FUTBOL KULÜPLERİNDE MÜLKİYET MODELLERİ…
Geçen ay Avrupa Futbolunda hareketli günler yaşadık. Çok kısa olarak yorumlarımı sizinle paylaştıktan sonra ana konum olan geçen hafta yazmaya başlamış olduğum Futbolda Kulüp Mülkiyet Modelleri yazıma devam etmek istiyorum.
Avrupa Süper Ligi ile ilgili olumlu olumsuz pek çok yorum yapıldı. Avrupa Süper Liginin önerilen şartlar altında kurulması zaten pek mümkün görünmüyordu. Durumu içinden çıkılmaz hale getiren UEFA’nın zaten kendisi idi. Son 10 yılda almış olduğu yanlış kararlardı. Sırf bu konu ile ilgili olarak, “Adı, Şampiyonlar Ligi…” diye bir yazı yazmıştım. İsteyenler bu yazımı okuyabilirler. Bu yazımda UEFA’nın tüm hatalarını dile getirmiştim. UEFA hatalı ve tavizkar kararları ile futbolu yatırımcılarının ve medya şirketlerinin yönetimine bırakmıştı ve günden güne hakimiyetini kaybetmekte idi. Covid sadece yaklaşmakta olan kriz sürecini hızlandırdı. Büyük kulüplerin gelirleri ciddi olarak düşmüştü. Harcama oranları yükselmişti. Karları da hali ile düşmüştü. Yatırımcılar ayaklandı. Ve kaçınılmaz son gerçekleşti.
Zaten Avrupa Süper Ligi benzeri bir düzenleme UEFA’nın gündeminde idi ama yürürlüğe koymak için geç kalmışlardı. Ama, ne olur ise olsun, çıkış yolu bu şekilde olmamalı idi. Her bakımdan gerçek futbolseverlerini hayal kırıklığına uğrattılar. Ben de bir Liverpool sempazitanı olarak üzüntü duydum. Neticede, Liverpool kitleleri peşinden sürükleyen, bir halk kulüptür. Ekoldür. Kavga her ne kadar finansal boyutta olduysa da, Liverpool yönetiminin taraftarlarına olan sorumluluklarını gözetmesi gerekiyordu. O yüzden bazı taraftarlar için “You’ll never walk alone.” söylemi tarih oldu. Zaten Süper Lig karşıtı pek çok eylemde benim gibi düşünenler tarafından gerçekleştirildi.
Şimdi, bu haftanın konusuna geçiyorum. Bildiğiniz gibi geçen hafta çoklu kulüp ağları konusunu incelemiştim. Bu hafta ise çoklu mülkiyet modelini de içine alan tüm mülkiyet modellerini inceleyeceğim.
Mülkiyet modellerini 5’e ayırabiliriz.
Bu konu spor okullarında Futbolda Stratejik Planlama derslerinde yer verilen önemli bir konudur.
1-) Federatif Model: Futbol dünyasını yönlendirenler yönetim organları ve bireylerinden oluşur. Kulüpler, oyuncular, hakemler, antrenörler ve gazeteciler üye oldukları federasyonların karar alma sürecine demokratik olarak katılırlar ve bu federasyonlar daha geniş bir alanı kapsayan federatif organizasyonlar oluşturmak için bir araya gelirler. En düşük seviyeden en yüksek üyelik seviyesine kadar bölgesel, ulusal (TFF), uluslararası (UEFA) kademelerde birleşen federasyonlar FIFA’yı (Fédération Internationale de Football Association) oluştururlar. Kağıt üzerinde kendilerini kar amacı gütmeyen
kuruluşlar olarak tanımlayan federasyonların amacı, genel olarak futbolu tanıtmak ve daha zayıf federasyonları desteklemektir.
2-) İlişkili Model: Kar amacı gütmeyen kuruluşlardır. Üyelerin kulüplerin meşru sahipleri olduğu ve kulüplerin stratejik kararlarına dahil oldukları (her kuruluş tarafından belirlenen sistemler dahilinde) başkan ve yönetim kurulunu seçtikleri bir modeldir. La Liga’da bu modele örnek olarak Real Madrid, Barcelona gösterilebilir. İlişkisel modelde kuruluşlar, sporda başarıya ulaşmak veya üye memnuniyetini sağlamak için girişimler ve hizmetler geliştirmek gibi hedefler temelinde yönetilir.
3-) Çoklu Mülkiyet Modeli: Bu model, sahipliğin genel bir kural olarak kulüp taraftarları olan çok sayıda küçük hissedarlara yayıldığı futbol kulüplerini kapsar. Bu kategori, halka açık limited şirketleri içerir. Atletico Madrid ve Sevilla gibi kulüpler böyle bir model üzerine yapılandırılmıştır. Bu sahiplik modeliyle, en büyük hisseyi biriktiren hissedarlar (doğrudan sahipler olarak veya diğer hissedarların desteği yoluyla) kulübü yönetme konusunda nihai sorumluluğa sahiptir. Bu durumda, sahiplerin temel hedefleri hem sporda başarı elde etmek hem de kulübe mali destek sağlamaktır.
4) Tek Mülkiyet Modeli: Kulüp hisselerinin tamamı veya büyük çoğunluğu, kulübün doğal işleyişiyle elde etmesi mümkün olamayacak miktarda para enjekte eden tek bir kişi veya şirkete aittir. Chelsea’de Roman Abramovich, Manchester City FC’de Şeyh Mansour, Manchester United FC’de Glazer Ailesi, PSG’de Tamim bin Hamad Al Thani örneklerini verebiliriz. Sahipler, yararlanmayı umdukları büyük finansal yatırımlar yapmakta ve aşağıdaki gibi ek faydalar elde etmektedirler:
● PR (Halkla İlişkler).
● Sahip oldukları diğer şirketlerle sinerji yakalama ve bu şirketlerin reklamını yapma.
● Sportif başarılar.
5) Pay Sahipliği Modeli (Hisse Senetleri): Bu model, hisse senetlerinin bir kısmının borsada listelendiği ve alıcılar ve satıcılar arasında serbestçe transfer edildiği 3 ve 4 no’lu modellerin birleşimidir. Bu grupta Borussia Dortmund ve Juventus gibi kulüpleri bulabiliriz. Bu model, sportif faaliyetlerin hisselerin fiyatı üzerindeki baskısı nedeniyle artık eskisi kadar gözde olmayan bir modeldir.
3, 4 ve 5 numaralı modellerde, temettü getirileri veya hisselerin satın alındıklarından daha yüksek bir fiyata satışı gibi iş hedefleri mevcuttur. Dolayısıyla, tüm mülkiyet modellerinin kendilerine göre başka hedefleri olsa da, kulüpler gelirlerini artırmak için sürekli olarak baskı altında yaşarlar.
*En son olarak da 2 günlük ömrü olan Avrupa Süper Liginin sözde üyelerinin sahiplerini de incelemek isterim:
Arsenal: Stan Kroenke – Kroenke Sports Enterprises (ABD)
Chelsea: Roman Abramovich (Rusya)
Liverpool: Fenway Sports Group (ABD)
Manchester City: Mansour bin Zayed Al Nahyan (Sheikh Mansour) – Abu Dhabi United Group (BAE)
Manchester United: Glazer Ailesi (ABD)
Tottenham: Joe Lewis – ENIC Group (İngiltere)
Atletico Madrid: Gil Marin (İspanya)
Barcelona: Kulüp Üyeleri
Real Madrid: Kulüp Üyeleri
AC Milan: Elliot Management (ABD)
FC Inter: Suning Group (Çin)
Juventus: Agnelli Ailesi (İtalya)
Fark etmiş olduğunuz gibi listedeki kulüplerin sahiplerinin çoğu ABD, Rus ya da Arap dolar
milyarderidirler.
Profesyonel bir futbol kulübü satın almanın arkasındaki temel motivasyonları dört ana başlıkta toparlayabiliriz. Futbol kulübü sahipleri tanınmış yerel iş adamlarından, yabancı dolar milyarderlerine, özel sermaye şirketlerinden taraftarlara kadar değişebilir. Bunların altında farklı sebepler olabilir. Bunlar stratejik sermaye (politik sahiplik), kültürel sermaye (yerel sahiplik), ekonomik sermaye (küresel sahiplik), sosyal sermaye (taraftar sahipliği) kökenli olabilir. Tanınmış yerel iş adamları bulunduğu bölgede kulüp sahipliğini politik ya da kültürel sebepler ile isteyebilir. Zaten bulunduğu bölgedeki halk da bu tanınmış iş adamlardan bölgeye bir katkısı sağlaması anlamında yardım da isteyebilir.
Almanya’da 50+1 yönetmeliğine göre nerede ise her profesyonel kulübün taraftarlarının çoğunluk hissesine sahip olduğu bir yapı vardır. Bu da bilet fiyatlarının makul bir oranda tutulmasına yardımcı olmaktadır.
Ülkemiz için de bir kaç satır yazmadan edemeyeceğim. Borç batağındaki bütün kulüplerimiz için dernek yapıları iflas etmiş durumdadır. Derneklerin sahibi olduğu şirketlerin de çok farklı olduğunu düşünmüyorum.
Bu kulüplerin şahıslara, iş insanlarına, satılması ne yazık ki tek çözüm olarak görünmektedir. Bu kolay mıdır? Ne yazık ki ülkeye mal olmuş üç büyükler için hiç de kolay değildir.
Ancak bazı Anadolu kulüpleri için belki bir çözüm olabilir.
Saygılarımla,
mail: halit.giray@abcspor.com
twitter: @halitselimgiray