BEŞİKTAŞ’IN TÜMÖRÜ QUARESMA
Sezon başından bu yana Beşiktaş’ın kendi sahasında oynadığı tüm maçları tribünden izleme imkanım oldu. Zaten 25 yıldır tribünlerde olan, son 15 yılın çoğunu kombine kart sahibi olarak geçirmiş bir taraftarım. Yeni stat açıldığından bu yana da ilk kez bu sezon Beşiktaş’ın taraftarının bu kadar pasif kaldığı, takımını itmekten çok uzak bir görüntü verdiği bir döneme şahit oldum. Ama bu maçta son Galatasaray ve Malmö maçlarından ders almış, takımın elinde kalan tek kulvar olan lig yarışında ‘ya tamam ya devam’ niteliğinde bir maça çıktığının farkına varmış bir taraftar vardı tribünlerde. Maç başlamadan bunu takıma da hissettiren bir atmosfer yarattılar ve bu havayla başladı maça Beşiktaş.
Şenol Güneş UEFA Avrupa Ligi’nden elenmeye malolan tercih hatalarını bu maçta bir nebze düzeltmişti.
O maçta 3 oyuncu yanlış yerde oynarken, bugün Medel daha faydalı olabildiği stopere çekilmiş, Dorukhan en büyük katkıyı verebileceği mevkii olan orta sahaya dönmüştü. Hoca hatalarını tamamen düzeltmişti diyemememin sebebi ise Necip’e gene bir yer açabilmek için girdiği anlamsız çabasıydı! Hocanın garip bir forma adaleti anlayışı var, kimin daha faydalı olabileceğine değil, kimin daha kıdemli olduğuna ve sırasının gelip gelmediğine bakıyor! Necip önceki dönemlerde az forma şansı bulabiliyordu ya, şimdi kadro çeşitli sebeplerden daralınca ilk şansı ona vermek şart Şenol hocaya göre! Necip kendi mevkiisi dışında, alışık olmadığı bir yerde mi oynuyor? Hiç önemli değil!
Hani Gökhan Gönül hiç oynayamayacak durumda olsa sağ bek için başka çaresi kalmamıştı diyeceğiz belki (ki bana göre o durumda bile sağ bekte Necip yerine Medel oynayıp stopere Fatih koyulabilirdi) ama gördük ki Gökhan devre arası oyuna girdi ve hiç sakatmış gibi değildi, gayet iyi oynadı. Madem oynayabilecek durumdaydı, neden Necip ile başlandı? Defansın hiçbir bölgesinde fayda veremeyen, saatli bomba gibi oynayan bu adam ile başlamanın pahalıya mal olacağı hiç düşünülmedi mi? Belli ki düşünülmemiş, nitekim Trabzonspor’un ilk yarıdaki tüm tehlikeli atakları Beşiktaş’ın sol kanadından arka direğe (yani Necip’in bölgesine) yapılan ortalarla geldi. Bunların birinde Karius kurtardı, birinde Atiba son anda araya girdi, üçüncüsünde ise Medel’in boyunu aşan topta Necip yine yine ve yine olması gereken yerde olmayınca Rodallega bomboş pozisyonda affetmedi.
Bunun dışında ilk yarıda Beşiktaş’ın tümörü demekten daha iyi tanımlayamadığım Quaresma her zamanki çizgiye yapışıp her topu isteyen, alamadığında çemkiren, aldığı topları tamamen ezbere içeri bakmadan mutlaka yüksekten ortalayan, takımın oyununu baltalayan şımarık oyun tarzıyla Beşiktaş’ın el freni olmaya devam etti. Bir futbolcunun yeteneği olup da beyni olmayınca sonuç bu oluyor işte. Şahsen artık tahammül edemiyorum bu adama!
Şenol hoca devre arasında takımdaki en büyük iki baş belasını oyundan çıkartıp Caner ile Gökhan Gönül’ü soktu ve Beşiktaş o dakikadan itibaren futbol oynamaya başladı. (Zaten Malmö maçında da Quaresma atıldıktan sonra pozisyonlar bulunabilmeye başlanmıştı!) Hızlı başlanan ve Güven ile bir gol fırsatı kaçırılan ikinci yarının ikinci dakikasında yenen gol ise tam bir komediydi! Adriano’nun taç atışında Ljajic’in uyuması, Trabzonlu hücumcuların akıllıca ceza sahasına dalması ve yapılan son vuruşta Karius’un çıkarabileceği bir topta çaresiz kalmasıyla fark 2’ye çıkmış oldu. Trabzonspor iyi bir futbol oynamakla beraber daha 47. dakikada 2 farklı üstünlüğü geçirecek kadar da oyunu domine etmiyordu açıkçası. Ama Beşiktaş tam da tahmin ettiğimiz gibi son haftalarda alıştığı türden bireysel top kayıplarıyla bu gollerin önünü açtı.
Yine de pes etmedi Kartallar ve birkaç dakika sonra fark bire indi. Bu dakikalarda Trabzonspor’lular yarı sahasına hapsoldu, üst üste goller kaçtı. Özellikle Ljajic’in yenilen goldeki hatasından sonra çok net bir pozisyonu da harcaması hayal kırıklığı yarattı. Yıldızı olabileceği bir maçta çok sayıda top kaybı yaptı. Yine de Beşiktaş’ın onun oyun liderliğine ihtiyacı olduğunu ve bunda ısrar edilmesi gerektiğini düşünüyorum.
Bu baskının sonunda Beşiktaş Dorukhan ile beraberlik golünü de buldu, ama golün bir öncesi pozisyondaki ofsaytın VAR sistemiyle iptali hem Beşiktaş’ı hem tribünleri psikolojik olarak çökertti. Bu gol ofsayt olmasa muhtemen o havayla maçı da kazanabilirdi Beşiktaş. Yine de pes edilmemesi, üst üste kaçan birkaç pozisyonun ardından uzatma dakikalarında en azından hak edilmiş olan 1 puanın koparılması teselli oldu. Normal şartlarda Beşiktaş kazanabilse, oynadıkları futbol nedeniyle Trabzonspor’a yazık olduğunu söyleyebilirdim. Ama özellikle son yarım saatte o kadar çok yerde yatarak zaman geçirdi ki Bordo-Mavililer, iyi oyunlarına kendileri gölge düşürdü. 16/17 sezonda yine bu statta oynanan bir maçta Galatasaray’ın kırmış olduğu lig maçlarındaki zaman geçirme rekorunu (13 dakika) kırmış olabileceklerinden şüpheleniyorum doğrusu! Halbuki hiç gerek yoktu bunlara, dürüstçe ayakta kalıp ilk yarıdaki pozitif futbollarını sürdürseler hem maçın zevkini, hem de 3. golü bulup kazanma şanslarını arttırmış olurlardı.
Dorukhan son haftalarda olduğu gibi yine takımın uzak ara en iyisiydi. Onu nasıl anlatsam hakkını verebilirim bilemiyorum, gerçekten uzun zamandır hiçbir oyuncu onun kadar heyecanlandırmamıştı beni. Şenol Güneş’in mecbur kalıp oynattığı 13. haftaya kadar bir kez bile şans vermediği bu oyuncuyu idmanlarda nasıl olup da keşfemediği sorusu takılıyor akıllara doğal olarak. Bu noktada az önce bahsettiğim garip forma adaletinden başka bir açıklama gelmiyor aklıma!
Ön liberoda sezon başından bugüne kadar formsuz Tolgay ile Oğuzhan, bazen iyi bazen formsuz olan Atiba, zaman zaman Medel, Necip, hatta Adriano bile şans bulurken Dorukhan ise 3 hafta öncesine kadar hiç oynatılmadı. Acaba oynasaydı şu an Beşiktaş’ın birkaç puan fazlası olabilir miydi, yorumunu size bırakıyorum. Aynı şekilde forvette Larin, Love ve Mustafa’ya verilen fırsatlar Güven’e daha erken verilse Beşiktaş bundan kazançlı mı çıkardı, zararlı mı? Maalesef Şenol Güneş eskiye göre kadro adaleti konusunda son derece formsuz. Takımdaki düşüşte en son sorumlunun hoca olduğunu savundum hep, bu fikrimin de arkasındayım, ancak bu hocanın da kendini toparlaması gerektiği gerçeğinin üzerini örtmemeli.
Beşiktaş defalarca ayağına gelen lidere yaklaşma fırsatını bir kez daha kullanamayarak şampiyonluk yarışında yara almış oldu. Önümüzdeki hafta oynanacak çok zorlu Kasımpaşa maçı da kazanılamadığı takdirde şampiyonluk ümitleri oldukça zayıflayacaktır. Ama şampiyonluk yarışını bir kenara bırakacak olursak, Beşiktaş’ın önümüzdeki sezonlarda geleceğinin nasıl olacağı biraz da önümüzdeki 1,5 aylık sürecin nasıl geçirileceğine bağlı. Yazının başlığında yer verdiğim, aslında adını bile anmak istemediğim kangrenden kurtulmak bu yolda atılacak ilk adım olmalı. Pepe ile yollar ayrıldı, Babel için de aynı şeyler konuşuluyor, ancak onun yerinin doldurulması bu mali şartlarda çok zor. Babel ile bir şekilde anlaşılıp takımda tutulmazsa çok yakın zamanda büyük pişmanlık yaşanacağını rahatlıkla iddia edebilirim. Gitmesi gereken kendini bu takımın dokunulmaz reisi zanneden sağ kanattaki şaklabandır, Babel değil.
Bununla birlikte sahaya karakter koyabilecek deneyimli bir santrafor ve Dorukhan kalitesinde bir sağ bek ile orta saha transferinin yapılması, şampiyonluk gelmese bile gelecek sezonda Beşiktaş için parlak günlerin habercisi olacaktır…
Yazarın diğer yazıları için tıklayın
mail: olcay.nurlu@abcspor.com
twitter: @olcynrlu