https://abcspor.com/wp-content/uploads/2020/11/ataturk.jpg

AYİNESİ İŞTİR KİŞİNİN

Okunması Gerekenler

Ayinesi İştir Kişinin…

Ekim 1905’te, edebiyat dersinde Ali Sami Bey ve arkadaşları, ileride Türkiye’de futbolun akışını değiştirecek Galatasaray Kulübü’nü kurduklarında temel aldıkları düsturu özetle söylemek gerekirse, İngilizler gibi toplu halde oynayıp Türk olmayan takımları yenmek, idi.

21 Şubat 2017’de yazdığım ve o dönem Riekerink’in gönderilip Tudor’un getirilme kararının ahlaki boyutunu tartıştığım Etik adlı yazımda da belirttiğim gibi Galatasaray camiası 14 sene sonra 1987 yılında gelen şampiyonlukta bile tribüne, Yetmez bize bir kupa şimdi hedef Avrupa, yazacak kadar vizyonunu yukarılara koymuştur.

2002 yılında merhum Canaydın, seçim kozu olarak sunduğu ve “tüm Galatasaraylıların gönlündeki hoca” olarak nitelendirdiği Terim’i iş başına getirme vaadi ile o esnada şampiyonluğa giden Cansun’u yenerek seçimi kazanmıştır. Başkanlığa gelmiş ve edilgen futbol oynatıp her şeyden  sürekli şikayet eden Lucescu’nun gönderilmesi camia tarafından pek de olumsuz karşılanmamıştır.

O Lucescu ki; çalıştığı iki yıl boyunca bir kez şampiyon olup üçüncü yıldızı takmış, bir kez de son hafta şampiyonluğu kaçırarak ikinci olmuştur. Daha da önemlisi ilk yılında CL’nin iki grubunda da çıkmış, çeyrek finalde Real Madrid’e gol averajı ile elenmiş, ikinci yılında ise çoğunluğu kiralık oyunculardan oluşan kadrosu ile CL’de ilk gruptan çıkmış; Barcelona, Roma ve Liverpool’un olduğu ikinci gruptan ise 5 beraberlik ile girdiği son maçta evinde Barcelona’ya ofsayt kokan bir golle yenilerek elenmişti.

112 yılı deviren Galatasaray Kulübü’nün geçmişinden verdiğimiz bu üç örnek camianın başarıya bakış açısı hakkında bir nebze olsun ipucu veriyor, diye düşünüyorum.

Bütün bunların ışığında Tudor’un içine düştüğü çıkmazı değerlendirmek daha doğru olacaktır.

Tudor’un fark yediğimizde burada 40 kişi oluyorsunuz ama kazanınca 5-6 kişi geliyor serzenişi maalesef medya dünyasının genel karakteristiğidir. Köpeğin insanı değil de insanın köpeği denkleminin üzerine kurdukları habercilik mantığı ile ABD’den başlayarak tüm dünyada bir habercilik anlayışı güdüyorlar. Bu sıkıntıyı sadece sporda değil tüm konularda görebilirsiniz. Suçlarken ya da iddiaları haber yaparken dokuz sütuna atılan manşetler; bahse mevzu kişi aklandığında ise haber iç sayfanın bir köşesinde mikroskop boyutuna iniyor. Sözün özü, Tudor aslında ilk defa olan bir şeyi söylemiyor, sadece insanların gözüne sokuyor, doğru saptama yapıyor ama işin içinde konvansiyonel medya varsa çarklar böyle dönüyor maalesef.

İkinci konu olarak ise basının her gün kendisini göndermesi olarak gündeme getirildi ve sürekli kendisinin eleştirildiği siteminde bulunuldu. Burada Tudor’a yapılan tüm tercümelerin doğru yapıldığını kabul etmek durumunda olduğumuz gerçeğinden yola çıkarak işin yönetim boyutunun neden gözden kaçırıldığını anlamış değilim. Basın özellikle puslu havalarda hoca, yönetim ve oyuncu göndermeyi sever ama bir yere kadar. Galatasaray yönetimi aynen Östersund maçından sonra olduğu gibi görüşmeler yapmış ve bazı konuları dondurucuya atmıştır. Basının bunu yazmasına değil, yönetimin tavrına sitem edilmesi gerekirken toplantıyı başkan güzellemesine çevirmek çok da gerçekleri yansıtmamaktadır zira yönetimden bu bilgiler sızmasa basın da bunları yazmaz.

Tudor’un Östersund hakkında söyledikleri ise toplantının zıvanadan çıktığı anlardan birisidir. Galatasaray’ın hazır olmadığı dönemde karşılaştığı Östersund’a elenmesinin doğal olabileceğini hep düşündüm o günden beri ama işi Östersund sitayişine hiç çevirmedim. Eğer siz çıkıp Bilbao’nun grubundan bir maç kala çıkmayı garantiledi derseniz o zaman sıkıntı başlamıştır demektir zira nisbi yorum yapmak futbolda büyük hatadır.Her takımın kendi dinamikleri ve öncelikleri vardır. Özellikle Avrupa Ligi birçok takım tarafından pek kaile alınan bir lig değildir ve ona Ziraat Türkiye Kupası muamelesi yaparlar. Kendi liginde sadece 3 galibiyet alabilen Bilbao’nun La Liga konsantrasyonunun daha fazla olması muhakkaktır ve çok doğaldır. Aynı Başakşehir’in yerel lige daha çok önem vermesi ve şampiyonluk peşinde koşması gibi düşünebiliriz ama Tudor’un mantığı ile kendine beş atan Başakşehir de kötü takımdır çünkü Avrupa Ligi’nde dökülmektedir. Taraftar penceresinden baktığınızda ise zaten Galatasaray karşısında Östersund’un kulüp tarihi ve başarılar açısından esamisi bile okunmaz, kıyas yapmak abesle iştigaldir.

Toplantıdan son yorumlayacağımız husus ise lider takım hocası olarak medya ve taraftardan saygı görme isteğidir. Saygı, her şartta herkesin görmesi gereken bir husustur, aksi düşünülemez. Tudor’un anlamak istemediği değişen sosyal medya bazlı “ergen” taraftar profilinin üretmekten çok tüketmek üzerine olduğudur. Bu sebepten bu tip mecralarda yazılan her şeyi sağlıklı yorumlar olarak algılamaması gerekir. Maalesef bu profilde tribün seyircileri de türemiş olup kendi oyuncularını ıslıklayıp oyundan düşürmeyi makbul görmektedirler. Ama bu tip insanların önüne Tudor’u atan da konvansiyonel medya ve yönetimdir. Medyaya kızmakta haklıdır ama bu sinirin yönetim bacağı eksik kalmıştır.

Unutmaması gereken nokta ligde lider olması özellikle Galatasaray kültüründe hiçbir şey ifade etmemektedir. Yazımın başında verdiğim örneklerden de anlaşılacağı gibi bu camia vizyon ister iyi oyun ister sahada hükmetmek ve çıtayı yüksekte görmek ister. İngiliz nosyonu ile yola çıkan bir camiadan pragmatik bir anlayış beklememiz çok sağlıklı değildir. Galatasaray’da sonuçtan ziyade o sonuca nasıl ulaştığın ve bu yoldaki davranış özelliklerin önemlidir.

Bu sebepten Lucescu gönderilmiş, Terim gelmiş ve bugün de Tudor sorgulanmaktadır. Lucescu ve Tudor gibi antrenörlük temellerini İtalya’da ve onun sonuç odaklı pragmatik yapısından alan hocalar skor aldıkları müddetçe kendilerinin erişilmez olduğunu düşünürler, bunda da haklı olabilirler ama Galatasaray’da bu işlemez. İddiaların aksine Terim’in boşta olması da değildir sorun aslında, takımın güncel vizyonudur. Terim mutlaka Mayıs 2018’deki başkan adayının kozu olacaktır, hatta belki de Özbek’in bile hoca adayı olabilir ama bu tepkiler Tudor gitsin Terim gelsin diye yapılmamaktadır.

Pragmatik İtalyanlara top oynayarak da başarılı oynanabileceğini öğretmeye çalışan, ezber bozucu bir Terim’den; Östersund’u öven, Başakşehir mağlubiyetini Adebayor’un attığı her şutun gol olmasına bağlayan, sahada B planı olmayan ve zorluk derecesi yüksek maçları kazanamayan bir hocaya dönülünce taraftar tepki göstermektedir.

Yetmez bize bir kupa şimdi hedef Avrupa mantığından yola çıkarsak Tudor’un takımı ligde şampiyon yapması taraftar için bir araçtır, asıl amaç CL’dir. Taraftar sahaya baktığında Gençlerbirliği, Kasımpaşa, Alanya gibi takımları domine eden takımlarının Avrupa’da daha ilk maçta tökezleyeceğini görebiliyor. Bunu Başakşehir maçında görüyor ve testi kırılmadan uyarıyor. Bu ülkenin en ne yaptığını bilen takımı Başakşehir karşısında düştüğün acz ortada iken çıkıp Adebayor dersen komik duruma düşüyorsun zira CL maçındaki rakibin de 10 kez gelip 3 gol atmıyor; bir kere geliyor atıyor gidiyor aynı Başakşehir gibi…

Bu durumda da Ziya Paşa ve Terkib-i Bend devreye giriyor:

Ayinesi iştir kişinin, lafa bakılmaz!
Şahsın görünür rütbe-i aklı eserinde

Tudor’un da konuşmaktan çok çalışması, beynini B ve C planlarına yorması ve CL’de başa oynayacak takım planlaması ve stratejisine kanalize olması gerekir ancak öyle gördüğü saygıyı artırır ve taraftar desteğini bulur.

Herkese sıhhat, akıl, spor ve huzur dolu bir hafta diliyorum…

Yazarın diğer yazıları için tıklayın

mail: osman.cetin@abcspor.com

twitter: @msdoc78

Son Haberler

OLMUYOR

Bütün maçlarımız bıçak sırtı. Kalmadı kredimiz. Sürekli ölüm kalım için sahaya çıkıyoruz. Böyle olunca da öne geçmek şart stresi azaltmak için. Yapamadık...

Benzer Konular