25 Haziran 1988 günü Münih Olimpiyat Stadı’nda, 37 yaşındaki Mühren soldan topun gelişine ortayı yaptığında, ekran başında olan hiç kimse bir kaç saniye sonra, tarihin belki de en güzel gollerinden birine tanıklık edeceğini hayal bile edemezdi. Almanya’daki turnuvaya Bosman ve Kieft’in ardından üçüncü alternatif olarak gelen Marco Van Basten’in, SSCB’nin efsane Tatar kalecisi Rinad Dasayev’in üzerinden gelişine vurduğu vole, Rinus Michels’in 70’li yılların başından beri gelen ‘total futbol’ devriminin zirveye çıktığı an olarak tarihe geçti.
1986 yılında Ajax forması ile Avrupa Gol Kralı olup Altın Ayakkabı alan Van Basten, bir sonraki yıl ezeli rakipleri PSV’nin yıldızı Ruud Gullit ile beraber güneyin yolunu tutup AC Milan forması giydiğinde, kıta futbolunda güç dengesini Serie A lehine bozacaklarını acaba biliyorlar mıydı? Bu sorunun cevabını biz bilemeyiz, ama gerçek şu ki, o döneme kadar İngiliz kulüplerinin büyük üstünlüğü ile geçilen 70’lerin ikinci yarısı ve 80’lerin ilk yarısı, 1985 Heysel faciası sonrası alınan cezalarla, İngilizlerin sahneden çekilmesi üzerine Avrupa’nın muhtelif ülkelerine kayıyordu.
1987 yılında İtalya’nın yolunu tutan iki otomatik portakalın akabinde PSV, Hiddink yönetiminde Avrupa’nın en büyüğü oluyor ve bundan bir ay sonra da milli takım seviyesinde Hollanda zirveye çıkıyordu. Kazanılan kupa sonrası aralarına Rijkaard’ın katılması ile Sacchi’nin omurgası, total futbolculara teslim ediliyordu. Özellikle Van Basten, o döneme kadar pek alışık olmadığımız bir adamdı. Hem hava toplarına hem bileğine olan hakimiyeti, hem de 100 metreyi 11 saniyenin altında koşabilecek sürati ile fark yaratıyordu. Cruyff zamanının ayağa kısa pas oyunu tıkandığında, bir alternatif olarak havadan ve direkt koşulu oyunlarda takımının B ve C planları üretmesine olanak tanıyordu. Zaten bu sebepten turnuvaya SSCB mağlubiyeti ile başlayan Michels’in, İngiltere karşısında can simidi olmuş ve kendine güvenenleri yaptığı hattrick ile yanıltmamıştı. Daha sonra turnuva boyunca attığı 5 gol ile turnuvanın yıldızı olmuştu.
Aynı şekilde Sacchi’nin defansif oyununun, kıtanın en iyi hücumuna dönüşmesinde, kuşkusuz vatandaşları ile beraber payı büyüktü. 1989 Şampiyon Kulüpler Kupası yarı finalinde Real’e attıkları 5 gol ve finalde Nou Camp’ta 3 yıl öncesinin şampiyonu Steau’ya 4 gol atmaları, ki bunun ikisi Gullit diğer ikisi de Van Basten’e aitti, klasik bir Serie A takımının nasıl evrildiğinin bir göstergesiydi. Çünkü o döneme kadar Serie A demek, İtalyan milli takımının bir yansıması olarak catennacio (katenaçyo) demekti. 1982 Dünya Kupası’nı kazanırken bile kimseyi mutlu edememiş, futbolu defanstan ibaret olup, tekmeyi en önemli cephane sayan bir mentalitenin hüküm sürdüğü bir coğrafya demekti. Van Basten, 1990 finalinde de Viyana’da Rijkaard’a golün asistini yaparken, AC Milan’ın iki kupasını getiren toplam 5 golün tamamının Hollandalılar’dan geliyor olması, Berlusconi’nin yaptığı yatırımın boşa gitmediğinin adeta bir kanıtı idi.
Bu dönemde en büyük rakipleri olan Inter de benzer şekilde üç Alman, Mathaeus, Brehme ve Klinsmann’ı transfer ederek benzer etkiyi yaratmak istedi, ama Trapattoni’nin ekibi aynı başarıyı gösteremedi. Şahsi kanaatim başarısızlığın en büyük sebebi, bu üç Alman oyuncudan, Beckenbauer’in makine disiplini içerisinde, kişisel taktiğin minimize edildiği bir ortamda elde ettikleri başarının aksine, Milano’da Hollandalı performansı beklemek olmasıydı. Kısaca özetlemek gerekirse Michels’in kişisel taktiği totale uydurma felsefesi ile yola çıkmış çocukları, Almanların sistemin içine yedirilmiş çocuklarını alt ediyordu.
İlginçtir ki, methiyeler düzdüğümüz Hollanda’nın düşüşü de, Hamburg’da 2-1 kazanılan dramatik yarı finalden tam iki sene sonra 24 Haziran’da yine Almanlar karşısında ve daha da trajik olacak şekilde Milano’da oynanan Italya 90 Dünya Kupası ikinci tur maçında başlıyordu. Almanlar maçı 2-1 kazanıyor, turnuva öncesi Arjantin ile birlikte en büyük favori gösterilen Beenhaker’in talebelerini evlerine yolluyor ve kupaya giden yolu açıyorlardı. Almanya’da başlayan peri masalı yine Almanlar karşısında, hem de Milano’da bitiyordu.
O dönem Roma’da oynayan Völler ile Rijkaard’ın karşılıklı olarak birbirlerine tükürmesi ve oyundan atılmaları da, sonun ve aczin başlangıcıydı. Bu olay benim nazarımda en az 2006’da Zidane’ın attığı kafa kadar bir takımın kaderini değiştirmiştir.
Hollanda bu maçtan sonra aynı ekiple Euro 92’ye hem de Rinus Michels ile gitti, ama bu sefer de yarı finalde Danimarka’ya Van Basten’in kaçırdığı penaltı ile elendi. Trajedi bu adamları takibe devam ediyordu. 88’den itibaren oynadıkları oyun ile Avrupa’nın Brezilyası sıfatını alan Hollanda, tam da laneti kırıp kupa kazanmışken, Cruyff döneminin kabusu hortluyordu. Favori gidilen turnuvalar ve elde kalan hüzün…
En dramatik olan ise, bu takımın o dönemin asıl vitrini olan Dünya Kupası’nda bir performans gösterememiş olmasıdır. Bunun en büyük sebebi de, Serie A defans oyuncularının, en büyük silahları olan tekmeyi Van Basten’den esirgememiş olmasıdır. 28 yaşında iflas eden bir bilek ve göz yaşları içinde, yarıda kalan bir kariyere edilen veda. O veda aslında bu güzel oyunu sevenlerin kahramanlarına ve içinde Van Basten geçen tüm hayallere ettiği bir vedaydı. Aklı, teknik, estetik ve sürat ile birleştiren bir süper kahraman artık yoktu ve biz onu sadece 4 yıl izleyebilmiştik. Günümüzde oynasa hangi sınıfta kategorize edilirdi bilmiyorum ama biz futbol sevdalılarının hayatından bir Van Basten geçti. Mahalle maçlarında çaprazdan vurulan her volede, uçarak uzak köşeye vurulan her kafada veya TV’de gördüğümüz rövaşatalarda hep ağzımızdan onun adı çıktı çünkü biliyorduk ki ‘teşbihte hata olmazdı’.
Futbolu bıraktıktan sonra, Cruyff’un onu hoca olarak Nou Camp’a getirmesini bekledik ama o, ülkesinin dışına hiç çıkmadı. Bizlere de her 25 Haziran’da malum golü izleyip tatlı bir tebessüm ile iç çekmek kaldı.
Şairin dediği gibi, güzel şeyler kısa sürer, ama biz canlı izleyenlere düşen ise, yeni nesillere bu adamları anlatıp ölümsüzleştirmek olacaktır.
Herkese sıhhat, akıl, huzur ve spor dolu bir hafta diliyorum…
Yazarın diğer yazıları için tıklayın
mail: osman.cetin@abcspor.com
twitter: @msdoc78