Bugün karışık duygular yaşadığım bir gündü. Öğlen uzun bir hastalık döneminin ardından dayımı toprağa verirken akşam bir yeniden doğuşa şahit olmak için benim açımdan daima ‘İnönü’ kalacak olan yuvamıza dönüyorduk.
Beşiktaş’ta vapurdan iner inmez olağanüstü bir kalabalık bendini çiğneyen bir sel gibi stada akıyordu. Dıştan görüntü ihtişamlıydı ama içeri girince adeta büyülenmiştim. Olimpiyat, Başakşehir, Konya ve Osmanlı statlarında yaşadığımız sürgünlerden sonra müthiş bir seyirci topluluğu yerini almış başlama düdüğünü bekliyordu.
Kulakları sağır eden bir tezahürat vardı ve bunlar bir gün önceki fiyaskoyu tekzip edercesine Mustafa Kemal ve Süleyman Seba’yı hayırla yad ediyordu. Olması gerektiği gibi. Eski futbolcu ve antrenörler içinde Milne, Amokachi ve Nouma çok alkış aldı. Bunların hepsinin BJK tarihinde unutulmaz yerleri vardı ve vefalı Beşiktaş taraftarı onları onore ediyordu.
Bu kadar yoğun duyguların ardından 3 yıldır beklediğimiz, hasretinden prangalar eskittiğimiz ilk düdükle beraber tribünler tezahüratın dozunu da arttırdı ve Beşiktaş gerçekten karakartallar gibi saldırmaya başladı. İlk iki dakikada üç korner güzel bir gece vaat ediyordu. Nitekim baskılı oyunun üzerine baş döndüren bir pas trafiğinin ardından süper Mario yeni stattaki ilk golü atan futbolcu olarak tarihe geçerken gol krallığındaki iddiasını da sürdürüyordu.
İşte bu golden sonra yumuşak karnımız olan savunma ve kaleci rakibin ilk ciddi atağında sevenlerini şaşırtmıyor ve buyur ediyordu. İngilizce’de ‘mood killer’ diye bir deyim vardır. Yani tam havasını bulmuşken o havayı mahvetmek! O yediğimiz anlamsız golden sonra tribünler de bir miktar strese girdi. Malum, Beşiktaş olmayacak işlerin takımıydı.
İster misin geçen hafta Kasımpaşa maçında olduğu gibi Bursa da kötü bir sürpriz yapsın? Üstelik Bursa’nın Kasımpaşa’dan kalite olarak eksiği yok, fazlası vardı. İlk yarının son 15 dakikası bu halet-i ruhiye içinde geçince devre arasında statta neredeyse çıt çıkmıyordu.
Sonra ikinci yarıya öyle bir başladı ki Beşiktaş, gol yine ‘geliyorum’ diyordu adeta. Nitekim iki tanesi üstüste gelince tribünler mest oldu, dördüncünün de gelmesi işten değildi ama olmuyordu bir türlü. Yine tam bu baskılı futbolu oynarken bir anlık zaaf ve ikinci golü kalemizde gördük. Yani bir Beşiktaş klasiği daha… Sonraki dakikalar yine alıştığımız gibi bol stres ve heyecan içinde geçti, sinirlerin iyice gerildiği anların başrol oyuncusu Quaresma’nın gördüğü kırmızı kartla da maç sona erdi. Gökhan düzeldiyse, bu yıl veremediği katkıyı son 6 maçta vermek için artık elinde çok iyi bir fırsat var.
Umarım bunu iyi değerlendirir ve Beşiktaş’ın şampiyonluğa giden yolunda adını tekrar yazdırır. Yılın hayal kırıklığı olan Olcay ise Şenol hocanın korumasında yine tahammül sınırlarını aşarak ilk 11’de sahaya çıkıp bizlere saç baş yoldurtmaya devam ediyor. Çok koşmasına ve isteğine sözüm yok ama kontrolsüz güç gerçekten güç değil! İsmail hücuma gittiğinde sol bekte ciddi gedikler verdik, İsmail’in çok daha dikkatli olması lazım. Beck’in yerine Serdar’ın oynamasını doğrusu yadırgadım. Eğer Şenol hoca geçen haftaki performansına dayanarak Beck’i yedeğe çektiyse bence yanlış yaptı. Zaten maçın son bölümlerinde Necip, Beck ve Tosic gibi savunma ağırlıklı oyuncuları almak da tamamen skoru korumaya yönelikti.
Önemli olan farkın açılabileceği anlarda pozisyonları daha iyi değerlendirip sonuca gitmek ve fişi çekmek. Quaresma’nın yeteneğine sözüm yok ama rakiple dalga geçer gibi hareketleri hem rakibi hırslandırıyor, hem de kendisine yapılan sertliklerin de genelde faturası sonunda ona çıkıyor. 4-3’lük meşhur FB-GS maçında Prekazi’nin alay eder gibi röveşatası Fenerbahçe’yi ateşlemiş ve 3-0 geride olduğu maçı 4-3 kazanmıştı.
Quaresma da topla aşırı oynama sevdası ve şovlarıyla rakibi tahrik ediyor ve canlandırıyor. Bu arada kalan 6 maçta performanslarında olağanüstü bir düşüş olmazsa en üst sıraya Atiba’yı, ondan sonra da Sosa ve Oğuzhan’ı bu yılın altın adamları listesinin başına koyarım.
Penaltı pozisyonunda uzakta olduğum için göremedim ama sonradan izledim ve haksız bir karar olduğunu gördüm, tabii içime sinmedi. Bu statta taraftar baskısıyla yıllardır hasret kaldığımız psikolojik üstünlüğü sağlayacağımız ise kesin gibi gözüküyor. Olağanüstü bir akustik var ve yeni desibel rekorları bizi bekliyor.
Klasik deyimle kalan her maç bir final ve finallerin kaybeden hocası şeytanın bacağını kırıp makus talihini yenmek için sadece 540 dakika daha dümeni fırtınalı denizde idare etmek zorunda. Başarırsa tarih yazacak.
Fenerbahçe kulübünün 13298 sicil numaralı kongre üyesi dayım Köksal Hiçyılmaz’a tekrar rahmet dilerken dünkü açılışa bakıp büyük önder Mustafa Kemal Atatürk’ün ‘Benim naçiz vücudum elbet bir gün toprak olacak ama Türkiye Cumhuriyeti ilelebet payidar olacaktır’ sözüyle nice yönetici ve siyasetçinin de hepimiz gibi elbet bir gün ebediyete intikal edeceğini ama 113 yıllık çınar Beşiktaş’ın ilelebet payidar kalacağını düşünüyorum.
Yazarın diğer yazıları için tıklayın
mail : gorkem.isik@abcspor.com
twitter : @saturnocontro3