Yeni vizyona giren bu Beşiktaş’a dair film beni de zaman tünelinde bir yolculuğa çıkardı. Hayatımın akışını değiştiren kolej öğrencisi olmak ve kolej takımı taraftarı olmak aynı yıla denk düşüyor (1985). Ondan sonra başarılar, heyecanlar ve yepyeni duygularla geçen seneler boyunca takımla birlikte ben de büyüdüm ve o mutluluğun üzüntülerden daha fazla olduğu zamanlarda hayatı toz pembe gördüm.
Tabii sonrasında bizler büyüdükçe kirlendi dünya veya zaten öyleydi ama biz kendi küçük yaşımızla ve hayal gücümüzle her şey çok farklı algılıyorduk. Sonrasında aynı Feyyaz’ın Beşiktaş’tan kopması gibi ayrılıkları, Seba’nın başına gelen gibi vefasızlıkları da yaşadık ama zaten bunlar hayatın hep içinde olan, sonunda baki kalanın hoş bir seda olmasıyla zihinlerde silinip giden anıların içinde yer alıyordu hepsi. Tıpkı Feyyaz’ın Seba’dan bahsederken “Gitme büyük başkan sakin gitme… çünkü ben sana gelemedim” yazdığında gözyaşlarına zor hakim olması veya Emrah’ın Seba aleyhine yaptığı tezahüratlardan pişman olup bugünkü aklıyla asla yapmayacağını söylemesi gibi zaman sonunda herkese hak ettiği değeri verirken arkadan gelenlerin olgunlaşmasını da sağlıyor.
Türkiye’de öz kaynak düzenini kuran Beşiktaş altyapı sorumlusu Serpil Hamdi Tüzün ve Adnan Dinçer o jenerasyonun ana mimarlarıdır. Serpil Hamdi Tüzün bugün sağlık sorunları nedeniyle filmin çekimlerine bile katılamadıysa da Adnan Dinçer Cumhuriyet gazetesinde yorum ve yazılarıyla hala yeldeğirmenlerine karşı mücadele etmekte ve özellikle bu kadar zorlu bir ekonomik ortamdan geçen kulüplerin kendi yetiştirecekleri gençlere güvenmelerini telkin etmekte ama dinleyen kim? 80 milyonluk bir ülkede kılpayı Avrupa şampiyonluğunu kaçıran Kadın Milli Voleybol takımı nasıl bu kızları yetiştirip Türk voleyboluna kazandırıyorsa futbolda da bunun yapılamaması için hiçbir neden yok. Gereken cesur ve vizyon sahibi yöneticiler, kendini geliştirebilen, öğrenciyle nasıl ilişki kurabileceğini bilen hocalar ve bütün kulüplerin gerçek sahibi olan taraftarların göstereceği destek, sabır ve sağduyu. Dünyanın en büyük kulüpleri bile altyapılarından yetiştirdikleri futbolcuları sahneye sürerken bu işin Türkiye’deki öncüsü olan Beşiktaş’ın şu andaki hali maalesef içler acısı.
Son derece başarısız geçen ve maddi sıkıntıların da doruğa çıktığı 70’li yıllardan sonra 80’lerin başında genç takımla büyük başarılara imza atmaya başlayan Beşiktaş önce Mehmet Üstünkaya ardından da efsane başkan Süleyman Seba ile yıllar boyu Türk futboluna damgasını vurdu. Nasıl ki belli müzik gruplarının elemanları bir araya gelip müthiş bir uyum yakalarsa o dönemdeki Beşiktaş takımında da birbirini seven, sayan ve birlikte olmaktan keyif alan bir oyuncu topluluğu vardı. İşte bana Beşiktaş’ı sevdiren de hem kulübün mütevazı yapısı hem de futbolcuların arasındaki o dostluktu. Çünkü o yaşlarda maddiyatı veya başka çıkar ilişkilerini bilmeyen bir çocuk için önemli olan hissettikleriydi. Ve o yaşlarda zaten sevgi karşılıksız oluyordu her zaman olması gerektiği ama ilerleyen yıllarda genelde olmadığı gibi…
Metin’in röportajda arkasında gördüğümüz içi kitapla dolu kütüphane de bu takımı neden sevdiğimi bana bir kez daha hatırlattı. O yıllarda okumuş futbolcuların hemen hemen hiç olmadığı düşünülünce (gerçi bugün de durum çok parlak değildir) üniversite öğrencisi olan Metin – Ali ve Feyyaz’ın arkadan gelen futbolcular ve onların aileleri için ne kadar iyi örnekler olduğunu anlıyoruz. Üst üste gelen biri namağlup 3 şampiyonluğun ve 49 maçlık yenilmezlik serisinin ardından kaçan 4. Şampiyonluk belki kulübün kaderini de çok etkiledi ve zaten olmadığına inandığım ilahi adalet konusundaki haklılığımı yıllar içinde iyice perçinledi ama Feyyaz’ın son derece isabetli bir şekilde belirttiği gibi o kadroyla Avrupa’da başarılı olamamamızın nedeni bana göre Gordon Milne ve camianın genel olarak Avrupa vizyonunun zayıf olmasıydı. 2015-2016 ve 2016-2017 yıllarında gelen şampiyonluklar ve Avrupa’daki başarılardan sonra ise bana göre yönetim zafiyeti nedeniyle kendi bindiğimiz dalı keserek geri düştük. Yine filme katkıda bulunan İbrahim Altınsay gibi bu kulübe sevdalı vizyonlu yöneticilerin ve armayı candan seven eski futbolcuların tekrar göreve gelmesiyle Beşiktaş hak ettiği şekilde tekrar kanatlanacaktır.
Filmi izlerken bazı yerlerde gözyaşlarımı tutamadım, bazı anılar ve anekdotlarda ise çok güldüm. Ve anladım ki çocukluğun saf duygularıyla mantıktan azade bir şekilde insanın içine işleyen o takım sevgisi bazen ayağında bir pranga, bazen taşıması zor bir yük de olsa insan sevdiğini kolay kolay bırakamıyor ve sonraki nesillere de bunu bir miras olarak bırakıyor. Eğer Beşiktaşlı iseniz bu filmi mutlaka görün ve çocuğunuz varsa onu da götürün. Çünkü bu kulüp bize büyüklerimizden miras değil, çocuklarımızdan bir emanet.
mail: gorkem.isik@abcspor.com
twitter: @gorkemisik7305