Evet o “kötü günün” ardından, tam 13 yıl sonra ilk kez adım attım Denizli’ye. Halbuki bir önceki deplasmanda da şampiyonluk sevinci yaşamıştım burada. Yani Fenerbahçe’ye dair cehennemi de cenneti de gördüğüm yere geri döndüm bunca yıl sonra.
Kafayı dağıtmak için maç öncesi Türkiye’nin Maldivleri Salda Gölü’ne uğradım sabahtan, ardından Tavas’ta kokoreç, Merkez’de Denizli kebabından oluşan bir ziyafet çektim kendime. Ancak ne yaparsam yapayım stada girerken kötü oldum. İçim daraldı. Tribüne girdiğimde ilk olarak 13 yıl önce bulunduğum numaralıdaki blok ilişti gözüme. Üzüntüden kafasını parçalayana kadar kolonlara vuran renktaşlarımı, havaalanındaki ve dönüş uçağındaki ölüm sessizliğini hatırladım. Umarım biz Fenerbahçe’liler bir daha asla öyle bir gün yaşamayız, umarım böylesine bir final maçımızı bir daha “içi Fenerbahce nefretiyle” dolu olduğunu hem hakemlik döneminde hem de şimdilerde kanıtlayan Selçuk Dereli gibi birine yönettirmezler.
Neyse kötü şeylerden değil güzelliklerden, dünden değil bugünden bahsedelim. Sahadaki en olumlu görüntü orjinal yerlerinde oynayan 4 defansçımızın olmasıydı. Bu takıma güven verdi. Yediğimiz Altay’ın yanlış zamanlamasından oluşan golü saymazsak ciddi bir pozisyon hatası yapmadık. Yanlış hamleler, duracağı yeri bilmeyen defans oyuncuları görmedik. Belli ki sakatlar iyileştikçe taşlar iyice yerine oturacak. Ben bugün takım savunmamızı beğendim.
Bir başka beğendiğim ise Ozan Tufan oldu. 8 numaralı pozisyona geçince sanki “hocam ben en çok burada yararlı olurum” mesajı veriyordu. Gitti geldi, dripling yaptı, mücadeleden kaçmadı, bana göre bugünkü galibiyette en fazla payı olanlardandı. Gustavo da iyiydi ancak Emre Belözoğlu’na ayrı bir paragraf açmadan olmaz. Bu adam 39 yaşında sezon sonu neredeyse 40 olacak. Sakat olmasına rağmen Milli Takım’da oynadı. Kaburgası çatladı, bugün yine sahaya çıktı. 60. dakikada yaptığı hücum presle öyle bir top kapıp asist yaptı ki, tahmin ediyorum kendisini sevmeyenlere bile parmak ısırttı. Artık hata yapması için pusuda bekleyen eleştirmenleri, ya da bir kötü sözünü yakalamak için 20 kameradan çekim yapanlar bu işleri bıraksınlar ve bu büyük futbolcuya son sezonunda hakettiği saygıyı göstersinler.
Saygı demişken ben bugün Vedat Muriç’in mücadelesine de inanılmaz saygı duydum. Sırtında sürekli 2 adamla oynadı. Bir an olsun geri adım atmadı. Müthiş top sakladı. Allah ta onu nazarlardan saklasın.
Takımda bir tek gerçek mevkisinde oynamayan Tolga Ciğerci vardı. Hoca da bundan dolayı gol atmasına rağmen bir hayli eleştiri aldı. Ancak görüyorsunuz, bırakın deplasmanı iç sahada bile her maç 3 puan aslanın ağzında. O yüzden de tahmin ediyorum Ersun Hoca biraz daha garantici olmayı tercih etti. Yenik duruma düşersek maçı çevirmenin zor olacağını düşündü. Aslını isterseniz yine bir bireysel hata olmasa sabaha kadar Denizli’nin pozisyon bulamayacağı bir maçtı. Bence savunmamızın oturması açısından dönüm maçı oldu. Bundan sonra hoca hücum zenginliğini nasıl artırırım, pas trafiğini nasıl hızlandırırım, nasıl daha çok baskı kurup pozisyona girebilirim, onlara iyice konsantre olacaktır.
Benim konsantrasyonum ise şu. 13 yıl önce burada büyük bir travma yaşadık. Unutması zor. Bir gün o maçın öncesinde neler yaşandiğının ortaya çıkmasını umut etmekten başka yapacak bir şey yok. Ama geçmişle yaşamanın da bir yararı yok. Bugün için tek isteğim buradan çıkardığımız 3 puanın alacağımız seri galibiyetler için bir başlangıc olması. Denizli’nin bu kez bize cehennem değil yeniden cennete açılan kapı olması.
Yazarın diğer yazıları için tıklayın
mail: alp.eralp@abcspor.com
twitter: @alperalp72