Tam anlamıyla bir efsane idi Muhammed Ali. Onu ne kadar tanıyorsun diye sorarsanız babamın, amcamın, abilerimin anlattığı kadar derdim. Ama bugün öyle değil. Bugün efsanenin vefat ettiği haberini görünce onunla ilgili her yazıyı okudum, her videoyu izledim. Ve sanırım artık efsane hakkında birşeyler söyleyebilirim.
Cassius Marcellus Clay olarak başladığı hayatını kısa süreliğine Cassius X olarak sürdürdü ve nihayet Muhammed Ali olarak zirveye çıktı.
1954 yılında, Clay 12 yaşındadır ve boksa başlayacaktır. Herkesin bildiği hikâye: Uzun süredir hayalini kurduğu bisikletine daha yeni kavuşmuştur. En yakın arkadaşı ile bisikletlerine atlayıp şehirde turlamaya çıkmışken şiddetli bir yağmura yakalanırlar. Yapacak başka bir şey ararken fuara gitmek akıllarına gelir. Hem burada ücretsiz patlamış mısır, sosis ve şeker de yiyebileceklerdir. Öyle yaparlar. Epey vakit geçirirler. Eve dönme vakti geldiğinde Clay’i kötü bir sürpriz bekler: Bisikleti çalınmıştır. Bisikletini bulmak için kızgınlıkla ve ağlayarak girdiği yer ise bir boks salonudur. Ortam acayip ilgisini çekmiş, oradaki atmosferden etkilenmiştir. Salonun görevlisi, Joe Martin adında siyah bir polis memurudur. 55 kilo, çelimsiz, kara kuru bir çocuk olan Clay’a, “Burada boks yapılır, katılmak istiyorsan, işte bir form” diyerek teklifte bulunur. Clay sonraki günlerde formu doldurup geri döner ve unutulmaz serüven böylece başlar.
Cassius Roma’dan döndükten sonra profesyonel olmuş ve kariyerinde hızlı bir yükselişe geçmiştir. Rakiplerini bir bir devirmesinin yanı sıra basının yakından takip ettiği “ilginçlikleri” onu kısa sürede bir fenomen haline getirmiştir.
Müthiş özgüvenli hali, gevezeliğe varır konuşmaları, muziplikleri, rakiplerini küçük görmesi ve onları hangi rauntta devireceğine dair hayli iddialı tahminleri, her maç için yazdığı şakayla karışık kahramanlık şiirleri, soytarılık olarak görülebilecek hal ve hareketleri ile ringlere renk kattığı gibi bütün Amerika’da da ilgi odağı haline gelmiştir.
Zencilerin Amerika’da “pis zenci” diye itilip kakıldığı bir dönemde gram eziklik hissetmeden bütün kamuoyuna her vesileyle yüksek sesle konuşmaktadır:
“Ben dünyanın en yakışıklı boksörüyüm! Ben dünyanın en güçlü boksörüyüm! Ben dünyanın en hızlı boksörüyüm! Maçın hangi rauntta biteceğini bilen tek boksör!”
Sokakta, radyo ve televizyonlarda, hatta otobüslerin üzerinde takılmalı-sataşmalı, hicivli-eğlenceli yiğitlik şiirlerini okumaktadır:
“Kalacak Liston kral, Cassius Clay’la karşılaşana kadar
Moore dörtte düştü, Liston sekizde biter”
Sonny Liston ile maçını kazandıktan sonra çılgınlık katsayısı hayli yüksek bir sevinçle ringte dönüp dolaşarak bağırıyordu:
“Dünyayı salladım! Yaşayanlar arasında en büyük benim! Yüzümde tek bir iz bile yok! Sonny Liston’ı hüsrana uğrattım. 22 yaşına daha yeni basmış biri olarak en büyük benim! Bunu bütün dünyaya gösterdim! Her gün Allah’a dua ettim! Dünyanın kralıyım ben!”
Muhammed Ali profesyonel olduktan sonra 61 müsabakadan, 37’si nakavtla sonuçlanan, 56 galibiyet almış, 5 kez de yenilmiştir. Emekli olduktan sonra çıktığı iki müsabakayı saymazsak, yenildiği 3 rakibinden de rövanşları almış ve dünya şampiyonluğunu tam 3 kez kazanmıştır.
Muhammed Ali’ye ilk yenilgiyi, vicdani ret dolayısıyla elinden alınan şampiyonluk ünvanı kendisine verilen Joe Frazier tattırmıştır. Yıl 1971’dir. Ringlerden 3,5 yıl uzaklaştırıldıktan sonra yeterince hazırlanıp eski formuna kavuşamadığından, sanatını icra edememiş, kelebek gibi uçup arı gibi sokamamıştır.
Frazier ile Ali birbirlerini fena halde dövmüşlerse de sevmişlerdir de. İkili, iyi arkadaştırlar aslında. Frazier’in büyük karşılaşmadan sağ çıktıktan sonra yatakta derin bir istirahatteyken ağzından dökülen şu sözlere bakın:
“Ona bir şehrin surlarını yıkabilecek yumruklar attım. Tanrım, Tanrım… O muhteşem bir şampiyon!”
Ali insanlara kendilerini iyi hissettiren, insanları çok seven, sevgi dolu bir insandır. Bilhassa çocukların dostudur. Her defasında çocuklara karşı kendini sevimli bir oyuncağa dönüştürmeyi becerir. Bunun yüzlerce örneği vardır ancak biri çok dokunaklıdır.
İnsanı hayretler içinde bırakmayı adet edinmiş fantastik bir adam olan Ali’nin şiirleri, ilginç ve sıkı lafları her zaman için renkli kişiliğinin bir parçası olmuştur.
Ayrıca Ali iyi bir baba ancak başarısız bir kocadır. Hırpalandığı gibi, belli bir oranda hırpalanmış kadınlar bırakmıştır ardında.
Türkiye’nin 4, ABD’nin 44 altın madalya kazandığı 1996 Atlanta Olimpiyatları’nda olimpiyat ateşini yakan kişi Muhammed Ali’dir.
Aynı yaz Uluslararası Olimpiyat Komitesi tarafından, Irkçı-Beyaz-Zalim Amerika’ya kızıp Ohio Nehrine attığı olimpiyat altın madalyasının yerine sembolik bir altın madalya verilir kendisine.
Amerika “Muhammed Ali’ye ayıp ettik” der gibidir. Acaba samimi midir?
1997’de Muhammed Ali Parkinson Araştırma Merkezi’ni kurdu.
1988 yılında Birleşmiş Milletler Barış Elçisi seçildi.
1999 yılında dünyaca ünlü spor dergisi (Sports Illustrated) tarafından “Yüzyılın Sporcusu” (“Sportsman Of The Century”) seçildi.
Aynı yıl BBC tarafından “Asrın Sportmeni” (“Sports Personality Of The Century”) ödülüne değer görüldü.
2005 yılında Amerikan Başkanı’nın elinden, en üstün sivil hizmet madalyası kabul edilen “Özgürlük Madalyası”nı (“Presidential Medal Of Freedom”) aldı.
Aynı yıl doğduğu şehir olan Louisseville’de bir kültür merkezi ve müze işlevi gören “Muhammed Ali Merkezi’ (“The Muhammad Ali Center”) açıldı.
Yedisi kız ikisi erkek, dokuz çocuk sahibi Muhammed Ali emekli ve hasta olduğu için köşesine çekilmemiş, Ahireti için hazırlanmaya ve hayır işlerine ağırlık vermiştir.
2000 yılından bu yana yürümekte ve konuşmakta artan oranda güçlük çeken efsanenin 2014 itibariyle artık konuşamaz olduğu haberi kardeşi Rahman tarafından kamuoyu ile paylaşılmıştır.
Muhammed Ali’nin ringe ve zirveye çıktığı yıllarda Amerika’da zenciler ikinci sınıf insan muamelesi görüyor, ağır bir ayrımcılığa maruz kalıyorlardı. Siyahlar ekonomi, eğitim, sanat, siyaset vb. temel alanlarda eşitsizlik nedeniyle boy gösteremiyordu. Muhammed Ali bu haksızlıklara isyan etmiş ve zulme karşı hakkı temsil eden bir mücadele vermiştir. Çok çalışmış, bedel ödemiş ve müthiş başarısıyla başta zenciler ve Müslümanlar olmak üzere mazlum halklara örnek olmuş ve özgüven vermiştir. Din değiştirmiş, isim değiştirmiş ve sadece ringde değil ring dışında da “boğa”larla kavga etme cesareti göstermiş ve galip gelmiştir. Bütün eksik ve kusurları ile birlikte efsane olan Muhammed Ali yürekten inanmanın tadını almış ve onu tanıyan herkese tattırmıştır. Belki de bu yüzden hiçbir sporcu onun kadar farklı olmamış, onun kadar sevilmemiştir.
Muhammed Ali kendini de derdini de yine en iyi kendi anlatır:
“Ben Amerika’yım. Tanımadığınız yönüyüm onun. Alışın bana. Siyah, özgüvenli, kendinden emin. Benim adım bu, sizin değil. Benim dinim, sizin değil. Benim amaçlarım, sizin değil. Alışın bana.”
“Şampiyonlar salonlardan çıkmaz. Şampiyonlar içlerinde tutku, hayal ve amaç olan insanlardan çıkar.”
GÜLE GÜLE ŞAMPİYON !!
TAHA SEFALI
taha.sefali@abcspor.com