https://abcspor.com/wp-content/uploads/2020/11/ataturk.jpg

EUROBASKET 2015 A GRUBU – 2. KISIM (İSRAİL, POLONYA, RUSYA)

Okunması Gerekenler

efeİSRAİL:

Elemelerden yükselinceye dek resmen “mee”lemek zorunda kalan İsrail, kemikleşmiş kadrosundan Pnini, Burstein, Halperin, Bluthental, Kozikaro ve Jordan Farmar gibi isimleri, sakatlıklar yüzünden, “devşirme olmayan devşirme” skorer genç Shawn Dawson, Timor, Yivzori ve Limonad gibi oyuncularla ikame etmek zorunda kaldı. Beri yandan yine takımın gediklilerden Gal Mekel, Ohayon ve Eliyahu‘nın yanı sıra, uzun bir aradan sonra sahalara ve milli takıma geri dönen süper yedek Yaniv Green’i de yeniden istihdam etmeyi başardı. Üzerine bir de kalburüstü pivot D’or Fischer’ı devşirip takıma monte edince, güçlerini birkaç basamak arttırmış oldular.

{3C7A2048-21E1-45F9-B5F4-3C72A3657425}big_vYıllardır yıldızsız kadrolarla gelip, ellerinden geldiğince takım olmaya çalışarak bir paye edinmeyi deneyen İsrail, yine “takım olamama” ve “rolleri layıkıyla pay edememe” sendromlarını yaşarsa, tüm yükü Fischer, Eliyahu veya Casspi sırtlamak zorunda kalacaktır. Ayrıca Omri Casspi’nin varlığı, liderlik için olduğu kadar, zor anlarda eli titremeden skor üretecek isimlerin artması bakımından da önemli. Çünkü hücumda sadece Dawson’a bakar hale gelmek, onları dibe çeker. Sakatlıklar yüzünden mahrum kalacakları Pnini’nin çok yönlülüğü ile eğer pota altında D’or Fischer gibi bir kıymeti yeterince besleyerek destekleyebilselerdi, Bosna-Hersek’i de, Polonya’yı da kolayca geçerlerdi. Ama Pnini şampiyonada yer almayacak.

 

Bu yüzden, top dağıtımı için de savunmada sıfır, hücumda ise on üzerinden altı’lık bir oyun kurucu olan Ohayon’a çok iş düşüyor. Baskı savunmasını ön alandan başlatan rakiplere karşı Ohayon, İsrail adına gerçek bir karın ağrısı olmaya aday. Bu en zayıf halkanın kuvvetlenmesi, Dawson’ın formuna bağlı. Ohayon eğer tek yönlü oynamayı sürdürecekse, işler karışır.

 

Kadronun yıllanmışlarından Nissim eğer son 12 kişilik ekibe kalabilseydi, yıllardır arzu ettiği o sıçrama tahtasını burada elde etmesi çok muhtemeldi, çünkü İsrail’in altın görünümlü bakır jenerasyonu yavaş yavaş yaşlanıp sahneden çekilmeye başlıyor ve Nissim’in de bu yaştan sonra başka turnuva görmesi zor. Fakat Nissim’in yokluğunda top Ohayon, Dawson ve Casspi’nin ellerinde daha çok gezinecek. Öte yandan, hazırlık maçlarıyla güzel bir çıkış yakalayan şutör guard Yivzori’nin seriye bağladığı dakikalarda kaydedeceği üçlük yağmuru, rakipleri bir anda darmadağın etmeye yetebilir, aklımızda bulunsun.

 

kadirUzunlara geçerken, yırtıcı Elishay Kadir’e de bir parantez açmak lazım. Takım oyununun hem en büyük destekçisi, hem de en büyük köstekçisidir Kadir; serseri mayın gibi bir savunma ve hücum anlayışını benimsemiştir, ki zaten ancak bu hırsla undersize’lığını örtebileceğine inanmıştır. Aslında eli sıcakken boyalı alan ve civarından süründürücü isabetler bulan Kadir’in istikrar sıkıntısı yine İsrail’in başına bela olmaya namzettir bence. Eğer bir maçta 15 sayı 8 ribaunt, diğer maçta da 2 sayı 1 ribaunt 5 faul gibi rakamlar elde ederse, şaşmayalım.

 

İsrail’in hücumda ve savunmada iç – dış dengesini sağlaması çok kolay olmayacak; zira dış oyuncuları ne kadar hareketli ise, boyalı alan neferleri de bir o kadar hantal ve pas yeteneği kör isimler. Bu yüzden dış şut veya penetre ağırlıklı bir basketbol sergilemelerini bekliyorum.

 

Tüm bunların yanı sıra, 2.17’lik Rus asıllı pivot Alexey Chubrevich son 12’de yer almadığı için, ve 2.17’lik bir diğer uzun Boşnak asıllı Boris (Robert) Rothbart da henüz üst düzey bir ligin ve mücadelenin oyuncusu olmadığından, kült pivot D’or Fischer dışında pota altındaki tek “emin el” Yaniv Green olacak gibi gözüküyor. Fakat bu tabloda İsrail çok fazla yol kat edemez. Tüm takımın fiziksel dezavantajları var ve savunmada bu dezavantajlar birer evlat acısı gibi hissediliyor. Hal böyle oldukça, hücum pek bir şey ifade etmeyecektir. Yani şu kırılgan haliyle İsrail, Finlandiya’dan daha “takım” olsa bile, totalde iki kat daha güçsüz…

 

(Not: Yaniv Green’in, İsrail adına tüm zamanların en çok milli forma giyen oyuncusu olması, yani Doron Jamchi efsanesini geçebilmesi için, sadece 4 maçlık bir eksiği kaldı)

 

 

POLONYA:

{0159B77D-7371-46FD-8383-679EA4F1A995}big_hLampe yok, Karnowski ve Ponitka var. “Şah” Kelati yok, “Kamarot” David Logan yok, yerlerine AJ Slaughter var. Çok değiştiler, orası kesin. Güçlü yanlardan başlarsak; dört numarada Kulig – Ponitka ikilisi ile hem dışarıdan hem içeriden, Gortat ile de pota altından etkili ve dinamikler, ayrıca da bu isimler potaya, sayıya çok kolay gidebiliyorlar. Savunmada ise ne yazık ki yerlerinde yeller esiyor. Bu iki ismi aynı anda sahaya sürüp bir forvet uyumu yakalamak kolay değil, zira topla hareketlenme biçimleri ve skora gidiş tarzları hesaba katılınca, ne hücumda ne de savunmada birlikte etkili olamazlar. Ama aynı kalibrede iki ismin rotasyonda birbirlerine alternatif olmaları bence gayet hoş.

 

Genç pivot Karnowski ise dosta düşmana kendini ispat peşinde olduğu için, kimi maçlarda hırsı sayesinde çok süre alabilir, hatta maçlara ilk beş de başlayabilir. Burada yine Gortat’a çok görev düşüyor. Polonya hiçbir zaman (2009’da bile) elit bir takım olamadı, 2011’de Kelati varken, veya 2013’te (90’lardan bu yana) tüm zamanların en yetkin kadrosunu toplayıp geldiklerinde bile ortalama bir hüviyete sahipti kırmızı-beyazlılar. Ama Adam Wojcik bıraktıktan sonra Polonya tehlike arz edebildiyse, Kelati, Lampe ve Gortat sayesindedir. Bu sac ayağından sadece Gortat burada şimdi. Neyse ki, 20 sayı 10 ribaunt eksenindeki performanslarına Trabzon’un yeni transferi Kunig, çiçeği burnunda Banvit’li Slaughter ve Ponitka gibi hücumculardan destek gelmesi muhtemel; aksi halde yine onca emeği ziyan olur. Gortat, NBA Play-off’larında Washington Wizards’ın pota altında hiç etkileyici bir görünüm sergileyemeyip söndüğü için, buraya gelirken evvela “Polish Hammer” (Polonya’lı Balyoz) unvanını geri almayı başarmak zorunda. Sonra, bildiğimiz boyalı alan “azmanına” dönüşür yine.

 

Szubarga’nın yokluğunda Koszarek ve Slaughter topun hakimiyetinde ve dağıtımında ana bayii rolünü üstlenecekler; Slaughter’ın henüz takıma net bir uyum sağladığını veya PAO’daki gibi oynadığını iddia edemesek bile, şampiyona başlayınca işlerin değişeceğini ve Slaughter’ın kaptan köşküne layıkı vechiyle oturacağını düşünüyorum. Şut ritmini bulursa, paslarının da neticesi sivrilecektir. Zira tüm rakipler bilir ki, Slaughter tipinde bir kısanın attığı paslara koyulacak “verim düşürücü” engeller, ancak ve ancak, Slaughter’gillerin şutları kaçtıkça artabilir. Yani herkes Slaughter’dan üçlük beklerse, Slaughter’ın takım arkadaşlarına beklenmeyen paslar atıp dikkati dağıtması mümkün olur. Yoksa, “ver pası Gortat’a, Kunig ve Ponitka’yı da doğru zamanda doğru yerde pas için yalvart, maçı kaybet” parolası hüküm sürecektir. Öyle ya, bu takımda ciddi kaç adet dış şut tehdidi var ki? Modern basketbola nasıl uyum sağlasınlar bu kısa rotasyonuyla?

 

Burada eksantrik koç Mike Taylor ve Polonya için haysiyet mücadelesi yapılacak husus, Finlandiya ve Rusya maçlarını alıp, İsrail’i de alaşağı etmeye çalışmaktır. Bu üç rakipten ikisini yenecek bir takım kurguları var, fakat hangi ikisini yenerler derseniz, bunu onların bile tahmin edemeyeceğini söyleyebilirim size sadece.

 

 

RUSYA:

{88A56641-3FB0-4C8E-A757-495BCDC38A60}big_vSanmıştık ki, geçen senenin o kaos ortamından çıkmak için aldıkları kararla gençleri “istihdam” ederler de, bir dünya şampiyonasını, hem de wild card imkanını reddederek es geçmenin acısını bu sene çıkartmaya başlarlar. Yok, ne yazık ki kazın ayağı pek öyle değil. Federasyonun iç işlerinde kargaşa o kadar büyüdü ki, Rusya efsanesi Andrei Kirilenko, FIBA tarafından ambargo yiyen U16 takımının kaderini A Milliler de paylaşmasın diye, basketbolu bırakıp federasyon başkanı olmaktan başka çare göremedi. Sular bir nebze durulmuş olabilir, fakat Shved’siz, Khryapa’sız, Kirilenko’suz, Kulagin’siz, hele hele NBA Finali görmüş bir Mozgov’suz bu kadro nelere, kimlere diş geçirebilir, işte bunu hiç bilmiyoruz. Esasen bu kadroyu elemelerde kullanmışlardı, fakat orada bile İsviçre’ye yenilip her şeyi tehlikeye atmışlardı. Düşünün artık krizin derecesini… Acaba, Rusya uğruna Trabzonspor’u reddeden eskilerin efsanevi oyuncularından koç Evgeni Pashutin, bu kadroyla neler başaracak?

 

Takımın en çok öne çıkan ismi Semen Antonov ise, ve Avrupa’nın halihazırdaki en iyi 2-3 power forvetinden biri olan Vorontsevich’i verimli oynatacak sistemi kuramıyorlarsa, işler çok enteresan bir hal alabilir. Fridzon’un sağ ve sol çaprazdan (İsmail Şenol’un favori deyimiyle, forvetten) bulduğu şaşmaz üçlükler de olmasa, bir “tarza” sahip hiç kimseyi göremeyeceğiz adeta sahada; ah pardon, bu yıl Khimki’ye en zor maçlarda Tyrese Rice ile beraber liderlik yapıp bir Eurocup kaldıran Sergei Monya hariç. Monya, takımın hakiki bel kemiği. Dış şutlarda ivmelenince alev alıyor, savunmada ve pas trafiğinde zaten saraylara layık oynuyor. Fakat geçen Eurobasket’te Monia’nın başını çektiği, hem de Shved’li bir kadronun, bizi yenmek dışında elle tutulur tek başarısı, Yunanistan’ı üç çeyrek boyu zorlamak olmuştu, hepsi bu. Peki ya, şimdi ne değişecek? Üstüne üstlük, takımın koçu artık az malzemeden şaheserler çıkaran David Blatt, veya agresif oyunu seven Vasili Karasev değil; Pashutin hep itidalli, hep korkak ve garantici basketbol oynatmayı seviyor..

 

Bir defa Antonov, dipten zirveye eşsiz bir azimle çıkabilmiş, yükselen bir yıldız adayı. Letonya efsanesi koç Bagatskis’in, kulüp takımındaki (Nizhny) gözdesi – hatta varisi. O süngü misali ardarda taktığı üçlüklerinin yanı sıra, burada da Kurbanov ve Ponkrashov ile ilginç bir uyum yakaladığı için, Kurbanov – Antonov ikilisinden müteşekkil bir 3 – 4 numara rotasyonu, çok ters eşleşmeler doğuracak ve dış hücumu çeşitlendirecektir. Khovstov ve Ponkrashov pek oyun kuramaz, hepimiz biliyoruz; hatta Ponkrashov “her şeyden birazcık yapabilen çok yönlü oyuncu”dan, “hiçbir şeyi tam yapmadığı için her şeyi mahveden” adama doğru düşüyor zaten çoktandır. İşte bu yüzden, topu 3 ve 4 numaradan, yani forvetler Monia, Kurbanov ve Antonov üzerinden çevirip oyun kurmak zorundalar – Pashutin de bunun farkında. Vyaltsev Khimki’de çok inişli – çıkışlı oynadığı için, pek güven teşkil etmiyor; Baburin de bir türlü o istenen sıçramayı yapamadı, hep aynı destekleyici rolde tıkıldı kaldı. O yüzden Monia ve saz arkadaşlarının görev dağılımları aşırı yüklemelere maruz kalacaktır. Ki bu seneki kadroda, sertliğiyle yıkıp geçen oğul Karasev’in (Sergei) de yer almadığını hatırlatalım; bu da, topa yön veren isimlerin ne kadar azaldığını kanıtlayan bir başka unsur.

 

Ruslar, bu nispeten dengeli kadroyla savunmada sertler, ama çabuk değiller. Buna rağmen, dış savunmanın en can alıcı ismi Dmitri Kulagin’i son 12’ye almadılar. Ayrıca Vorontsevich’i de köreltiyorlar. O fiziğe ve sezgilere sahip bir oyuncuya her hücumda doğru yerde top inmesi gerekir, fakat Rusya bunu yapmıyor. Hadi CSKA’nın kadrosu eli top seven yıldız kaynıyor; peki milli takımda kim niye Vorontsevich’e ket vuruyor? Hele de kadroda pivot namına tek isim Pateev iken. Pateev, bu sezon Khimki’de Paul Davis’ten o kadar zor süre çalabildi ki, oyunu geriye gitmiş bile olabilir. Zaten skorer olmayan Pateev’in yanına bir de genç Desyatnikov’un acemiliği verilince, Rusya pota altının yolgeçen hanına dönmesi gayet olası. Desyatnikov’un 2.21 boyunda olması sizleri yanıltmasın, daha çok pişmesi lazım. Ah, tabi bir de, yazılımcı olma aşkıyla bu sezon bitiminde, daha henüz 30 yaşında emeklilik kararı alan (fakat ne hikmetse daha sonra David Blatt için NBA’e gidip Cavs’e imza atan) Sasha Kaun’un boşluğunu dolduramayacaklar. Kaun, macera aramayan garantici yapısı ve eski ekol sert pivotlardan birisi olması hasebiyle, Rusya adına bir nimetti, fakat burada yer almayacak. Hal böyleyken, niye NBA görmüş 2.20’lik dev Podkolzin’i de kadrodan kestiler acaba?

 

Demek ki, Rusya’nın bu seferki ilk (ve belki de, tek) hedefi, gruptan çıkmak olacak. Takım oyunuyla şahlanabilirler, ama biliniz ki, A grubunda bir şeyler yapmak isteyen herkes zaten takım oyununa sebat etmeye mecbur kalacak. Kadroda 23 yaşın altında sadece bir isim varken (Desyatnikov), bu müsabaka onlar için bir test değil, bir “sabır sınama yolu” teşkil edecektir. Ne varsa Antonov – Vorontsevich – Kurbanov – Monya dörtlüsünde var. Kalanı, kalıyor öylece. Shved’in yokluğu ne acı… Ah şu bel sakatlığı olmasaydı…

 

Tahmini sıralama: 1) Fransa 2) Finlandiya 3) Polonya 4) Rusya 5) İsrail 6) Bosna-Hersek

 

Yazarın diğer yazılarına erişmek için tıklayın

 

mail: efe.ozenc@abcspor.com

twitter: @efe_ozenc

Son Haberler

SALAH 10 GOL / 10 ASİST KULÜBÜNÜN ZİRVESİNE YERLEŞTİ

Salah 10 gol/10 asist kulübünün zirvesine yerleşti Premier Lig’de geride bıraktığımız hafta oynanan Tottenham- Liverpool (3-6) maçında 2 gol ve...

Benzer Konular