Bu hafta maçlar oynanmadan önce İddaa’daki şampiyonluk oranları Başakşehir için 1,10, GS için 3,75 ve BJK için tam 1’e 45’ti. Sıralama mantıklı görünse bile oranlar bana çok mantıklı görünmüyordu. Nitekim, her yıl Nisan ayına kadar oynadığı futbolla değilse bile oyun disipliniyle gelen Başakşehir son haftalar şampiyonluk baskısını kaldıramayıp her sene havlu atmasıyla meşhurdu ve her ne kadar hala en şanslı takım konumunda olsa da psikolojik üstünlüğü büyük darbe yedi ki bütün spor dallarında bu hiç azımsanmayacak bir dezavantaj. Galatasaray ise bildiğimiz gibi, Fatih Terim’in olağanüstü hırsı ve yönetimin de üzerindeki becerisiyle sonuna kadar gidecek gibi görünüyor. Zaten hep söylerim, kalbine kazığı çakıp, tabutunu da iyice çivileyip yerin yedi kat altına gömmediğiniz sürece Galatasaray aynı Bruce Willis gibi çok zor ölür.
Bu akşama gelirsek, Quaresma denilen zat-ı muhterem kaybolduğundan beri ‘takım’ kimliğine daha fazla bürünen Beşiktaş karşısında müthiş alan daraltan ve nefes aldırmayan bir Sivas vardı ve az pozisyonlu, kısır bir maç oldu. Tam bizim Süper(!) lige uygun, oyunun sık sık durduğu, hakemin yer yer damga vurduğu, sertliğin bol olduğu sıkıcı bir karşılaşmaydı.
Yine de ikinci yarıda oyuna hakim olan Beşiktaş pozisyon bulmakta çok zorlansa da Burak kilidi açtıktan sonra 3. gole de çok yaklaştı ve bana göre hak ettiği maçı kazandı. Bundan sonra her maçın zor geçmesi ve psikolojik baskı çok doğal, önemli olan bunların üstesinden gelebilmek ve Beşiktaş bu akşam da çok soğuk ve yorucu bir deplasmanda bunu başardı. Tabii bu son haftaları izlerken kaybedilen haybeye puanlara yanmamak elde değil. Üstelik de geçen hafta Başakşehir karşısında gösterdiği sıradışı performansı saymazsak güven vermeyen Karius ve hala Şenol hocanın neden yerine Güven’i oynatmadığını bir türlü anlayamadığım Lens’e rağmen Beşiktaş yoluna devam ediyor.
Son haftalarda sessizliği ile epey tepki çeken yönetimin acaba bir bildiği mi var bilemiyorum çünkü bu akşam da net bir penaltımız verilmedi ama bir MHK ziyareti gelir mi arkasından, göreceğiz. Şampiyonluk ihtimali tabii ki hala çok düşük çünkü geçilmesi gereken iki rakip var ama kartların yeniden karıldığı bir ortamda Blackjack’te olduğu gibi 21’i yakalamak en azından matematiksel olarak mümkün. Gerçi çoğu zaman kasaya karşı kazanmak için 18 ve üstü de yeterli oluyor ki 2. olarak Şampiyonlar Ligi’ne gitmek de çok önemli. Bu kahpe hayat da lafımızı yedirtip Burak şovu bize izletiyor ama zaten her şeyin altüst olduğu bir ülkede ve dünyada prensip – ahlak ve başarı üçgeninde maalesef başarı diğer iki kenarı yok edip düz bir çizgi olarak yoluna devam ediyor çünkü Show Must Go On. Bu vesileyle Ulusal Egemenlik ve Çocuk bayramınızı kutlar, başarının yanında ahlak ve prensipleri de olan yeni kuşakların yetişmesini temenni ederim.
Yazarın diğer yazıları için tıklayın
mail: gorkem.isik@abcspor.com
twitter: @gorkem7305