İngiltere’de yüksek lisans için bulunduğum dönemde okulda Kriz Yönetimi adı altında bir ders verilirdi. Krizlerin oluşumundan yönetilişine ve tekrarını engellemek için yapılması gerekenlere kadar her türlü safha en ince detayına kadar anlatılır ve tarihte cereyan etmiş muhtelif krizlerin yorumlanması istenirdi.
Kuluçka dönemi, tırmanma dönemi, krizin patlaması, B planına geçiş ve kendini kamuoyuna anlatma ve itham etme diye bölümlendirebileceğimiz krizlerin en önemli noktası aynı krizin tekrarını engelleyecek faktörleri ya da nedenleri ortadan kaldırmaya yönelik adımlar atmaktır zira bir krizin tekrarında, krizi ortaya çıkaran parametreler değişmemişse, krizin merkezinde yer alan paydaş ya da paydaşların karşı karşıya kaldıkları ilk suçlama ihmaldir ve bu da ciddi bir suçlamadır.
1071’den beri Mezopotamya’nın göbeğinde park halinde seyreden bizler için kriz yaşamak ve bunları çözmeye bir ömür adamak adeta yemek içmek kadar doğal bir durum hatta fiziksel bir ihtiyaçtır. Kriz ile beslenen bir kesim olduğu gibi, kafasını krizden çıkarıp yaşamaya zaman bulamayan bir kesim de ülkemizde mevcuttur.
Bu konuya nereden geldin diye soracak olursanız haftalardır Radamel Falcao tiyatrosunu izleyen birisi olarak artık dayanamadığımı anlatmak için yazmak istedim.
Bir yönetim düşünün ki görevde bulunduğu 18 aylık süre içerisinde Modeste ve Alan transfeleri gibi iki büyük fiyaskoya imza atmış; Gomis olayından sonra takımı CL’de ve Süper Lig’de 6 ay takım seviyesinin altında santraforlara mahkûm etmiş ve neredeyse plansızlık konusunda doktora yapmasına ramak kalmış ama hala bütün bunların hiçbiri yaşanmamış gibi 2019 yazını da Falcao hikayesi ile geçirmeye çalışıyor.
Normal bir yönetim anlayışında ilk iki fiyasko en kötü şartta tecrübesizliğe bağlanır ve hatalardan ders çıkararak tekrarını önleyici kararlar alınıp ilerlenir ama GS’de bu anlayış işletilemiyor ya da ihmal ediliyor.
GS’de bütün krizler aslında bağıra bağıra geliyor aynı şu anda yaşadığımız gibi diyebiliriz. Bu sefer de Diagne’nin şampiyonluk kutlamasına katılmama vakası akabinde bu krizin kuluçka dönemi başladı. O günden sonra sağır sultan bile kulübün bu adamı satmak istediğini hatta 14 milyon Euro’ya dünden razı olduğunu öğrendi. Yönetim bir tek gazeteye ilan vermedi.
Doğal olarak bu stratejinin sonunda kimse elden çıkarılması zaruri olan bir adama istenilen parayı vermedi. Şampiyonluk kutlamasının üzerinden 2,5 ay geçti, adam geldi sezon başı antrenmanlarına başladı ama ortada ne satılma var ne de başka bir gelişme.
Bas bas geliyorum diye bağıran krizin tırmanma süreci ise önce Falcao transferi hem de bonservissiz bitti zaten kulübü de istemiyor artık onu havası yaratılıp şimdi biz oyuncu ile anlaştık ama Monaco bonservis bedeli istiyor denilerek işin 1 aydır sakız gibi uzatılması sonucu ortaya çıktı. Aslında Monaco kulübü GS’ye elden çıkarılmak istenilen oyuncunun transferi nasıl yönetilir dersi veriyor aslında ama anlayan var mı bilinmez.
Şu anda araya menajerler giriyor, sanırsın barış görüşmeleri yürütülüyor, birisi dönüyor Monaco’dan diğeri gidiyor. Hadi diyelim bu medyanın da hoşuna gidiyor ama işin dramatik olan boyutu ise taraftarların bu duruma tepki vermek yerine bu tiyatroya seyirci kalması diye düşünüyorum.
Taraftarın sorması gereken soru şu olmalı:
“Diyelim ki bu transfer olmadı, GS ertesi gün kime imza attıracak?”
Yani GS’nin contingency planı ya da daha anlaşılabilir tabirle B Planı da diyebileceğimiz olasılık planı nedir?
Bu soruyu sormak mutlaka gerekir zira ortada ikinci bir adayın ismi dedikodu seviyesinde bile bulunmamaktadır.
Şahsi kanaatim ligin başlamasına 10 gün, CL’nin ilk maçına 6 hafta kalmışken bu halde olmak, yarın Falcao’yu getirecek bile olsan, büyük sıkıntı hatta krizdir zira sezon başı kampı yapmamış oyuncuların performansı her zaman soru işaretidir. Hele ki almak istediğin adam geçen sezon sakatlıkla boğuşmuş bir oyuncu ise daha da büyük sıkıntıdır. Takıma adaptasyon sürecini de buna eklemek gerekir. Drogba’yı gördükten sonra bu konulardan çekinmeyenler olabilir ama birincisi Drogba hazırdı, uzun bir sakatlıktan dönmüş değildi ve ayrıca 6-7 ay önce CL kazanmış olup devam eden bir ligden direkt olarak geliyordu. Diyelim ki Falcao olmadı, varsa yerine getireceğin adamın da adaptasyon sıkıntısı mutlaka olacaktır.
Bu transfer olduğunda krizin burada bittiği farz edilecek ve güzellemeler yapılacaktır. Tersi olduğunda ise taraftarın ve medyanın önüne çıkılarak bir günah keçisi sunulacak, o keçi itham edilecek ve kendi yürüttükleri stratejiler meşrulaştırılmaya çalışılacaktır. Kısacası bu tiyatro Ocak transferine kadar perdelerini kapatacak ve motoru soğutmaya alacaktır. Halbuki transfer süreç yönetim stratejileri her iki durumda da tek kelime ile sınıfta kalmıştır.
3 transfer döneminde de aynı süreçlerden geçiliyor olması ve bundan önceki 2 tane sürecin sonucunun malum olması bizleri artık ortada bir ihmal ya da kasıt olduğuna inanmamız hususunda ikna edici bir hal almaktadır. Nedir buna sebep?
Başka defoların ortaya çıkmasını ve tartışılmasını engellemek için mi gündem hep sıcak tutuluyor acaba diyor insan.
İhmal, tecrübesizlik (!), şansızlık vesaire ne dersek diyelim ama ortada bir kriz var.
Bakalım kontincınsi plan var mı, onu da zaman gösterecek.
Herkese sıhhat, akıl, huzur ve spor dolu bir hafta dileklerimle…
Yazarın diğer yazıları için tıklayın
mail: osman.cetin@abcspor.com
twitter: @msdoc78