Belediyeler Kanunu’na göre belde sakinlerinin spor yapmalarına imkan sağlamak belediyelerin asli görevlerinden biri. Bugün futbol, basketbol, voleybol gibi pek çok branşın profesyonel seviyede belediye temsilcileri var. Bu durumun kanunla izah edilmesi mümkün değil. Aslolan siyasetin sporda daimi belirleyici güç olmasının sağlanması. Belediye başkanları spor klüplerinin başkanlığını yapamıyor ama yardımcısı yapabiliyor; ha biri ha öteki, fark yok.
Belediye takımlarındaki harcamaları kim denetliyor, transfer paraları kimin cebinden çıkıyor, bu klüplerin borçluluk durumları nedir gibi cevaplanması gereken pek çok soru var. Kanunun verdiği görev ve yetkilerin arkasına sığınırken örneğin profesyonel liglerde yabancı oyuncular oynatmanın nasıl bir açıklaması olabilir ki? Ya da oyuncuların belediyelerin kendi hinterlandından değil de başka coğrafi bölgelerin takımlarından transferinin o belediyeye oy verenlere nasıl bir hizmet götürdüğünün cevabı var mı?
Belediye klüplerinin profesyonel liglerde yer almasını engelleyecek bir düzenleme getirilemez mi? Yabancı sporcu bulundurmaları yasaklanamaz mı? Harcamaları daha şeffaf ve farklı bir düzene sokulamaz mı? Varsın profesyonel liglerde rekabet edemesinler, zaten görevleri ve amaçları bu değil ki, olmamalı.
Federasyon seçimlerinde onlarca delege ile temsil edilen siyasetin spora karışmamasını beklemek saflık ötesi. Ortalıkta sporun dizaynı için yapılan kirli anlaşmaların, her türlü kumpasın, operasyonun deşifre edildiği ses kayıtları dolaşırken asli görevi siyaset olanların ülke sporu söz konusu olunca bu kimliklerini bir tarafa bırakacaklarını ummak da keza aynı.
Yaşı yetenler dönemin Başbakanı Tansu Çiller’in dönemin popüler futbolcusu, şimdinin siyasetçisi Hakan Şükür’e kız istemeye gittiğini hatırlar. Ya da Mesut Yılmaz, Haluk Ulusoy, Mehmet Ağar’lı dönemleri, Diyarbakırspor üzerinden yürütülen siyaseti, Dünya Kupası’na federasyon tarafından bilabedel maaile gönderilen siyasetçileri hatırlamak için biraz internette dolaşmak yeterli.
Yakın dönemde Fenerbahçe üzerinde dönen oyunlar ayyuka çıktı. Ulusoylar, Ağarlar, Çillerler, Yılmazlar belki artık yoklar sahnede ama Trabzonun kupayı alması için ince ince çalışıyoruz diyen bakanlar, çeşitli vesilelerle siyaset üzerinden klüplere sağlanan imtiyazlar, örtülü ödenekten klüplere ödenen paralar, hediye edilen HES’ler, beleş stadlar hala futbol gerçeğimiz olarak devam ediyor.
Sponsorluğuyla, isim haklarıyla, takımlarıyla, kurumlarıyla herşeyi devlet olan spordan siyaset elini çeksin öyle mi? Siyaset sporun her alanında yazar, yönetmen, aktör, ışıkçı, kostümcü olsun ama stadlarda siyasi slogan atılmasın(!). Bu kadar birbiriyle bütünleşmiş haldeyken birbirlerinden ayırmak pek mümkün görünmüyor ama en azından tutarlı olalım. Adam gibi adam pankartı açılırken iyi, bugün hırsız diye bağırılırken kötü. Rabia işareti çok makbul ama Mustafa Kemal’in askerleriyiz suç olarak rapora girsin. Sandıkta görüşürüz söyleminden nem kapanların, iki kere iki dört mü ediyor sandıktan çıkan sonuca bakalım diyecek noktada olması da ayrı tezat.
ABCSPOR