Dün itibariyle Ben Simmons ayağından sakatlanıp sezonun ilk iki ayını kaçırmaya mecbur kaldı ve bendeniz son 15 yılda Beşiktaş futbol takımında görev alan sağlık ekibinin Philadelphia 76ers’a da el attığına dair çok ciddi bir kuşkuya düştüm. Son üç yılda Nerlens Noel ve Joel Embiid‘in sezon kapattıran sakatlıklarının yanı sıra geçtiğimiz sene de Jahlil Okafor ameliyat olup sezonu erken tamamlamıştı; şimdi de Sixers Simmons’a bir “Merhaba” dedi. Muhtemelen çok yanlış bir idman ve tedavi yapılanması var oralarda, bu kadar tesadüf biraz istikrar kokuyor (Sixers sağlık ekibi, rotasyon ve idman tercihleriyle gittiği her kadroyu revire çeviren koç Ergin Ataman’ın eski çalışanları da olabilir, bilemiyorum).
Bu gelişmenin ardından, gönül rahatlığıyla, yazı dizimizin ilk başarılı takımına geçiş yapabiliriz. Evet, şu vakte dek, geçtiğimiz sezonu %50 galibiyet oranının altında tamamlayan ekipleri incelemiştik – şimdi ise, sıra, 2016 Batı finalisti Oklahoma City Thunder’da. Thunder, seneyi hiç de hoş kapatmamıştı esasen; rekortmen bir rakibe karşı 3-1 öne geçilen bir seride, sırf havaya girip, basın toplantılarında, uykudaki rakibi dürteleyici sözler sarf ettikleri için NBA finalinden oldular ve seriyi 4-3 kaybettiler (hoş, aynı durum daha sonra o rakibin başına da bilfiil geldi ama, bu bizim konumuz değil). Ayrıca Dion Waiters, kardeşinin katledilmesi gerçeğiyle yüzleşti. Sonrasında ise takımın 1 numaralı yıldızı, NBA’in ise halihazırdaki en büyük 5 isminden biri olan franchise oyuncuları Kevin Durant, serbest kalmanın özgürlüğüyle, çok beklenmedik bir seçim yaptı, ve her şey 270 derece değişti… Peki, Durant, bükemediği bileğe nikah yüzüğüyle koşmuşken, eski eşi Thunder’ın hali nice olacak?
8 – OKLAHOMA CITY THUNDER
–
Gidenler: F Kevin Durant, G Randy Foye, F Serge Ibaka, G Dion Waiters
Gelenler: PF Domantas Sabonis, SG Daniel Hamilton (Draft’tan); G Alex Caruso, G Semaj Criston, C Kaleb Tarczewski, SG Ronnie Price (serbest oyuncu olarak); SG Victor Oladipo, F Ersan Ilyasova, G/F Alex Abrines, F/C Joffrey Lauvergne (takasla)
Geçen sezonki derecesi: 55-27
Koç: Billy Donovan (Scott Brooks olmasından iyidir)
Oklahoma, daha basketbol şehre uğrar uğramaz ah almış bir ekip. Seattle’daki köklü Sonics franchise’ı, şehrin NBA yönetimiyle anlaşamaması sonucu, Jack Sikma’lı, Dennis Johnson’lı, Gus Williams’lı, Gary Payton’lı, Shawn Kemp’li, Detlef Schrempf’li, Hersey Hawkins’li, Nate McMillan’lı, Vin Baker’lı, Ray Allen’lı, Rashard Lewis’li, George Karl’lı ve 1979 NBA Şampiyonluğunu da barındıran muazzam bir maziyi terk edip, Oklahoma’ya göçtü. Buna içerleyen Payton ve Kemp, anılarının ve başarılarının Seattle’da kalması ve yaşatılması gerektiğini söyleyip, formalarının Sonics’in ardılı Thunder tarafından Oklahoma’da emekliye ayrılması teklifini bile reddettiler. Fakat Sonics Thunder’a dönüşmeden önce, Seattle son bir güzellik daha yapmıştı Oklahoma’ya: çıraklığını Spurs’te geçiren menajer Sam Presti, takıma Kevin Durant’i draft etmiş ve Jeff Green’i de takasla kazandırmıştı. Devamında Oklahoma günleri ve Russell Westbrook, James Harden, Serge Ibaka gibi müstesna oyuncular da ekibe katılmış, mutlu son yaklaşmıştı. Fakat, o mutlu sonun önünde çok önemli bir engel vardı: Scott Brooks…
Eski bir NBA oyuncusu olan Brooks, tüm kifayetsizliğine rağmen, ne hikmetse Thunder’ın başına getirildi ve seneler boyu da bir şekilde orada kaldı (Düşünün ki, Durant – Westbrook – Ibaka – Sefolosha – Nick Collison – Green’den oluşan bir ana rotasyonunuz var, benchten Harden gibi bir süperstar adayı getiriliyor ve siz yine kaybediyorsunuz. Üstelik, Harden’ı ve Green’i yollayıp yerine Kendrick Perkins’ten öte hamle yapamıyorsunuz). İşler kötü gittiğinde bile hataları fark edilmeyen Brooks nihayet geçtiğimiz sezonun başında uğurlandı ve yerine NCAA’lerin büyük koçu Billy Donovan getirildi. Ne yazık ki, temelde Donovan’ın Thunder’ı ile Brooks model Thunder arasında tek bir fark var: Steven Adams ve Enes’in, oyun planındaki yeri.
Bu durum biraz, Mehmet Okur öncesi Jerry Sloan’un Utah Jazz’ı – Mehmet sonrası Jazz ayrımına benziyor. Yani, hem içeriden hem dışarıdan sayı tehdidi olan, ribauntları emen, hızlı hücumlarda kabus yaşatan atletik, dinamik ve bıyıklı bir pota altı rotasyonunuz var, fakat içlerinden birisi sadece hücumu, diğeri ise sadece savunmayı seviyor (sanıyorum hangisinin Enes olduğunu belirtmeye gerek yok). Donovan’ın sisteminde bu yapı, play-offlar’da bile çok iş gördü. Fiziğe dayalı oyun, büyük başarıya ulaştı ve Enes, benchteki double-double makinasına dönüştü; hatta En İyi 6. Adam ödülünü Crawford’dan açık ara daha fazla hak etti. Ama bu defa da Ibaka tanınmaz hale gelmişti – o bildiğimiz karabatak(lık) savunma canavarı, (tıpkı Mehmet gibi) dışarıdan şutla sayı bulmaya alıştıkça kolayı seçip mücadeleden, boyalı alandan kaçar olmuştu. Takımda zaten iki süper skorer varken Ibaka’nın bu yeni tarzı Thunder’a pek yaramadı ve öyle veya böyle NBA finali elden kaçtı.
Peki, bu yıl neler olacak? Evvela belirtmek gerekir ki, Thunder için yapılan saptamalar her an değişebilir; zira takımda halen sürekli bir takas esintisi hakim ve söylentiler bitmiyor. Ve işin ilginç yanı, bu defa Enes – Sabonis ikilisinden birisi topun ağzına gelecek gibi görünüyor (son dedikodulara göre, Sabonis – Kevin Love değişikliği gündemde. Bu, Ersan ve Lauvergne’den sonra Enes’i gereksiz kılacak bir başka kalburüstü uzun demek…). Dolayısıyla, mevcut düzen değişirse bizlere affola.
Durant gitti, Ibaka değeri düşmeden gönderildi, geçtiğimiz yıl play-offlarda (ailevi buhranın da etkisiyle) Waiters tümden değişip muazzam katkılar vermişti (en azından artık her topu istemiyordu), ama o da gitti; ve Harden sonrası çöken bench guard rotasyonunu kurtarma adına alınan veteran Randy Foye da gönderildi. Son vaziyetlerine bakarsak, Foye, Durant ve Waiters mühim kayıplar. Gerçi ligde Foye’un işini yapacak bir sürü alternatif var, Waiters’a ise güven olmaz; ama Durant, bir takım için olabilecek en büyük kayıptır, orası kesin. Yerlerine gelen isimlerden Ronnie Price, Foye’un işini devralacak; İspanya Ligi’nde 3 sayı rekorları kıran genç şutör Abrines ise, durakladığı kariyerine Thunder benchinden devam edecek ve Cameron Payne, “Avarel” Andre Roberson ile Anthony Morrow’un yanına oturacak. Morrow gibi Abrines de savunmadan haz etmediği için, bu ligde kalıcı olması zor görünüyor. Caruso bir Steve Blake prototipi, Criston ise ortaya karışık türden vasat bir atlet, ama takımda kalırlarsa Westbrook’u yedekleme yönünden elbet bir faydaları dokunacaktır.
2. turdan seçilen (Jordan Hamilton’ın kardeşi) Daniel Hamilton ise, UConn kolej macerasında eski NBA oyuncusu koç Kevin Ollie’nin öğrencisi oldu ve o tedrisatta işin tüm püf noktalarını öğrenip şahane bir all-around oyuncu adayı haline gelmişe benziyor. İşler yolunda giderse, 3 numarada Durant’in yokluğunu bir fayda kemeri rolüyle doldurabilir ve bu Draft’in steal’ına dönüşebilir. Abrines de kimi zaman 3 numarada görev alacaktır; ama OKC kadar atletik ve patlayıcı bir ekibe, Waiters’ın rolünü kolayca devralacak Roberson ve Hamilton ikilisi daha çok ‘oturuyor’, doğruya doğru.
Yazın yapılan en önemli hamlelerin başında, Oladipo vardı hiç kuşkusuz. Oladipo, Orlando’nun gençlik ateşi furyasında yola güzelce çıkan, ama sonra benche çekilip 6. adamlığa yöneltilen ve (ilginçtir ki) triple-double ekseninde katkı vermeye başlayan, gelişmeye açık bir yeni nesil skorer guard. Atletizmini ve savunmadaki agresifliğini tartışmak abes kaçar; ama o takımda Elfrid Payton’dan sonraki en kötü şutör olduğu da bir gerçekti. Burada Westbrook ile muhteşem bir arka alan ikilisi oluşturabilmeleri için, muhakkak ki şutunu saygın bir seviyeye taşımalı. Ki zaten, şu haliyle temelde Westbrook’un “topu elinde istemeyen” bir alt modeli diyebiliriz Oladipo için. Dolayısıyla, ikisi de savunma hırçınlığı, atletizmi, patlayıcılığı, hızlı hücumlara geçişleri ve penetrecilikleri üzerinden yarattıkları paslar/imkanlarla, takıma bambaşka bir çehre verecekler ve Oladipo şutunu geliştirirse, bu seneki MIP (En Çok Gelişme Kaydeden Oyuncu) Ödülü’nün 1 numaralı adayı olacaktır.
Ama gelin biz, en enteresan mevkiye, yani uzunlara bir bakalım. Bir defa; eğer bir değişiklik olmazsa, ilk kez 2 Türk oyuncu aynı takımda oynayabilecek: Ersan ve Enes. Ama uzun rotasyonu sadece onlardan ibaret değil; uyuşturucu karşıtı etkinliklere katılmadığı için yüklü bir cezaya çarptırılan McGeary, senelerin demirdöveni betonarme Collison, onun çaylak versiyonu Tarczewski, savunmada ve ribauntlarda kemik titreten Steven Adams ve yeni iki isim, Domantas Sabonis ile Joeffrey Lauvergne, toplamda çok elit, uyumlu ve fakat “tıklım tıkış” bir rotasyon yarattılar.
Bu isimlerden (efsane Arvydas’ın oğlu) Domantas Sabonis, eski usul sırtı dönük hücum eden sert bir 4 numara; orta mesafe şutunu geliştirir ama pota altı mücadelesine öncelik vermekten kaçmaz, pasörlüğünü çabucak yüceltirse (ve takaslanmazsa), Ibaka’nın yerine aday olabilir, çünkü savunmada blok tehdidi olmasa bile çok agresif, çok zeki ve ribautlar için de akıllıca pozisyon alıyor. Üstelik, daha şimdiden A milli takımda bir madalya edindi ve Valanciunas gibi eski usul bir pivotun yanında oynamayı, işin ustaları Jankunas ve Kuzminskas‘tan öğrendi. Üstelik bir de, faul aldırma konusunda NBA’in en iyisi olan, iç ve dış şut ve ribaunt konusunda da en az Sabonis kadar etkin ve yetkin bir Ersan da burada boy gösterecek. Bu da, McGeary’nin iyice diplere çökeceği ve Enes’e 4 numarada geçtiğimiz yılın aksine pek ihtiyaç ve yer olmayacağı anlamına geliyor.
Lauvergne ise, Enes’in yapabileceği her şeyi, üstelik sağlam bir dış şut katkısıyla verebilen ve bu dinamizm katalizörlüğüne karşın, 6. adam olmaya ses çıkartmayacak, kontratı da daha makul bir uzun. Her takımın benchinde görmek için can atacağı bu 4-5 numarayı Denver niye yok pahasına elden çıkarttı bilemeyiz, ama ortada çok tuhaf bir defo yoksa, Lauvergne Enes’i ekmeğinden edecek kadar kıymetli bir parça (neticede ikisi de savunma yapmayı sevmiyor, ama Lauvergne, modern basketbola ve Thunder’ın yapısına daha çok uyuyor). Collison ve Tarczewski ise, Enes’in getireceği sertlik ve ribaunt katkısı için isabetli bir alternatif teşkil edebilir, hatta bu isimlerin hepsi Adams’ı bile yedekleyebilir. Eh, artık Adams da eline top gelince heyecandan tökezlemiyor ve topu potaya gerektiği kadar atabiliyor olduğuna göre, çanlar Enes için çalmaya başlayacak demektir…
Enes’in eşsiz hücum silahlarını arttırmak yerine yapması gereken tek bir şey var aslında – savunmacılığı sevmeye başlamak. Bunu yaparsa (ki aslında kötü değil, isteksiz savunmacıdır Enes), Adams’ın bile yerini alabilir. Ama sanırım kendisi halen aynı kanaatte değil. Bu duruma en çok üzülebilecek isimse, Russsell Westbrook‘tur kuşkusuz. Artık Durant de gittiğine göre, burası, Westbrook’un takımı. Aslında zaten topa genelde Westbrook (90’lardaki PG’ler gibi) hükmediyor, en çok o hırs yapıyor, Durant ise elit bitiricilik noktasında devreye giriyordu – işte şimdi, her şeyi Westbrook belirleyecek. Takımda Durant kadar iyi bir pasör uzun yokken bile, Westbrook üzerinden kurulacak bu süper atletik takımla Thunder hemen bu yıl bile play-off’ları görebilir.
Neden mi? Çünkü artık atletizm bu oyunda ön planda, ve takımın tek hakimi Westbrook, geçtiğimiz yılki Oscar Robertson’vari oyunuyla, en verimli çağında. Üstelik, etrafında Kobe’nin 81 sayı attığı günkü Lakers’a nazaran çok daha kaliteli ve alternatifli bir kadro var. Westbrook, top kayıpları dahil tüm istatistiklerini arttıracaktır ve MVP yarışına (Harden ile birlikte) 2 adım önde başlayacaktır. Üstelik, 2 sene sonra yine Thunder’a imza atıp atmayacağını da test edecek ve takımı dilediği gibi şekillendirecektir. Eğer Caruso, Price, Oladipo, Payne veya Criston biraz olsun Westbrook’u yedekleyip yükünü hafifletirse (evet, lider kenardayken Oladipo’yu 1 numarada da görebiliriz), burada Ersan, Sabonis, Oladipo, Hamilton ve Lauvergne ile çok sürpriz işler başarabilirler. Üstelik, savunma ve dış atıcı yönünden de bir eksiklikleri yok. Tahminim; Oladipo MIP, Westbrook MVP, Lauvergne de 6. Adam ödüllerine kapağı atar ve Thunder,Batı’da (evet) 7. sıradan play-off’a kalır…
Yazarın diğer yazılarına erişmek için tıklayın
mail: efe.ozenc@abcspor.com
twitter: @efe_ozenc
Youtube: Turuncu ve Siyah Kadar Yuvarlak