https://abcspor.com/wp-content/uploads/2020/11/ataturk.jpg

BURHAN SARGIN ( CANAVAR)

Okunması Gerekenler

ERSIN RESIMsag1Ben resimde görülen golü izledim. O yıl yaşım henüz küçük (13) olduğundan İnönü Stadı’na yalnız ya da yaşıtlarımla gitmeme izin yok. Maçların bir bölümü Fenerbahçe Stadı’nda. Oraya izin var.

1952-53 futbol sezonu. Fenerbahçe ilk maçlarda fırtına gibi. Lig fikstürüne göre büyüklerle (Beşiktaş, Vefa ve Galatasaray) son haftalarda oynayacak. İlk maçlarda bol gollü galibiyetler alınıyor. Gollerin çoğunu da Burhan atıyor.

sag2O günlerde sinemalarda bir Türk filmi gösterimde: “Ankara Canavarı”. Bir casusluk filmi bu. Tribünler bu sıfatı Burhan’a uygun görüyor ve Burhan “Ankara Canavarı” diye anılmaya başlıyor. Zamanla Ankara sözcüğü düşüyor ve Burhan “Canavar Burhan” olarak Türk futbol literatürüne geçiyor.

Bir kaç yıl öncesine dönelim. Süreyya Paşa’nın takımı Adalet oyuncularımıza kancayı takmış. Erol Keskin, Selahattin Torkal, Samim Var, Hilmi Ardağ, Mehmet Ali Has Adalet’e geçmişler. Adalet gelen oyunculara hem transfer ücreti ödüyor hem de mensucat fabrikasında bir tezgah armağan ediyor.

Cihat Arman, Erdal Kocaçimen futbolu bırakmışlar. Lefter de İtalya’ya gitmiş.

Bir takım basın sürekli dalga geçiyor:

“Fenerbahçe artık bitmiştir, seneye ikinci kümeye!”

Yöneticiler arayış içindeler, yeni bir takım yaratmak istiyorlar.

Mehmet Ali yaptığına pişman olup geri geliyor.

Rota Ankara’ya çevriliyor. Hacettepe’den Burhan Sargın, Akgün Kaçmaz, İlhan Bartu; Ankaragücü’nden Abdullah Matay, Orhan Çakmak ve Karagücü’nden Selahattin Ünlü transfer ediliyor. Bu futbolcular İstanbul’da tanınmıyor, bir tek Burhan’ın Hacettepe’de çok gol attığı söylentileri ortalıkta dolaşıyor. Hazırlık maçlarında başarılı oyunlar sergileyen ortahaf (günümüzde stoper) İlhan İstanbul’a alışamıyor ve Ankara’ya dönüyor.

O yıl bu yeni kurulan takım görevini yapıyor, Bir takım basının arzuladığı gibi ikinci kümeye düşmüyor. İkinci ya da üçüncü oluyor.

Yeni sezonda tümünü Fenerbahçe’nin kazandığı ilk maçlardan sonra sıra İnönü Stadındaki karşılaşmalara geliyor.

İlk maçta  Fenerbahçe Burhan’ın iki ve Küçük Fikret’in bir golü ile Beşiktaş’ı 3-1 yeniyor. Beşiktaş’ın golü Süleyman Saba’dan.

Ertesi hafta Vefa maçı var. Babam Ankara’dan gelmiş. “Baba, beni maça götür!” diye yalvarınca kıramadı. Sabah erkenden İnönü Stadı’na yollandık.

Stad yükünü almış. Upuzun kuyrukta uzunca süre bekledikten sonra eski açığa girebildik. Yeni açığın yapılmasına on yıl kadar var. Onun yerinde gazhane tesisleri ile oldukça kalın bir taş duvar yükseliyor.

Biz eski açıkta en son skorbordun yerleştirildiği balkon gibi yere tıkıştık kaldık. Önümüzde omuzlardan bir duvar, bir şey görmemiz olanaksız. Babam portakal sandığı satan bir uyanıktan iki buçuk lira verip iki adet sandık satın aldı. Onun üzerine çıkınca sahayı kolayca görür olduk.

Bir hafta önce Beşiktaş’ın tozunu atan Fenerbahçe Vefa’yı da silkeliyor. İlk yarıda önce Burhan’ın yazının başındaki fotoğrafta gördüğümüz golü geldi, ardından da Feridun, golleri ikiledi, 2-0 öne geçtik. Şanslıymışız, goller bizim taraftaki kaleye atıldı.

İkinci yarı başka gol atamadık. Takımımız yaptığı sekiz maçı da kazanarak, hiç puan yitirmeden birinci sıraya oturdu.

O sezon ikinci yarıda da başarılı olduk. Hiç yenilmedik. Adalet ve Beşiktaş maçları berabere sonuçlandı. Galatasaray maçına şampiyon olarak çıktık. Maçtan önce İnönü stadında tur attık. Galatasaray’ı Niyazi Tamakan’ın attığı gol ile 1-0 yendik. Bu Niyazi’nin A takımımızda oynadığı ilk maçtı.
yit

Burhan oturanlardan soldan ikinci                   upŞampiyonlar GS maçı öncesi turda

Canavar Burhan o sezon lig maçlarında 16 gol attı. Son maçta Galatasaray’a attığı gol ofsayt gerekçesiyle sayılmadı.

Beşiktaş’ın Beyoğlu Spor ile oynayıp 9-0 kazandığı son maçta santrfor Şevket Yorulmaz ikisi penaltıdan tam üç gol attı ve 17 gol ile gol krallığı tahtına oturdu.

Pazartesi günkü gazetelerin birinin spor sayfasında “Gol Krallığı ve Makas” başlıklı yazıda Burhan’ın golünü attığı belirtiliyor, ancak hakemin bu golü saymayarak Burhan’ın makasa getirildiği savunuluyordu.

Yazı şöyle bitiyordu: “Burhan zaten şampiyon olan bir takımın penaltısız 16 golünü söke söke atmakla görevini yapmış bulunmaktadır. Varsın başkaları şaibeli penaltılarla kazanılan goller sonucu elde edilen krallıkla teselli bulsunlar.”

1952-53 “İstanbul Profesyonel Lig Şampiyonası’nda Canavar’ın gollerini zevkle ve gururla izlemek mutluluğuna erişmiş oldum.

1954 – 1955 sezonunda Beşiktaş ile oynadığımız iki lig maçın birincisinde çevremde tanıdık bir yüz anımsamıyorum. Demek ki bir başıma gitmişim.

İlk yarıda Coşkun Taş’ın kalemizde bir golü var. Golden sonra kalecimiz Selahattin plonjon yapıp yere düştüğü pozisyonda bir süre kımıldamadan kaldı.

Devreyi 0-1 geride kapadık. Devre arasında Beşiktaş taraftarları tribünlerinde hazırladıkları ve üzerine sarı lacivert bayrak iliştirdikleri bir tabut maketini kapalı tribünün üst tarafının parapeti üzerinde “Fenerin ruhuna el fatiha!” diyerek gezdirmeye başladılar. Düşünebiliyor musunuz? Adamlar tribünümüz önünden tabut geçiriyorlar, otuz cm yakınlarında taraftarlarımız var. Biri dokunsa alt kata düşecekler. Zaten iki grup izleyici arasında tampon bölge bile yok. Yan yana, kardeş kardeş oturuyorlar. Bugün olsa cinayet çıkar.

Fenerliler tabut taşıyıcılarıma “Bunun ikinci yarısı da var!” diyorlar. Tek tepki bu. Tabut 15 dakika boyunca gezdirildi durdu. İkinci devrenin hemen başında Burhan’ın kale sahası çizgilerinin birleştiği sol noktadan dönerek attığı sol vole beraberliği sağladı ve maçın sonucunu ilan etti.

İkinci devredeki Beşiktaş maçını izlemedim. Sanırım benim Ankara’da olduğum bir döneme denk geldi. Maçın yine 1-1 bittiğini, golümüzü yine Burhan’ın attığını anımsıyorum.

O sezon lig maçlarının ardından “Atatürk Kupası” adında bir turnuva yapıldı. Fenerbahçe, Galatasaray, Beşiktaş ve Adalet’in katıldığı turnuvada Fenerbahçe’nin tüm maçlarını izledim. Galatasaray’a 2-3 yenildik. Başta 0-3 yenik duruma düştükten sonra Basri ve Lefter ile iki gol bulduk ancak üçüncüyü atamadık.

ferAdalet’i Feridun’un otuz metre top sürdükten sonra attığı golle 1-0 yendik. Son maçta Beşiktaş karşısına çıktık. Adalet bize yenilmesine karşın hem Galatasaray’ı hem de Beşiktaş’ı farklı yendiğinden kupayı kazanmış durumda, yani maç bir formalite maçı.

Tribünler çok kalabalık değil, öyle pek erken de gitmemiştim. İddiasız bir maç ya. İlk yarı başlıyor ve Beşiktaş forvetleri ellerini kollarını sallaya sallaya savunmamızın arasından geçip golleri sıralıyorlar. Kim hangi golü atıyor anımsamıyorum ama sanırım Ercan atıyor, Nazmi atıyor, Recep atıyor ve otuz dokuzuncu dakikada skor 0-3 oluveriyor.

Bizim taraftarlar tarihi fark geliyor korkusuyla stadı terk ediyorlar, tribün tenhalaşıyor. Geçmişte bir kez 1-7 yenilmişiz, bizim açık farklı galibiyetlerimizi anımsamıyorum. Onları 7-0 ve 6-2 yenmemize daha yıllar var.

Düşüncelere dalıyorum. “Neler oluyor? Başımıza daha neler gelecek?”  gibilerinden. Devre arası Beşiktaş tribünü de oldukça sakin. Onlar açık farklı galibiyeti kanıksamış durumda, sevinç gösterisi bile yapmıyorlar.

İkinci devrenin akışı bir başka türlü.

Sahneye Beşiktaş belalısı sevgili Canavar çıkıyor. Önce bir gol, ardından bir gol daha ve otuz dokuzuncu dakikada (ilk yarıda 3-0 yenik duruma düştüğümüz dakika) kaydedilen üçüncü gol. Tümünü Burhan atıyor.

Tam maçı alıyoruz diye düşünürken Recep Beşiktaş’a bir gol daha kazandırmaz mı? İşte bu olmadı, tam üç golün altından kalk, beraberliği yakala, son dakikalarda dördüncü golü filelerinde gör.

Bu maçı yitirmeyeceğiz. Son saniyelerde Küçük Fikret dördüncü golümüzü atacak, beraberliği kurtaracak.

“Oh be! Dünya varmış! Tarihi fark yemekten korkarken nerelere ulaştık?”

Böylece Canavar bir sezonda Beşiktaş’a beş gol birden atıyor.

Burhan bir söyleşide çocukluğunda siyah beyazlılara sempatisi olduğunu söyleyecek, iyi ki sempatisi varmış, bir de olmasaydı?

Burhan’ın milli takımımıza da kazandırdığı oldukça önemli golleri var.

1954 Dünya Kupası grup eleme maçlarında rakibimiz bir önceki finallerde “Dünya Dördüncülüğü” nü kazanmış İspanya oldu.

Karşılıklı iki maç yapacaktık. Daha fazla puan alacak takım İsviçre’deki final grubu maçlarında oynamaya hak kazanacaktı ancak averaj yoktu, iki maç sonunda puanlar eşit olduğunda tarafsız bir ülkede üçüncü maç oynanacaktı.

Kamuoyu ve otoriteler umutsuzdu. İ

lk maç 1954 yılının Ocak ayında Madrid’de oynandı. İlk yarı çok kötü oynamadık,  1-1 sonuçlanan bu devrede golümüzü Recep Adanır attı, ancak ikinci yarıda İspanyollar karşısında tutunamadık, üst üste üç gol birden yedik ve maçı 1-4 yitirdik.

İkinci maç 14 Mart 1954 de İstanbul’da oynandı.

Maç öncesi son gece heyecandan neredeyse uyuyamadım. Bir an önce sabah olsun, bir an önce maça gideyim istiyordum. Gözlerim kapandığında ise karabasanlar görüyordum. İspanyollar otuz kişi ile, kırk kişi ile kalemize iniyorlar, tonlarca gol atıyorlar, maçı 50-0 gibi korkunç skorlarla kazanıyorlardı.

Stadyuma çok erken gittim, kapılar saat 8.00 gibi açıldı. 9.00 gibi kapalı tribüne girebildim. Kapılar da az sonra kapandı zaten. Zar zor, tıklım tıkış bir sıraya ilişebildim.

İspanyollar kendilerinden emin, “Nasıl olsa en azından bir beraberlik alır final turlarına çıkarız!” diye düşündüklerinden final turlarının oynanacağı İsviçre’de otellerde yerlerini ayırtmışlar. Ünlü sol açıkları ve kaptanları Gainza’yı İstanbul’a getirmeye gerek görmemişler.

Gözüm ara sıra skor tabelasındaki 0-0 a takılıyor. “Bu kadar eziyet çektik, yenilmesek, maç bittiğinde de böyle gösterse keşke!” diye düşlüyorum.

İspanyollar sahaya çıktıklarında oldukça alkış topladılar. O zamanlar İstanbul seyircisi yabancı karşıt takımı yuhalamaz, üstelik gol attıklarında alkışlardı.

Maç bu atmosferde başladı. Tüm tribünler ayakta.

Bizim on birimiz şöyle kurulmuş: Turgay Şeren (GS-kaptan) – Rıdvan Bolatlı (Karagücü), Basri Dirimlili (FB) – Mustafa Ertan (Karagücü), Çetin Zeybek (Kasımpaşa), Rober Eryol (GS) – Lefter Küçükandoniadis (FB), Suat Mamat (GS), Feridun Bugeker (FB), Burhan Sargın (FB), Coşkun Taş (BJK).

oooTürk ve İspanyol milli takımları, hakemler, Vali Fahrettin Kerim Gökay ve federasyon temsilcileri maç öncesi seremonide. Burhan soldan yedinci,

Kötü oynamıyoruz. Basri sağaçıkları Miguel’e, Çetin santrforları Macar asıllı Kubala’ya yapışmışlar. Feridun her topa koşuyor ve ortahafları Biosca’ya çok iyi hücum pres yapıyor, bu yüzden iyi oyun kuramıyorlar. (Yani Hakan Şükür’dan elli yıl önce de hücum pres yapan vardı.)

Dakika 14. Lefter ileri kaçan Suat’a pas atıyor. Suat, Burhan’a aşırmak istiyor. Biosca araya giriyor ama topa tam vuramıyor, seken top falso alarak penaltı yuvarlığının bir iki metre gerisinde bulunan Burhan’a doğru geliyor. Canavar topun gelişine nefis bir sol vole patlatıyor. Şut çok sert ve de hızlı, kaleci Carmelo’nun yapabileceği bir şey yok, yalnızca sarsılan ağları görebiliyoruz. İnanılmaz güzellikteki bu gol bizi 1-0 öne geçiriyor.

Yıllar sonra bir söyleşide Burhan Sargın bu gol için şöyle diyecek. “Top önüme geldiğinde yaradana sığınıp bir sol vole patlattım, ne ben, ne kaleci, ne diğer futbolcular ve ne de seyirciler topu göremediler!”

İkinci yarı çok bunaldık. İspanyollar sürekli bastırıyorlar. Vakit bir türlü geçmiyor.  Bu yarıdan kalemiz önünde cirit atan İspanyol forvetleri, Turgay’ın bir iki kurtarışı, bir de Lefter’in yan direği sıyıran frikiği belleğime takılmış.

Son on dakikası ıslıklar ve çığlıklar içinde geçen maç bitiyor ve mağrur İspanyolları yeniyoruz.

Hakemin bitiş düdüğü ile birlikte tribünlerdeki tüm davulcular ve zurnacılar sahaya dalıyor ve binlerce kişi halay çekiyor.

Dönüşte Kadıköy’e giden dolmuş motorunda, denizin ancak 30 cm berisinde ayakta durabiliyorum. Kenarda hiç bir bariyer yok. En ufak sarsıntıda denizdeyim. Başım dönmesin diye havalara bakıyorum. İspanyolları yendik ya, denize düşmem umurumda değil….

Üçüncü maç hemen ilk Çarşamba günü Roma’da oynandı. Bu kez işi sıkı tutan İspanyollar Gainza’yı İtalya’ya getirdiler.

Okulda dersler sürüyor  O yıllar Saint-Joseph Orta II de yatılı öğrenciyim., maçı radyodan dinlemek olası değil. Zaten transistörlü radyolar daha yok.

Öğleden sonraki İlk teneffüse çıktığımızda bir gol yediğimiz ve mağlup oynadığımız söylenirken Feridun’un beraberlik golünü attığı haberi geldi. (Sonradan ilk golümüzü yine Burhan’ın attığını öğreneceğiz).

Teneffüsün ardından girdiğimiz ders sırasında Lise bölümü yönünden bağrışmalar geliyor. Bir biçimde Suat Mamat’ın ikinci golü attığını öğreniyoruz. Kimse ders falan dinlemiyor. Sınıfın içinde bir uğultu yükseliyor, herkes bağıra çağıra tartışıyor. Sınıf hocası ilgiyi toplayabilmek için öğrencileri ayağa kaldırıyor, pencereleri açtırıyor ve bir süre kültürfizik yaptırıyor.

Okul 16.30’da tatil olduğunda İspanyolların beraberliği sağladığını, yarım saat uzatmaya gidildiğini, uzatmada başka gol olmadığını ve maçın 2-2 bittiğini öğreniyoruz. İsviçre’ye kimin gideceği henüz belli değil.

Akşam yemeğinde tanımadığımız biri yemekhanede başımızda oturan ve yemeğini bizlerle birlikte yiyen eğitmenin masasına gelip bir şeyler fısıldıyor. Eğitmen susmamızı sağlamak amacıyla önündeki zilin butonuna basıyor, sessizlikten sonra şöyle diyor: “Maç iki iki bitmiş, ad çekimi yapılmış ve Türkiye finale yükselmiş.”

Gerisi kıyamet. Sarılanlar, öpüşenler, tepinenler, nara atanlar, gözyaşı dökenler. Eğitmen hiç müdahale etmiyor. . Fransız asıllı olmasına karşın onun gözleri de çakmak çakmak.

Yıllar sonra takım kaptanımız Turgay Şeren ad çekimi ve sonrasını şöyle anlatıyor:

“Ben kaptan olarak hakemin yanına gittim, İspanyol kaptan Gainza da geldi. Bir de kenarlarda dolaşan bir çocuk vardı. Adı Franco imiş. Ben ‘Gel bakayım, kurayı sen at’ dedim. İtalyan parasının bir tarafında meyve, diğer tarafında at vardı. Ben meyveyi istedim, meyve geldi. İspanyollar çılgına döndüler, soyunma odalarının camlarını kırdılar, birbirlerine bağırdılar. Bizim odada da sevinç çığlıkları vardı. Franco’yu odamıza getirdik, omuzlara aldık. Kadere bakın ki İspanyolların İsviçre’de ayırttıkları otelde biz kaldık.”

Türkiye Futbol Federasyonu Franco adlı İtalyan çocuğu tüm masrafları karşılayarak takımın maskotu olarak İsviçre’ye götürecek. Ne yazık ki Franco bu kez uğurlu gelmeyecek ve milli takımımız finallerin ilk turunda elenerek yurda geri dönecek.

iii1994 yılında TFF nin ellinci kuruluş yılını kutlamak amacıyla yapılan Türkiye – İspanya milli maçına onur konuğu olarak davet edilen ve 40 yıl önce İspanyolları kupadan eleyen milli takım oyuncuları. Burhan Sargın soldan üçüncü.

FİFA nasıl olsa İspanyollar finallere kalır diyerek bizim eleme grubunun galibini seri başı olarak seçmiş. Bu şu demek: dört takımlık grubumuzda diğer seri başı olan, o yılların Dünyanın en güçlü takımı Macaristan ile oynamayacağız. Seri başı olmayan Federal Almanya ile Güney Kore bizimle ve Macaristan’la iki maç yapacak ve sonunda iki maçlık puan durumuna bakılacak. Fazla puan alan iki ülke bir üst tura çıkacak. Averaj gene yok. İkinci ve üçüncü olacak takımların puanları eşit olduğunda baraj maçı oynanacak.

Grup maçlarının ilk gününde Macaristan Güney Kore’yi 9-0 yendi.

Türkiye maçın 2 inci dakikasında Suat Mamat’ın ilk golü atmasına karşın Federal Almanya’ya 1-4 yenildi.    .

İkinci gün grup maçlarında ise Macaristan Federal Almanya’ya karşı 8-3 gibi inanılmaz bir sonuç aldı. Böylece Macarlar iki maçta toplam 17 gol atarak bir rekora ulaştı.

Türkiye Güney Kore karşısında oldukça başarılı idi. Karşılaşmayı Lefter ve Erol Keskin’in 1, Suat Mamat’ın 2, Burhan’ın 3 golüyle 7-0 kazandık.

Grup baraj maçında bir kez daha Federal Almanya önüne çıktık Çok değişik bir kadroyla oynayan milli takımızda Burhan yer almadı. Çok kötü oynadığımız bu maçı 2-7 gibi bir skorla yitirdik ve kupaya veda ettik. Gollerimizi Mustafa Ertan ile Lefter attı. Lefter’in bu golü Dünya Kupası finallerinde atılan 400cü gol oldu.

Ne kadar ilginçtir ki birinci turda gözümüze kestirdiğimiz Federal Almanya sonraki tüm maçlarını kazanacak ve ilk tur maçında sekiz gol yediği Macaristan’ı final maçında 3-2 yenecek ve 1954 Dünya Kupasının sahibi olacak.

Burhan İspanya’ya attığı iki ve Güney Kore’ye attığı üç gole ek olarak Yugoslavya’ya da iki özel maçta birer gol kaydetti ve milli maçlarda toplam yedi gole ulaştı. Bir gol de ümit milli takımında oynarken Yunanistan’a karşı bir golü var.

Roma kenti Canavar’a bir kez daha uğurlu geldi. 1955 yılında askerlik görevini yaparken seçildiği Ordu Milli Takımı İtalya Ordu Milli Takımını kendi sahasında yenerek şampiyon oldu. İlk yarısını 1-2 geride kapadığımız final maçının ikinci yarısında Burhan bir dakika içinde iki gol atarak durumu 3-2 yaptı. Bu skor Ordu Milli Takımımıza Dünya Kupasını getirdi.

Günümüzde seksen dört yaşında olan ve İstanbul’da yaşayan Sevgili Ankara Canavarı Burhan Sargın’a bundan sonrası için sağlık ve mutluluğunun sürmesini diliyoruz.

tr1
Yazı tümden öz belleğimden yararlanarak yazılmıştır. Fotoğraflar internetten çeşitli kaynaklardan elde edilmiştir. EA

ersin.arisoy@abcspor.com

Son Haberler

QUADRUPLE-DOUBLE, NBA TARİHİNDE SADECE 4 KEZ

NBA'de double-double hemen her maç, triple double'da her sezon onlarca kez gördüğümüz istatistiklerdir. Peki ya quadruple-double ? 350 bine yakın oyuncunun...

Benzer Konular