https://abcspor.com/wp-content/uploads/2020/11/ataturk.jpg

İNGİLTERE NEDEN ELENDİ???

Okunması Gerekenler

CEM SIPAHIİngiltere’yi dünya kupasının dışına daha henüz ilk turda itilmesinin nedenleri  incelediğimizde, göze hemen bu seviye için genç oyuncuların fazlaca ağırlıklı olduğu bir kadro, takımın yıldız oyuncusu Wayne Rooney’nin formsuzluğu ve sonuçları belirleyen bazı pozisyonlardaki şansızlık ön plana çıksa da, asıl nedenlerin daha derinde yattığını düşünüyorum.

ingiliz1İngiltere, coğrafi olarak Avrupa Kıtası’nın dışında olmasının da etkisiyle, hemen her konuda kendine özgü bir düşünce yapısını sahip bir ülke. Futbolun anavatanı olmanın verdiği rehavet, genel anlamda var olan muhafazakarlığın da etkisiyle değişime oldukça  kapalı bir ortam barındırıyor. Futbol hakkındaki geleneksel görüşleri ve algılayış biçimleri belki de aşırı kendilerine özgü ve dolayısı ile çağı yakalamaktan uzak. Premier League her ne kadar dünyanın en çok kültürlü ve liberal liglerinden biri olsa da, altyapıya ve alt liglere indiğinizde var olan tutucu ortamı ve oyuncu gelişiminde büyük etkisi olan muhafazakar antrenörlerin etkisini görmemek imkansız.

Şurası kesin ki, bizim ülkemizde de var olan altyapı hocası eksikliği, İngiltere’de de fazlasıyla mevcut! İtalya’nın 10’da 1’i kadar sayıda altyapı hocası İngiltere’de görev alıyorken, bunların birçoğu kendilerince doğru belledikleri sistemler, oyun anlayışları ve oyuncu eğimi kriterleri üzerinde oldukça ısrarcı. Ellerinden geçen genç oyuncuları üst yapıya hazırlarken hep benzer ve pek de çağdaş olmayan tekniklerin kullanılması pek sık rastlanan bir durum. Bunun doğal sonucu olarak da, yaratıcı İngiliz oyuncu sayısındaki azlık hemen göze çarpıyor.

Ülke liglerinde, birbirine benzer özelliklerde, ortanın üzeri kalitede sayısız oyuncu bulunuyorken, ligdeki Top 6-7 takımda yıldızlaşacak düzeye erişecek oyuncu ise son derece az çıkıyor. Yetenekli genç ingiliz oyuncular, menajerinin lafından çıkmayan, taktik diziliş içerisindeki bir çark psikolojisi ile hareket eden esas takım elemanlarına dönüşüyorlar zamanla. Bunlara örnek olarak Joe Cole, Adam Johnson ve James Milner verileblir.

INGILIZÖte yandan, yaratıcı oyuncu olarak büyük paralar karşısında yabancı transfer etmek her zaman mümkün olduğunda dolayı, ligdeki büyük takımların ana kadrolarına altyapıdan çıkış yapan ender sayıdaki oyuncular büyük bir rağbet görüyor ve kısa zaman büyük paralara ve popülariteye ulaşıyorlar. Bundan iki sene kadar önce, aradıkları büyük yeteneği Jack Wilshere’da bulduğuna inanan İngiliz spor medyası, 6 ay kadar önce aynı senaryoyu Tottenhamlı Andros Townsend için de yazmıştı. En son olarak Evertonlı Ross Barkley İngiltere’nin yeni altın çocuğu oldu! Ancak, bu oyuncuların henüz daha genç yaşta yeteneklerinin abartılarak servis edilmesi ve kurtarıcı gözüyle bakılmaları her zaman geri tepiyor. Wayne Rooney örneğinde olduğu gibi, basının bir anda ülkenin en önemli birkaç kişisinden biri haline getirdiği bir genç yeteneği çok geçmeden, formunun düştüğü ilk dönemde, yerin dibine batırıp, bu sefer de tüm suçlu olarak ilan etmesi ciddi bir kısır döngü yaratıyor İngiliz futbolu için. Benzer bir senaryo ülkemizde de var olsa da, kıta avrupasında işler böyle yürümediğinden ötürü, İngiltere ezeli rakipleri Almanya, Fransa, İtalya, Portekiz, Hollanda ve İspanya’dan hep bir adım geride kalıyor.

Büyük popülarite içinde yetenekleri abartılan oyuncu, kendini dev aynasında görmeye başlıyor, ardından yaşadığı pop yıldızı hayatıyla doğru oranda düşen formunun ardından medyada günah keçisi ilan ediliyor ve milli takımın başarısızlığı onun sırtına yükleniyor.  Aynı örneği David Beckham’da yaşadıktan sonra, turnuva öncesinde ve boyunca, bu defa İngiliz medyasının hedefinde Wayne Rooney bulunuyordu. Oyuncunun onca baskını altında yine de bu dünya kupasında iyi iş çıkardığını söylemek gerekir.

ingiliz3Sahaya inerek analizi devam ettirecek olursak, Roy Hodgson turnuvanın en yaşlı teknik direktörlerinden biri olmasına karşın, kupa için oldukça genç bir kadro seçerek ülkesinde turnuva için büyük bir heyecan yaratmıştı. Özellikle ileri ucu genç oyunculardan kurulu bu takımın ne yapacağını merakla bekleyen İngiliz halkı , sonuç olarak büyük bir hayal kırıklığı yaşarken, grubun ilk 2 maçında gelen 2 mağlubiyet sonrasında gelen geri dönüş yolculuğuna rağmen, yine de diğer turnuvalara oranla geleceğe daha fazla ümitle bakıldığı da aşikar.

Hodgson, İngiltere’nin ilk maçında, her zaman olduğu gibi, 4-3-2-1 düzeninde santrafor arkası olarak Rooney veya Sterling’i düşünürken, Welbeck diğer kanatta, Sturridge ise santrafor olarak sistemin ileri ucunu oluşturuyordu. İleride 4 kişi kullanan takımın, orta saha göbeği ise Liverpool’un emektar kaptanı Steven Gerrard ile aynı kulüpten Jordan Henderson’a emanet edilmişti. Hem İtalya hem de Uruguay maçlarına sadece 2 oyunculu bir orta saha ile çıkan İngiltere maçları bizce burada kaybetti.

Grup maçları devam ederken gayet net olarak gördüğümüz üzere, başarılı olan tüm takımlar orta sahalarını kalabalık tutarken, İngilizlerin bu alanda en azından hep bir kişi eksik kalmaları, oynadıkları maçlarda oyunu domine edememelerine sebep oldu. İtalya orta saha merkez oyuncusu Marchisio’yu dahi kanat oyuncusu olarak saha sürerek, bu bölgeye savunma dizilişinde bir kişi daha ekleme yoluna giderek pas alışverişini güçlendirirken, İngiltere için geriye kalan tek çözüm kanatlardan hızlı ataklar geliştirerek, İtalya’nın zayıf olan kanat savunmasının açıklarından yararlanmaktı.

ingiliz2Özellikle sol bekte oynayan stoper Chiellini’nin çabuk ve seri bir oyuncu olmamasından bir noktaya kadar yararlansalar da, sağ forvet olarak oynayan Welbeck’in bu seviye için yetersiz bir oyuncu olması, özellikle takım 1-1’i yakaladıktan sonra geliştirdiği ataklarda hem kendini epeyce hissettirdi. Bence Welbeck tercihi hem Hodgson’a hem de İngiltere’ye pahalıya patladı. Theo Walcott’un sakatlığı bu açıdan bakılınca gerçekten de çok önemli bir kayıptı İngiltere için. Sırf Manchester United oyuncusu olduğu için Danny Welbeck’i oynatacağına, Tottenhamlı Aaron Lennon ya da Southamptonlı Jay Rodriguez’i sağ kanatta deneseydi Roy Hodgson, bizce bu oyunculardan çok daha fazla verim alabilirdi! Dahası, Hodgson iyileşir umuduyla diğer bir kanat oyuncusu Oxlade-Chamberlain’i de Brezilya’ya götürmüştü ancak, oyuncu tek bir dakika dahi oynayamadan ülkesine geri döndü.

Geriye dönüp baktığımızda, Danny Welbeck, Man Utd’da tüm sezon boyunca ya santrfor ya da sol forvet olarak görev yapmıştı. Sebebi, asist özellikli bir oyuncu olmayışı ve kanattan içeri kat ederek, çizgiye inmesine oranla daha fazla tehlikeli oluşu.  Welbeck oldukça süratli ve seri bir futbolcu ancak, Gana kökenli tüm oyuncularda gözüken teknik yetersizlik onda da mevcut. Dolayısı ile ona sağ kanatta görev vermek, ve sadece fiziksel yapısı güçlü ve seri olduğu için dünya kupasında bir oyuncuyu forvet hattında oynatmak oldukça çok ‘ İngiliz’ bir anlayış!

ing-1Turnuva öncesi oynanan hazırlık maçlarında Walcott’un yokluğu da belliyken, neden Lennon ve Rodriguez tek bir kere dahi denenmediğini düşününce, kulüp takımlarının yeteri kadar medya destekli olmadığı dışında bir sebep göremiyorum. Dahası, Chiellini gibi ayakları hiç de çabuk olmayan bir oyuncuya karşı rakiplerinin sol kanadında tüm sezon boyu büyük hasarlar yaratan Sterling’in niye santrafor arkası oynadığı ve Welbeck’in yerine sağ açık olarak görev yapmadığı, cevabını sadece Hodgson’ın bildiği bir muamma. Üstelik, eldeki tüm hücum oyuncularının alışık oldukları pozisyonlarda, (Rooney santrafor arkası, Sterling sağ, Welbeck sol forvet) oynamaları için de bu derece uygun bir ortam varken.

Dolayısı ile bizim fikrimiz, orta sahası bu kadar kalabalık İtalya’ya karşı göbekte Henderson ve Gerrard’ın yanına Jack Wilshere ya da Ross Barkley eklenerek maça başlasaydı İngiltere, oyunu uzun süre dengede götürüp, ileri uçta ikinci yarı yapacağı değişikliklerle maçı koparabilir, ya da en azından beraberliği cebine koyabilirdi. Rooney santrafor dahil ilerideki 4 pozisyonda birden oynayabiliyorken,  en azından 4 hücümculu sisteme ikinci yarı geçmek, hala daha akıl karı duruyor. Keza son oynanan Kosta Rika maçında, Rooney’siz de olsa, 4-3-3 dizilişle İngiltere çok daha pozitif bir görüntü verdi.

ing3İtalya maçının benzer bir senaryosu bir sonraki Uruguay maçında da gerçekleşirken, orta sahada baklava sistemiyle 4 kişiyle oynayan rakibine karşı İngiltere yine 2 kişi eksik kalıyordu. Rooney bu sefer santrafor arkası olarak başlarken, arkasında oynayan oyunculara destek vermeye çalışarak sahada yaratıcılığını hemen hiç gösteremedi. Her ne kadar boş kaleye tamamlayarak bir gol atsa da, uygun iki pozisyonda golü yapamayarak takımını başarıya taşıyamadı ve medyanın ekmeğine yağ sürmüş oldu. Bunun en önemli faktörü bence, maç boyunca orta sahada tükettiği enerjisi ile vuruş anındaki yorgunluğu oldu. En ileride görev alan Sturridge  geriye hemen hiç destek vermezken, Rooney tüm maç boyunca orta sahada pres yapıp, geriye gelip top alıp, atakları ve takım savunmasının en uç noktasını şekillendirirken, bir yandan da ceza sahasına koşular yaparak pozisyon bulmaya çalıştı. Bunda başarılı olsa da, vuruş anlarında biraz daha sakin kalacak kadar güçlü kalabilseydi maçı belki en az 2 golle tamamlayabilirdi.

İngilizlerin defans hattında ise göbekte Cahill ve Jagielka pek uyumlu bir ikili görüntüsü veremedi turnuva boyunca. Tarih boyunca hep en üst düzey stoperleri olan İngiltere’nin bugün Jagielka’yı ülkenin en iyi 2. stoperi olarak görmesi yazının en başında bahsettiğimiz, fazlasıyla görev adamı olarak yetiştirilen genç  oyuncu fazlalığından ve bu düzende kendine yer bulamayan yetenekli oyucuların eksikliğiyle açıklanabilir. Gary Cahill, genel olarak, elinden gelenin en iyisi yapsa da, Uruguay maçında iki kere Suarez, İtalya maçında ise bir kere Balotelli’yi tandemin arkasına kaçırmaları İngilitere’nin dünya kupası macerasını sonlandırdı. İnglizler’in görev adamı ve iri yapılı olmasına özen gösterdikleri kadar, mutlaka daha hızlı ve seri stoperler yetiştirmeleri  şart!

ing itaSağ bekte Kyle Walker’ın sakatlığı yine turnuva öncesi önemli bir eksik oluştururken, bek pozisyonlarında görev alan tecrübeli Glen Johnson ve Leighton Baines vasatı çok da aşamadılar. Bu iki oyuncudan, özellikle de Baines’den beklentisi büyük olan İngilitere , ne yazık ki hayal kırıklığına uğradı. Ligde büyük performanslar gösteren Baines, en azından standardına yakın bir oyun sergileseydi bile, İngiltere için senaryo daha farklı olabilirdi.

Epeyce karman çorman olan ileri 4’ünün rollerinin, takımın genel dengesini bozması, aynı zamanda, ikinci yarı oyuna giren diğer oyuncuların da verimini düşürdü. Maçlara sonradan katılan Wilshere, Barkley, Lallana ve Lambert hemen hiç katkı veremezken, oyunların son bölümünde İngiltere adına akıllıca kurgulanmış bir oyun formatına ya da taktik anlayışına da şahit olmadık.

Sonuç olarak, eve bu kadar erken yapılan dönüş yolculuğu tüm İngiltere’de neyin yanlış olduğuna dair soruların sorulmasını ön plana taşıdı. Tüm ülke, nasıl olup da mucidi oldukları bu oyunda, hemen her turnuvada büyük hayal kırıklıkları yaşadığını araştırıyor. Futbol federasyonuna, eski milli oyuncuların sunduğu raporda, yeterli sayıda yetenekli oyuncunun bulunmayışı, alt ve üst yapılardaki yabancı oyuncu sayısının fazlalığı ve alt yapı koçu sayısındaki azlık ve bu alandaki bilgi eksikliği göze çarpıyor. Şu andaki geniş yetenekli oyuncu havuzlarını Fransa, Belçika, Hollanda ve Almanya’nın nasıl yakaladığına dair araştırmalar yapılıyor; ve büyük ihtimalle, incelenen bu bu sistemlerin bir benzeri İngiltere’de kurulacak.

ing2Ancak, İngilizler bizim ülkemizde de var olduğu şekliyle, başarısızlığı ülkedeki yabancılara yüklemeye çalışarak bir çözüm bulurlarsa, bence yine bir arpa boyu mesafe kat edemeyecekler. İşi bilen ve uzman alt yapı antrenörlerini ülkeye transfer etmek ve bu konu ile ilgili eğitim programları hazırlayarak, bu alanda çalışan personel sayısını ve kalitesini artırmak esas amaç olmalı. Fransa’daki gibi tüm ülkeye oyuncu yetiştiren devlet destekli futbol akademileri kurmak, önemli bir girişim olurdu. Yabancı oyuncuların rekabet düzeyini artırdığı ligler her zaman, daha kaliteli yerli oyuncuların ortaya çıkması için ideal bir ortam hazırlıyor. Yabancı sayısını azaltarak ancak ligde oynayan orta seviyededeki yerli oyuncu sayısını artırabilirsiniz. Örnek olarak adı geçen her 4 ülkede de liglerde herhangi bir yabancı kısıtlaması bulunmazken, tam aksine tüm koşullar daha kaliteli yabancının ülkeye gelebilmesi için hazır tutulmuş. Öte yandan,alt yapı düzenindeki sistemin kalitesi son derece yüksek iken, kulüpler bu sayede sürekli olarak üst yapılara yetenekli ve yaratıcı özellikli genç oyuncu taşıyor. Bakalım İngiltere hangi sistemi kendi bünyesine uygun bulacak önümüzdeki yıllarda..

cem.sipahi@abcspor.com

Son Haberler

QUADRUPLE-DOUBLE, NBA TARİHİNDE SADECE 4 KEZ

NBA'de double-double hemen her maç, triple double'da her sezon onlarca kez gördüğümüz istatistiklerdir. Peki ya quadruple-double ? 350 bine yakın oyuncunun...

Benzer Konular