul’daki ilk 2 maçın birinde servis kıracaklardır diye düşünüyordum, yenmeyi geç tek kelimeyle paçavra oldular. Madrid’de hava farklı olur, bu salonda bize yedirmezler, hele de Vesely yokken kazanmak çok zor diyordum, daha ilk maçta Perşembe gecesi yazdığımı ağzıma tıkadılar.
Sırf bu 7 gün içinde 2 ayrı kapak yedim Obradovic ve talebelerinden ama yetmez. Şimdi ne mi istiyorum? Bundan yaklaşık 1 ay öncesinde Vesely sakatlığı sonrası yazdığım yazıda da; sarı lacivertliler Euroleague’i kazanamaz demiştim, hadi be Fenerbahçe, Allahın hakkı üçtür!
Yazarın diğer yazıları için tıklayın
mail : burak.belgen@abcspor.com
twitter : @BurakBelgen