Haftalardır alınan onur kırıcı mağlubiyetler sonrası Olympiakos karşısında takım olmaya adım atmanın sinyallerini vererek kazandılar.
İlk çeyrekte ki Oly’nin üçlük yağmuruna, Sloukas’ın yarı genelinde ki takımını oynatan asistlerine, ikinci çeyrekte ve yarının tamamında sadece dört top kaybı ki (üçü son 1.5 dakikaya sığdı), 14 asist, 5 top çalma ile yüzde yetmişlerin üzerinde iki sayılık isabet oranıyla yanıt verip, oyun işta hını da gösterince üstünlüğü ele geçirdik. Bu arada savunma gayreti, Guduriç’in yeniden merhaba dediği arkadaşlarıyla birlikte hareket ederek kaldığı yerden devam etmesi gecenin güzel görüntüleriydi.
Oly’nin yumuşak karnı oyun kurucu departmanına yapılan baskının verimi, Printezis’in olmaması ki (bizde de Bobby yoktu ), Pierre-Jan ikilisinin boyalı bölgeyi hem savunma da hem de hücumda domine etmeleri işi kolayladı. Tüm bunlar olurken, ritim bulunan anlarda Nando’nun fantezi hareketler yerine hücumda skorer normal oyunu tercih ederek katkı vermesi gerekiyor.
Keza madem koş at koş savun oyunu oynayacağız, pozisyonu bulamadığımız anlarda acele edip top kaybı sonrası skoru riske atacağımıza biraz düzenli olabilirsek belki de maç sonuna rahat gidebileceğiz.
Bu satırlarda çok ça eleştirdiğimiz Lorenzo’nun olumlu performansının da geceye katkı verdiğini yazmalıyız.
Sonuç; Bu yazı üçüncü çeyreğin bitiminde yazıldı.T akım olmak, takıma inanmak,gidilen yolda, kaybederken de, kazanırken de mücadele eden bir takımı izlemek, (marka #yellow legacy açılımıyla yola çıktı) her Fenerbahçe’linin, her bu markaya önem ve değer veren basketbolseverin hakkı. Takımın en büyük problemi sezon başından beri oyun kurucu yok.
mail: omer.kocsan@abcspor.com
twitter: @omerkocsan