Pantone kodlarına göre siyahın da değişik tonları vardır, bazısı daha griye çalar, bazısının içinde mavilik olur vs. Perşembe günü 90 dakika ve bu akşam 45 dakika boyunca izlediğim Beşiktaş herhalde spektrumun en koyu, kapkara yerinde bulunuyordu. Yıllardır unuttuğumuz Eylül – Ekim aylarında lige ve Avrupa’ya havlu atan Beşiktaş’ın hayaleti sanki tekrar dolaşmaya başlamıştı sahada. Tabii bunda avaz avaz bağırdığı halde yapılmayan transferlerin büyük etkisi vardı ama sahaya çıkan 11’in de kimler olursa olsun bu kadar kötü oynamaya hakkı yoktu.
Beşiktaş’ın bu akşam ikinci yarıdaki dönüşü öncelikle kişilik ve karakter sergilemesi açısından çok önemliydi. Iki sezon üst üste şampiyon olup sonraki sezon Avrupa’da çok önemli işler yapan bir takım sonuçta birdenbire 2008 krizi sonrası Citibank hissesi veya İzlanda devlet tahvili gibi çöp seviyesine inemezdi, bu eşyanın tabiatına aykırıydı. Ne var ki, sahadaki 11 sanki birbirini ilk kez gören futbolcular gibi oynayınca ve bir acemiler mangası görüntüsü çizince kabus senaryoları gerçeğe dönüşmeye başlıyordu. Perşembe günü takımı ve deyim yerindeyse kulübü son anda ipten alan, bir yıldır keyifle yaptığımız Vardar – Östersunds muhabbetini kursağımızda bırakmayan Negredo haliyle bu akşam ilk 11’de başladı. Quaresma yedek kalmanın verdiği hırsla hiç bitmeyen futbol iştahını sahaya yansıtmaya çalışıyordu ama eşlik eden yoktu. Oğuzhan 10 numara oynayamayacağını geçenlerde fotoğrafı çekilen 15 bin galaksiye haykırırken sanırım onu duymayan tek kişi Şenol hocaydı.
Işte bu ahval ve şerait altında Avusturya’dan direkt Erzurum’a gelen ve belki biraz da yorgun olan Beşiktaş veya daha doğru deyişle ilk yarıdaki kötü sureti akıllardaki soru işaretlerini iyice derinleştirip kıyamet senaryolarını kafalarda yazdırıyordu. Aslında bunda ciddi de bir tuhaflık vardı çünkü aradaki Akhisar maçında da takım gayet iyi bir görüntü vermişti. Sorun büyük ihtimalle rakibe göre konsantre olmaktan kaynaklanıyor ama benim bildiğim ve sevdiğim Şenol hoca bu tarz ciddiyetsizliklere hiç tahammül edemese de elindeki malzemenin daha kısıtlı hale gelmesi sanırım onun da elini kolunu bağlıyordu. Yine de eldeki futbolculardan Pepe – Q7 ve Vida son Dünya Kupası’nda forma giymiş ve hatta bir tanesi de final oynamıştı ama ilk yarıdaki manzarada bunu teyit edecek hiçbir şey yoktu. Süper Lig’e susamış taraftarının desteğini arkasına alan Erzurum ilk devre 2-3 fark yapamadıysa bunu sanırım Beşiktaş’a son yılların yüzü suyu hürmetine bir kıyak geçen futbol ilahlarına borçluyduk. Oğuzhan’a 35 dakika tahammül ettikten sonra yerine son zamanların formda ismi Caner’i alan Şenol hoca belki zaten Oğuzhan’la başlamakla yaptığı hatayı telafi etmeye çalışıyordu.
Arkasından 2. Yarının başlamasıyla birlikte rakip kalede ciddi baskı kurmaya başlayan Beşiktaş 53. Dakikada her zaman belli bir gayret sarf eden Gökhan Gönül’le eşitliği sağladı. Sonrasında ise tecrübesiyle ve rakibin yorulmasıyla birlikte oyunu domine etmeye başladı. Negredo’nun Quaresma’nın ortasında attığı gol onun klasına yakıştı. Ardından sonradan oyuna giren Lens’in yaptırdığı penaltıyı gole çeviren gecenin yıldızı Quaresma maça da noktayı koydu. Özellikle Avusturya’daki Linz maçından gerekli dersleri çıkarmadığı belli olan Beşiktaş bu akşam kendini ciddi anlamda ateşe attı ama sonu yine iyi bitti. Çekirge her zaman sıçrar mı bilmem ancak artık ayyuka çıkan transfer ihtiyacı konusunda yönetim bir adım atmayacaksa iş belli ki yine sihirbaz hocaya düşecek. Bu arada yılda 4,3 milyon Euro maaş veriyorsan ve elden çıkarıp daha iyisini alamıyorsan da oynatacağın tek forvet Negredo’dur, nokta!
Başkan da aldığı baskın seçim kararıyla elini iyice rahatlatmayı hedefliyor ki bunda da bana göre haklı. Ancak ‘güç sarhoşluğu’ ile malul diğer örnekleri dikkatle incelemesini ve özellikle de 3 yıldır uyum içinde çalıştığı Şenol hocayla da hiçbir şekilde arasına kara kedi girmemesini dilerim çünkü böyle bir durumda hem kendisi hem hoca hem de camia kaybeder. Maalesef insanoğlu çok rasyonel bir varlık değildir ve çoğu zaman hisleriyle hareket eder ki bu belli bir oranda gereklidir de. Ancak duygulara çok fazla kapılmak da tamiri mümkün olmayan felaketler getirebilir. Umut ediyorum ki transfer sezonu bitmeden en azından 10 numara ve kale mevkiine gerekli takviyeler yapılır ve ardından Partizan’ı eleyerek Avrupa’da yolumuza devam ederiz. Sonrasında da başkan ‘Şenol abisini’ dinleyip hoca da başkanın kendisine ve mevkisine her zaman yaptığı gibi gereken saygıyı göstermeye devam ederse işler yine yoluna girer. Aksini ise düşünmek bile istemiyorum…
Yazarın diğer yazıları için tıklayın
mail: gorkem.isik@abcspor.com
twitter: @saturnocontro3