https://abcspor.com/wp-content/uploads/2020/11/ataturk.jpg

ÇAMUR AT İZİ KALSIN

Okunması Gerekenler

Çamur at, izi kalsın 

Su at tertemiz kalsın

Akşam etüdü ve ben antremanda olmadığıma göre henüz hımbıl 1977-78 dönemlerim olsa gerek. Fischer fişer ayak sesleri yaklaştı. Sıranın başına dikilen üçgen vücudlu arkadaşıma başımı kaldırıp “ne var ulan” bakışı fırlattım. Tek cümlede işi bitirdi: “Beleşe Fransa’ya gitmek ister misin?” O devirde değil Fransa, Kapıkule’den öteye geçenlere Neil kolu kuvvetli muamelesi yapılıyor. DM’den yürümek denildiğindeyse Merkez Bankası izniyle zar zor çorap içine zulalanan 100 Deuche Mark anlaşılıyor. Her on yılda bir kurgulanan geleneksel darbe dönemine daha 3-4 yıl var. Ara sıcak olarak bir Kıbrıs’a çıkıp gelivermişiz. Kısa dialog şöyle gelişti:

* Elbette isterim, nasıl olacak peki?

* Satranç milli takımına gireceğiz!

* O’lum ben satranç bile bilmiyorum, milli takıma nasıl gireceğim?

* Ben çalıştırırım

* İyi, ne kadar zamanımız var

* Bir ay?!

* Yuh, bir ayda sıfırdan yüz kilometreye nasıl çıkacağız yahu

* Ben öğretirim

* İyi de ben öğrenebilir miyim bakalım

* Sadece sen değil, milli takım dört masa olacak. Bize iki kişi daha lazım

* Koca 33 kişilik sınıfta, etüd sonuna kadar, bu yöntemle ancak bir üçüncü kişiyi daha kafalayabildik. Palaz!

* Çaresiz mahşerin dördüncü atlısı dışarıdan olacak. Ama C sınıfı ortak kabul etmez. Demek ki Lise dışından olacak. Onu da Vedat amca çözer artık

 

Suat sınıfımızın satranç sapığı. Gerçi satranç olmadan da sapığı; ama o dönemde hangimiz normaldik ki (hoş hala da öyleyiz). Adamın dünyası 8×8. Kendisiyle oynaması için yalvarmadığı kimse kalmadı. Bizde sonunda yenileceği kesin oyuna girecek adam bulmak biraz zor tabii. Çaresiz baştan çıkartıcı teklifler üretiyor. İki piyonumu çıkartayım…Tçık…Bir at?…Bir at bir de kale ulan…Bir at bir kale bir de sırtım dönük oynayacağım…

 

Sınıf tahtasına dönüp on kişiyle simültane körlemesine satranç oynayıp hepimizi yendiğini bizzat yaşadığım için bu oyunu bize en iyi onun öğreteceğine emindim. Ve fakat bir ayda sıfırdan milli takıma girecek seviyeye nasıl ulaşacağız?

 

Ve kamp dönemi başlar…Teneffüsler dahil uzun etüdlerde birkaç açılış ve oyunun esaslarına yönelik dersleri sonrası turnuvaya katıldık. O birinci, Palaz ikinci, ben üçüncü olduk! Siz ülkemizdeki satranç seviyesini tahayyül edin artık…

 

Dördüncü olarak Dedeoğlu dersanelerinin veliahtı Murat katıldı. Babası Altıyol’daki apartmandan bozma dershanenin üst katında çıtır ekmek ile kaymaklı yoğurt yerdi. (Feto ile el ele verip ülkenin eğitim pazarını yemek de varmış meğer, bilemiyorduk tabii..En kötüsünden “kandırıldık” der geçerdik.)

 

Pasaportlar çıktı, Franklar alındı ve seyahate hazırdık artık. Henüz minik kategorisinde olduğumuzdan yanımıza ebeveynlerimizden birini alma hakkımız vardı. Suat elbette babasını getirdi. Vedat amca satranç sevdalısı bir amatördü; ama oğlunun ülkesinin ilk Büyük Ustası (GM) olmasını hayal ediyordu. Ben annemi getirdim. Nasılsa benim açımdan bu beleş bir turistik seyahatti. Üçyüziki sefer sayılı uçuşla Kapıkule’den vira Bismillah dedik. Otobüsün bagaj kısmı komple mazot tankıydı. Biz valizleri nereye koyacağız diye sorduğumuzdaysa, şöför “demirperde ülkelerinde pek durmasak daha iyi” diye mırıldandı. Gulag Takım Adaları’nı henüz okumamıştım. Anlam veremedim.

 

Az gittik uz gittik, Bulgaristan’daki binalara ve içinden geçtiğimiz insan manzaralarına bakınca komunizmin son derece ‘commun’ bir şey olduğunu gözlemledik. Sonraki yıllarda Moskova’dan Taşkent’e kadar bina konumları, oda düzenleri, sokak lambaları vb her şeyin tek tip olduğunu gördüm. Ama sistemin hakkını da vermek lazım zira beşyüz nüfuslu köylerde hayvan hastanesi, müzik okulu ya da birinci sınıf lokantada çatal bıçak kullanmasını bilen insnlar da gördüm. Yürüyen merdivenlerde ya da Opera vestiyer sırasında kitap okuyan yüzlerce insan da gördüm. Neyse, koyunlarımıza geri dönersek… Yollar perişan, zangır zungur ilerlemekten, can sıkıntısını suyla katık etmekten çişimiz geldi haliylen…

 

Şöföre ihtiyaç molası dediğimizde hoşnutsuzlukla başını iki yana salladı…Leva’nız var mı gençler dedi…O da ne ola ki bizde frank var dedik. Mola için durduğumuzda tuvaletlere depar atanda bıyıklı teyzeleri görünce şöförün tecrübesine hak verdik. Leva yoksa tuvalet le vallah diyen babuşkaları Af3’e işeyeceğim tehditim dize getirdi ve Jivkov’a limonata ısmarlama fırsatını yakaladık.

 

Oradan Tito’nun Yugoslavya’sına geçtik. Orası daha Avrupai olsa da sonuçta SSCB perdesi altındaydı. Ama bizim şöförün pili bitmişti. Gece yarısı kör karanlıkta Ljubnjana’da bir otele kendimizi attık. Sabah perdeyi açınca gördüğüm manzara karşısında nutkum tutuldu. Bembeyaz kar çam ağaçlarını süslemiş fonda başı dumanlı bir dağ, bazı ev duvarlarında gördüğümüz Heidi manzaralarından birini sunuyordu.

 

İsviçre’ye geçer geçmez manzara bir yüzyıl ileri atladı. Sonra İtalya’da yine Akdeniz kimliğimizi yakaladık. İtalyan Lireti bol sıfırlarla resmen sürünüyordu. Haa, bu arada geçtiğimiz ülkelerin hiçbirisi bizden vize istemiyordu. Sonra tüm o ülkeler AB trenine binip yanımızdan geçip gittiler. Bizler de onlarca yıl Demirel-Ecevit, Çiller-Mesut ardından Özal ve Tayyip kumpanyasında kumpasa gelip o trene o canlı gibi bakıp durduk. Ne yazık ki artık o günleri bile mumla arıyoruz. Son elli yıl ülkemizi yönetenlere hanginiz şirketinde müdürlük verir? Başka sorum yok…

 

Nihayet Paris’i teğet geçip kuzeydeki Rouen’e vardık. Öyle soğuktu ki dolgularım zonklamaya başlamıştı. Turnuvanın yapılacağı yerde hummalı bir çalışma sürüyordu. Masalar ve saatler kurulurken bazıları çoktan bayrakları 5dk ayarlayıp yıldırım partilerine başlamıştı. Yaş ortalaması onbeş altıydı; ama normal davranış görmek mucize gibiydi. Kimi tiklerini bir eliyle dizginlemeye çalışırken, diğer eliyle hamle kağıdını dolduruyordu. Kimi kendi kendine konuşuyor, jestler yapıyordu. Kimi guguk kuşu misali bakıyordu…Dehşete düştüm. Tadında bırakmak lazım, dönüşte satranç defterini kapatıyorum dedim. Gerçi bu kararımda önüne gelenin beni masada madara etmesinin de biraz rolü olmadı değil.

 

Satranç şansa yer olmayan bir strateji oyunudur. Esasında üç temel taş hareketi üzerine yetenekleri belirlenmiş altı figürün 8×8 kare düzeninde pozisyon alma ve rakip Şahı almak esasına dayanır. Fakat muazzam olasılıklar nedeniyle (Shannon sayısı diye aratınız) birkaç hamle sonrasını bile zihninizde canlandırabilmek için matrix’in içine girebilmeniz gerekir. Bu da aklı selim insanın yapacağı iş değildir. Beni heyecanlandıran ise taşların puan değerleri ve ruhsuz katı açılış sekansları yerine pozisyon avantajı üzerine kurgulanmış, mıçarım teorinize şeklindeki Fischer karakteridir. Spassky ile ünvan maçının her biri başlı başına kitap olur. Fakat şahikası 1972 deki Game 6’dir. Şeytani bir zeka ile altıların buluşması gayet doğaldır. Belki de Fischer CA’ya da Route 66’den gelmiştir.

 

Giriş kısmını biraz uzattım ve kişiselleştirdim; ama gelişme ve sonuç için satrancın bendeki yansıması açısından önemli olduğunu düşünüyorum. Hem web master Burak da belli satır sayısını geçmeyince tayın vermiyor.

 

Neyse, ben beleş Fransa seyahati sonrası satranç hayatımı noktaladım. Diğer iki masa da benzer şekilde bu büyülü dünyadan uzaklaştılar. Yola bir tek Suat devam etti. 1972 de başladığı satranç hayatında son derece hızlı sayılabilecek 22 yıllık sürede?! Grand Master seviyesine yükseldi. Türkiye’nin ilk GM olma onuruna erişti. Onun açtığı yolda bir sonraki Türk GM için on yıldan fazla beklemek gerekti.  1996’da Pekin’de GM seviyesindeki bir turnuvada yenilgi almadan birinci oldu. Olayı biografiye çevirmeye gerek yok. Merak eden yüz sıfırlı arama motoruna sorar…

 

90’lı yılların sonlarında yapamayanların yönettiği bir ülkede, siyasi otorite ile papaz oldu. Böylesi yoğun zihinsel aktivite gerektiren ve insanın gecesini gündüzüne katıp altmış dört karede altmış dört milyon olasılığı beyninde canlandırmaya çalışırken ortaya çıkabilecek ruh ralini zerre kadar tahmin edemeyecek kapasitede insanlar, hasbelkader seçmenlerin teveccüh gösterip belli bir süreliğine ülkeyi yöneten makamlardan birine getirdiği kişiler, “kimse felancadan büyük değildir” safsatalarıyla karşılarındaki büyük ustaya usta birliğinde uzman çavuş muamelesi yaptılar. Eh haliyle o da “size gambit bile değmez” diyerek pılını pırtısını aldı ve Bosna-Hersek’e gitti. Rus GM Ekaterina Pavlonivna ile evlendi. Vadim isminde bir oğulları oldu.

 

Şöyle söyleyeyim…Bosna’da havaalanından herhangi bir taksiye binin ve Surat Atalık’ı tanıyor musun diye sorun… bilemezse taksi parasını bana yollarsınız:) Kadıköy’den az nüfusu olan bir ülkede satranç ligindeki lisanslı sporcu sayısı eminim dudak uçuklatacak orandadır. Milenyum ile birlikte yeniden ülkeye davet edildi. Damat İbrahim misali kendini emniyette hissetsin diye on yıllık kontrat yapıldı. Daha kontratın yarı süresine ulaşamadan yine kovuldu. Mahkemeye gidip haklılığını tescil ettirdi. Tazminat aldı. Şu an Sırp Liginde oynuyor. Rating son 15 yıldır 2550 üzerinde seyrediyor.

 

Binaenalheyn, Dünya’da çok az insana nasib olan GM seviyesinde satranç oynayabilen bir vatandaşımızı basma kalıplarımıza sığdıramadık diye milli takımızda kullanma fırsatını teptik. Saygınlık ya da para deseniz kendisinde gani…zerre kadar TC siyasi makamlarına ihtiyacı yok. Ama genlerimize kazılı o hıyarca vatan sevgisi ve memleket hasreti var ya…işte onu geliş geçmiş tüm hırt politikacılar toplansa da silemiyor. Tarih de varlıklı insanları değil, böyle var olanları yazıyor. Bizimkiler hala hönkürsün: “kimse TC’den büyük değildir” Birisi kendilerinin de bu kapsama girdiğini bildirse ne iyi olur.

Aşağıda Suat’ın son 15 yıllık performansına dair grafikler var. Göreceğiniz gibi bir satranç nüyük ustası çok zor yetişiyor; ama Allah ömür verdikçe de gelişip ışık saçıyor. O nedenle tarihin bize bağışladığı böyle talihlere biraz daha özen göstersek fena olmaz mıydı?
 Fide Id 14401487
 USCF Id 12655112
Title Grand Master
Federation Turkey
FIDE Elo 2537
Highest 2632 (April 2006)
Live Rating 2545
URS Rating 2509
Born  10.Oct.1964 (in Istanbul)
 Ranking: World #512, Europe #394, Turkey #6

 

Geçen hafta Sırp liginde bir başka GM Milos Pavloviç’i (2447) yendiği maç aşağıdadır. İnşallah kendisine sağlıklı uzun bir ömür nasib olur da bizler de başarılı oyunlarını keyifle izler, neyi neden yaptığını anlamaya beyhude çabalarız.

 

  1. d4 Nf6 2. c4 e6 3. Nc3 c5 4. d5 exd5 5. cxd5 d6 6. e4 g6 7. Bf4 a6 8. a4 Bg7 9. Be2 O-O 10. Nf3 Bg4 11. Nd2 Bxe2 12. Qxe2 Nh5 13. Be3 Nd7 14. g4 Nhf6 15. O-O Qe7 16. a5 Ne8 17. f4 f5 18. Rae1 Nc7 19. exf5 gxf5 20. Qg2 Rae8 21. gxf5 Kh8 22. Bf2 Qf7 23. Nde4 Rg8 24. Ng5 Qxf5 25. Qh3 Rgf8 26. Qxf5 Rxf5 27. Rxe8+ Nxe8 28. Re1 Ndf6 29. Bg3 h6 30. Nf3 Nc7 31. Nh4 Rh5 32. Re7 Ncxd5 33. Rxb7 Nb4 34. f5 Kg8 35. Ng6 Nfd5 36. Rb8+ Kf7 37. Rb7+ Kg8 38. Rb8+ Kf7 39. Nh8+ Kf6 40. Ne4+ Kxf5 41. Nxd6+ Kg4 42. Nc4 Bd4+ 43. Kf1 Kf3 44. Rf8+ Ke4 45. Ke2 Nf6 46. Nf7 Kd5 47. Nfd6 Ne4 48. Nb6+ 1-0

 

Gerçi benim top 3 listemde şunlar yer alıyor; ama daha gencecik bir GM’dan bahsediyoruz. Kimbilir ne cevherler yumurtlayacak daha…

 

*** Suat Atalik vs Gyula Sax

“Sax and Violence” (game of the day Dec-02-2015)

Maroczy mem (1997), Szeged HUN, rd 3, Nov-14

Nimzo-Indian Defense: Classical. Noa Variation San Remo Variation

  1. d4 Nf6 2. c4 e6 3. Nc3 Bb4 4. Qc2 d5 5. a3 Bc3 6. Qc3 Ne4 7. Qc2 Nc6 8. e3 e59. cd5 Qd5 10. Bc4 Qa5 11. b4 Nb4 12. Qe4 Nc2 13. Ke2 Qe1 14. Kf3 Na115. Bb2 O-O 16. Kg3 Kh8 17. de5 Be6 18. Nf3 Qh1 19. Ng5 g6 20. Nf7 Rf721. Be6 Rg7 22. Bf7 Rf7 23. e6 Kg8 24. Qd4 Kf8 25. ef7 Kf7 26. Qd7

 

*** Zurab Sturua vs Suat Atalik

Bled Olympiad (2002), Bled SLO, rd 9, Nov-04

Slav Defense: Chameleon Variation. Advance System

  1. Nf3 d5 2. d4 Nf6 3. c4 c6 4. Nc3 a6 5. c5 Nbd7 6. Bf4 Nh5 7. Be5 Ne5 8. de5Nf4 9. Qd2 Ng6 10. e4 e6 11. Na4 Bd7 12. Bd3 Qc7 13. Qc3 Nf4 14. O-O de4

 

*** Florian Handke vs Suat Atalik

16th open (2000), Cappelle La Grande FRA, rd 7

King’s Indian Defense: Orthodox Variation. Donner Defense

  1. d4 Nf6 2. c4 g6 3. Nc3 Bg7 4. e4 d6 5. Nf3 O-O 6. Be2 c6 7. O-O e5 8. Be3 ed49. Nd4 Re8 10. f3 d5 11. cd5 Nd5 12. Nd5 cd5 13. Rc1 a6 14. Qb3 de4 15. fe4 Rf816. Rf7 Rf7 17. Rf1 Bf6 18. e5Kg7 19. Ne6 Be6 20. Qe6 Nd7 21. ef6 Nf6 22. Bh6Kh6 23. Qf7 Qd4 24. Kh1 Re8 25. Bc4 Rc8 26. b3 b5 27. Bb5 ab5 28. Rf6 Qf6

soldan sağa Attila Şaylan-Gürkan Çelikkol-Suat Atalık-Murat Dedoğlu-Vedat Atalık

Yazarın diğer yazıları için tıklayın

mail: attila.sayan@abcspor.com

Son Haberler

EUROLEAGUE’İN YENİ YÜZÜ, YÜKSELEN DEĞERİ PARİS BASKETBOL

Geçen sezonun EuroCup şampiyonu Paris Basketbol, ilk Euroleague sezonunda ne yapacak herkesce soru işareti idi. T.J. Shorts gibi çok kısa...

Benzer Konular