Stadyum’a ya da televizyonlarının başına geçen taraftarlar bu Pazar GS-Başakşehir maçına baktılar; ama bambaşka şeyler gördüler. Kimi konuyu laik-şeriatçı eksenine çekti; kimi Başakşehir formasını terleten iki eski Galatasaraylı futbolcuya ve eşlerine, ailelerine iğrenç küfürler etti. Çünkü onlar kulübü satmışlar ya da Fetö’ye; RTE’ye destek vermişlerdi.
Şampiyonluk için kritik dönemeç denildi, açtım seyretmeye başladım. Benim Galatasarylılığım futbol takımına endeksli değildi; ama şampiyon olmaları elbette hoşuma giderdi. Ve benim gözlerim baktıkları ekranda futbol ve spor adına birşeyler görmek istedi. Aslında Barca misali pas oyunu yapıp rakiplerini alt eden Başakşehir ile Terim’in Tora, Tora, Tora taktikleri çok enteresan enstantaneler sunuyordu. Kendi sahasında rakibi oynatmama üzerine kurgulanan bir oyun ilginçti. Başakşehir’in top yapmaya kaleciden başladığını bilip rakip sahada erken pres yapan GS takımının topu kaptığında sarı bulut gibi rakip ceza sahasına çökmesi de nefisti. Belli ki ikinci yarısı daha keyifli olacaktı. Ama hem duyduklarım, hem sosyal medyadaki (çoğu Liseden arkadaşım) anlık mesajların içerikleri hem de sahadaki herkesin tribünlerden gelen ateşe birer odun attığı ortama daha fazla katlanamadım.
İçim acıdı. Neden konunun ezici çoğunluğunu oluşturan içeriğe değil de fesin püskülü bile olamayacak dolaylı mevzuulara takılıp duruyoruz? Mesela, sesi güzel bir sanatçıdan sevdiğimiz bir şarkıyı dinlerken o kişinin iktidara yarandığını ya da cinsel tercihlerini veya magazin programlarında bize sunulan yönlerini düşünüp kendimize o harika anı zehir ediyoruz? Bunun karşıdaki kişinin beğenmediğimiz özelliğini değiştirici bir etkisi oluyor mu? Hayır! Peki bizim münhasıran mutlu olabileceğimiz bir dt zaman aralığını piç ediyor mu? Evet…Manyak mıyız acaba? Ya da mazoşist?
Basit olalım dostlar. Futbol maçı seyrederken oynanan oyuna dikkat edelim. Türevlerine ya da endirekt bağlantılarına değil. Takımımızı, taraftarı olduğumuz için izleyelim ve destekleyelim. Fourrier Denklemlerinde konunun uçuk boyutlarını ya da konuyla alakası olmayan detaylarını bir kenara bırakıp, o andan zevk almaya çalışsak?
Yüz Lira verip stadyumda yerini alan cefakar taraftarın çektiği heyecan, duyduğu üzüntü ya da samimiyetin yüzde birini sahada yüzmilyon lira kazanan futbolcuların herhangi bir tanesi hissediyorsa dişimi kırarım.
Size ne beya? Parasını verip eğlenmeye gelmişsiniz. 90dk seyredin, zevk alın ve evinize dönün! Zaten o doksan dakikayı, yüz doksan dakika boyunca spor programlarında evire çevire konuşup üstüne para kazanan bir sürü adam var.
Bizlere tüm hayat boyu sıkıntı, çile, endişe, üzüntü bedava…Bir de üstüne para verip satın almayın beya!
Yazarın diğer yazıları için tıklayın
mail: attila.saylan@abcspor.com