Atletico Madrid’in Arjantinli teknik direktörü Diego Simeone, 2011 yılında geldiği İspanyol kulübünü bambaşka bir yere taşıdı demek hiç de abartı olmaz diye düşünüyorum. La Liga’da bugün itibariyle kendilerinden bütçe ve kadro kalitesi olarak çok daha ileri olan iki dev rakiplerinin önünde lider durumdalar, hem de önemli eksikliklerine rağmen Katalan temsilcisini eleyerek Şampiyonlar Ligi’nde yarı finale ulaşmayı başardılar.
Profesyonel futbolculuk kariyerinde Arjantin Milli Takımı’nın değişilmez (104 maç-11 gol) defansif orta saha oyuncusu olan Simeone tam bir görev adamıydı. Agresif kişiliği, dostluk maçında dahi ciddiyeti bırakmayan, terini son damlasına kadar akıtan biri olarak tanıdık onu..
Arjantinli oyuncular için zaman zaman kullanılan ‘Grinta’ (durdurulamaz) tanımlaması, Simeone’nin adeta DNA’sina işlenmiş bir özellik. Aralık 2011′de geldiği Atletico’daki oyuncularını hızlı şekilde aynı tornadan çıkmışçasına kendine uydurdu ve bu başarıdaki en önemli etkenlerden biri bu diye düşünüyorum.
Atletico benim gözümde Türkiye’nin Beşiktaş’ı gibidir. Tarih olarak olmasa da, rating ve kupa bazında senelerdir ezeli rakibi Real Madrid ve Katalan devi Barca’nın arkasında kalmıştı. Taaaa ki Simeone dümene geçene kadar!
2012 yılında kazanılan UEFA Avrupa Ligi, sonraki sene başında kazanılan UEFA Süper Kupası ve 2013′de Bernabeu’deki finalde Mourinho’lu, Cristiano Ronaldo’lu Real Madrid’in elinden çekip alınan bir Copa del Rey için ‘çok net şekilde’ aslan payı ona ait demek gerekiyor!
Öyle bir takım kurdu ki, langırt takımı gibi birbirine bağlı şekilde hareket eden, sanki aynı nefesi soluyan futbolcu topluluğundan oluşuyor desek yalan olmaz! Atletico, La Liga’da 32 maçta yenen 22 ve Şampiyonlar Liginde 10 maçta yenen sadece 5 gol ile şüphesiz Avrupa’nın en iyi savunmasına sahip ekiplerinin başında geliyor. Bu başarıyı getiren tek neden savunma kültürü değil, tabii ki ofansif olarak da çok kaliteli silahlara ve Diego Costa gibi bir gol makinesine sahipler.
2013 yaz transfer döneminde, La Liga’da 68 maçta 52 gol atan, havada uçan sineği bile 3 direk arasından filelere gönderen Radamel Falcao’nun Monaco’ya transfer olması seyircilerinin moralini bozmuştu ama Diego Costa attığı gollerle Kolombiyalı golcüyü hiç aratmadı dersek yalan olmaz1
La Liga’nın tamamlanmasına 6 hafta kaldı ve kendilerinden 300 milyon Euro’ya yakın bütçe farkı bulunan iki devin 1 ve 3 puan önündeler.
İşin bir diğer yani da, takım ve oyuncu kitleme konusunda uzman olduğu artık herkesin malumu Simeone, Barça ile oynadıkları beş maçın hiçbirinde sahadan mağlup ayrılmadı. Hatta bu dünyadan olup olmadığı tartışılan Messi bu beş maçın hiçbirinde gol kaydına muvaffak olamadı.
İki ekip bu arada La Liga’nın son haftasında karşı karşıya gelecek ve şampiyonluk maçı olabilir.
Herkesin Avrupa’da bir 2.takımı vardır ama benim yok! Hiçbir zaman da olmadı ama bu sene Atletico’nun şampiyon olmasını canı gönülden istiyorum, Aynı İngiltere’de Liverpool’un 24 sene aradan sonra ipi göğüslemesini arzuladığım gibi…
Herşeyin üzerine, tabii ki ARDA TURAN’ın orada oynuyor olması da Türk sporseverler için Atletico Madrid’i sempatik kılan bir başka neden. Yıldız oyuncumuz Türkiye kariyerinde eleştiri konusu olan çoğu özelliğini Atletico formasını sırtına geçirdiğinden beri ciddi manada geliştirmiş durumda. Arda İspanya’ya gittiğinden beri fiziksel olarak güçlendi, hem bireysel olarak defansif özellikleri gelişti hem de takım savunmasına ciddi katkı sağlayan bir oyuncu haline geldi. Tek top oynamayı, hücüma hızlı çıkmayı ilerletti. Milli takım için sevindirici olan bu gelişimde Simeone’nin oynadığı büyük rol de sanıyorum yadsınamaz.
Biz Türk Halkı olarak hep mazlumun yanındayızdır. Hemen kağıt üstünde daha güçsüz olanın yanında yer alır, kendimizi ona ait hissederiz. Bu arada mazlum derken yanlış anlaşılmasın, tarihi, kupaları ve ismiyle çok büyük bir klüpten bahsediyoruz ama karşılarında da 400 milyon Euro bütçeleriyle sadece ülkenin değil dünyanın en büyük iki klübü var!
Umarım başarırlar! Tek maçlık düellolarda herşey olabilir ve sonuçlar her türlü süprize açıktır ama La Liga gibi, içinde iki dünya devinin bulunduğu gayya kuyusunda 38 haftalık maratonu şampiyon bitirmek bence son yılların en büyük futbol destanlarından biri olacaktır.