“Herkesin beni tanıdığını düşünmeyin. Şampiyonlar Ligi’ni kazandıktan kısa bir süre sonra başıma gelen bir şeyi anlatacağım. Bir restaurantta sevgilim ve kız kardeşimle, bize bir masa ayarlaması için garsonun gelmesini bekliyorduk. Yanıma gelen bir kadın, “Sen garson musun?” diye sordu. Şaka yaptığını düşünerek, “Evet hanımefendi,” dedim. “Bana bir Fanta verir misin?” dedi.
Sevgilim ve kız kardeşimle birlikte ağzımız açık kaldı. Ona garson olmadığımı, şaka yaptığımı söylemekle yetindim. Özür dileyerek masasına gitti. Arkadaşlarının gülmelerini ve kadıncağızın şaşkınlığını izledik. Sanırım arkadaşları beni tanıyorlardı. Hepimiz çok eğlendik. Saçlarımı boyasaydım ya da türlü tuhaflıklar yapsaydım kadın beni tanırdı. Ama ben öyle biri değilim. Dikkat çekmeyi sevmem.
Benimle gurur duymanız için çalışmaya ve kendimi zorlamaya devam edeceğim. Benim için önemli olan şeylere sadık kalacağım: Çalışmak, çalışmak, çalışmak ve elimdeki nimetin farkında olmak. İpin ucunu bırakmamak gerek. Yarın için bugünden çalışmalıyım.”
Andres Iniesta, 2008-2009 sezonunu anlattığı Cennette Bir Yıl adlı biyografisine böyle başlıyordu.
Valencia’nın 125 km doğusundan Camp Nou’ya uzanan bir başarı öyküsünün yazarı olan Iniesta’nın azim, çalışma, sabır ve tevazu ile sıfırdan zirveye uzanan Barcelona kariyeri geçen hafta düzenlenen bir basın toplantısı ile artık sona geldi. 2017 yılında Barcelona tarafından ömür boyu sözleşme teklif edilen ilk oyuncu olan Iniesta sezon sonunda takımından ayrılacağını açıkladı.
Toplantı esnasında “Don” Andres’in döktüğü göz yaşları 12 yaşında, yokluk içinde süren bir hayatın henüz ergenlik döneminde babası ve annesi ile La Masia’da biten 8 saatlik bir otobüs yolculuğu akabinde başlayan ve Dünya’nın zirvesinde sona eren bir sürecin yorgunluğunu anlatır gibiydi.
Guardiola 2008 yazında takımın başına geldiğinde ilk iki maçında sadece 1 puan aldığında Katalunya’da tek destekçisi kulübün “akıl hocası” Cruyff’tan başkası değildi. Rijkaard sonrası boşalan göreve Barcelona B Takımı’ndan yükselen Pep taraftarlar tarafından kabul görmemişti. Hepsinin gönlündeki isim 10 sene önce Bobby Robson’un tercümanlığını yapan Mourinho idi. Chelsea’den 2007 sonlarına doğru ayrılan Mou telefonun çalmasını beklerken, Cruyff’un da ağırlığını koyması ile koltuğu Guardiola’ya kaptırıyor ve Milano’nun mavi yakasının yolunu tutuyordu. Buna rağmen taraftarın Mou sevdası henüz bitmemişti.
Pep’in takımın başına geldiği günden beri en büyük destekçisi olan Cruyff, iki başarısız sonucun ardından gazetedeki yazısında takımın oynadığı oyuna beğenisini ve inancını, hocaya da desteğinin altını çiziyor ve homurtuları susturuyordu.
Sahanın dışından gelen destek önemliydi ama bu işi icra eden, beyinlerde dolaşanları sahaya yansıtma konusunda baş aktör olan futbolcuların da desteği çok önemliydi. Ve üçüncü maç öncesi Pep’in kapısı çalıp Don Andres karşısına çıktığında eksik olan sac ayağı da tamamlanıyordu.
Iniesta kapıdan başını uzatıp kararlı bir tavır ile “Patron, sakın üzülme ve kaygılanma biz doğru yoldayız, önümüze ne çıkarsa kazanacağız buna emin ol ve bu şekilde devam et çünkü biz mutluyuz ve oynadığımız oyundan zevk alıp, eğleniyoruz. Lütfen, hiçbir şeye dokunma ve değiştirmeye kalkma çünkü çok iyi oynuyoruz ve bu yıl önümüze geleni ezip geçeceğiz” diyor ve arkasını dönüp gidiyordu.
Iniesta’nın kendinden emin ama bir o kadar da mütevazı tavrından etkilenen Pep için dönüm noktası o kapının vurması oluyordu aslında zira hiç konuşmayan bir adamın bu şekilde reaksiyon göstermesi onun kendi felsefesine olan inancını da olumlu yönde etkilemişti.
Bu sohbet akabinde çıkılan Sporting Gijon deplasmanında alınan 6 gollü galibiyet ve sezon sonu Barcelona’nın katıldığı 6 kupanın tamamını kazanarak süpürmesi 2011 yılında oyun olarak zirveye çıkacak ekibin adeta ayak sesleri idi.
Don Andres, 2009 yılında CL Finali’ne giden yolda Stamford Bridge’te 90+’da attığı golle Roma’daki finalin kapısını açmış ve bir yıl sonra da Johannesburg’da Hollanda karşısında İspanya’ya Dünya Kupası’nı getiren golü atarak kişisel kariyerinin zirvesine çıkmıştı.
Performansını Euro 2012’de de devam ettiren Iniesta hem turnuvanın en iyi oyuncusu olmuş hem de tarihte pek de görmediğimiz şekilde Messi ve Ronaldo’yu geçip ödül alabilen ender “üçüncü kişi” lerden biri olarak UEFA Yılın Oyuncusu Ödülü’nü almaya hak kazanmıştı.
Iniesta’yı tanımlayan en güzel sözlerden biri onu bir buz hokeyi oyuncusuna benzeten görüştür. Buz hokeycilerin paten kayarken aniden yavaşlayıp bir anda hızlansa bile çevre kontrolünü azami seviyede yapabilmesi ve pasını gereken yere geçirebilmesi gibi Iniesta da çimler üzerinde çevre kontrolünü her şartta yapabilen, bir anda hızlanıp yavaşlayan ve tekrar hızlanabilen, orta saha kalabalığında kanat oyuncusu rahatlığında oyun ve top kontrolü yapabilen kalitesi ve oyun görüşü ile 2000’li yıllara damgasını vuran yegâne orta saha oyuncusu idi.
Zirve yıllarında partneri olan Xavi ile birbirini tamamlayıcı özellikleri sayesinde belki de gelmiş geçmiş en iyi orta ikili oldular. Xavi’nin tempo ayarlaması, duran top tehdidi, derin topları ve sakin gücüne tempolu, pasör ve skorer bir orta saha olarak katkı sağlayan Iniesta özellikle Messi’nin potansiyelini daha çok ortaya çıkarmasındaki en önemli etken olmuştur.
Iniesta oyuna olan etkisi haricinde hem Barcelona hem İspanya Milli Takımı’nda mütevazı ve çalışkan tavırları ile bir yıldızdan ötesi olduğunu da futbol ile ilgilenen herkese kanıtladı. Günümüz tüketim toplumunda medyanın ve medyatik olmanın önemi ortada iken sporcu ruhunu tevazu ile yıkamak ve bu erdemi tüm kariyeri boyunca gösterip örnek teşkil etmek sahada atılan onlarca golden bile daha önemlidir.
Adamlık kelimesinin içinin boşaltıldığı, tiyatroculuk gibi önemli bir mesleğin hakaret anlamında kullanılma cüretinin bile gösterildiği bir futbol atmosferinde çırpınan bizler için de rüzgâr gibi geçip giden bir kariyer oldu diyebiliriz.
12 yaşındayken sadece babasının hayalini gerçekleştirmek için istemeye istemeye Barcelona’nın yolunu tutan ve o günden kariyerinin sonuna kadar çalışmanın elindeki yeteneği parlatmanın tek yol olduğu gerçeğini aklından çıkarmayan Iniesta’nın kariyerinin gençlere vereceği ders çoktur.
Yetenekli de olsan çalışmazsan hiçbir işe yaramaz. Yeteneğin ile çalışmayı birleştirdiğinde yükselirsin ama yükseldikçe alçalmayı bilmek ise insanın erdemidir. Tevazunu kaybedersen ne kadar yükselirsen yüksel zamanı gelip beyin ayaklara hükmedemez yaşa geldiğinde vücudun da sana ihanet etmeye yeltenir, işte o zaman seni ancak tevazun zirvede tutar, gerisi sadece hatıra olarak kalır.
Xavi’nin ayrılmasından sonra CL kazanamayan Barcelona’nın Iniesta’nın yokluğuna alternatif olarak ne düşündüğünü bekleyip göreceğiz ama kadro içerisinden bunu kompanse etmesi oldukça güç gözüküyor.
İlk transfer olduğunda bu pozisyon için en büyük adayım Arda Turan’dı açıkçası aynı Rakitiç’i Xavi’nin yerine (ne kadar başarılı tartışılır) adapte etmeye çalışmaları gibi Arda’yı da bu sebepten aldıklarını düşündüm. Doğal olarak Arda’nın altyapısı La Masia olmadığı için kendini Iniesta’ya evirmesi ve oyunun ruhunu anlaması pek kolay değildi ama Arda da buna yönelik bir hamle içinde olmadı. Onu daha çok Neymar’ın oynadığı pozisyona alternatif olarak gördüler ya da Arda öyle istedi, onu bilemeyiz ama çok da başarılı oldukları söylenemez.
Ortada bir gerçek var ki, o da Iniesta’nın boşluğunu doldurmak yerine oyun sistemini değiştirme seçeneğinin daha geçerli bir opsiyon olduğudur. Valverde’nin artık eli güçlü, yönetim de buna sıcak bakıyor zira sistemi değiştirmek yeni bir Don Andres bulmaktan daha kolay gözüküyor. Tek yapacakları son kalan silahşör Messi’nin de mutlu olacağı sistemi en revize olmuş haliyle sahaya sürmek olacak.
Bütün bunlar olurken Barcelona’ya rakip olmam dünya döndükçe mümkün değil diyen Iniesta büyük ihtimalle Çin’in yolunu tutup, yazının girişinde alıntı yaptığım kendi sözlerinde belirttiği gibi saçını başını boyayarak prim yapmaya, medyatik olmaya çalışmayacak ama Uzakdoğu’da tevazu ve çalışkanlığından örnekler sunmaya devam edecek.
Güle güle Don Andres!
Oyunu sevenlere yaşattıkların ve yeni yetişenlere verdiğin mesaj için…
Herkese sıhhat, akıl, huzur ve spor dolu bir hafta diliyorum.
Yazarın diğer yazıları için tıklayın
mail: osman.cetin@abcspor.com
twitter: @msdoc78