Sahasında 20 küsur maç boyunca namağlup unvanını taşıyan, defansif oyunu çok iyi ve çok sert oynayan bir rakip. Saha zemini çocukluğumda top teptiğim arsalardan beter; taş gibi sert, çimlerin boyu kimi yerde uzun, kimi yerde kisa, sahanın bazı yerlerinde neredeyse çim yok!
Her şeyden önemlisi deplasmanda, ilk maçı oynuyor Fenerbahçe. Mutlak galibiyeti, farklı skoru falan gerektiren bir durum yok, normal bir ülkenin normal bir vatandaşı bu durumda maç öncesi, “Sakatlık olmadan, avantajlı bir sonuçla donelim, kendi sahamızda rahat rahat bitiririz” der; maçtan sonra da rakibin iki katından fazla pozisyon bulan, oyunun hakimiyetini maç boyu elde tutan, sonuçta da deplasmandan 1-0 galibiyetle dönen takımı ile keyiflenir, mutlu olur.
Ama biz normal insanlar olmadığımız için neden farklı bir sonuç alamadığımızı, takımın ne için dandik bir köy takımı(!) karşısında bu kadar zorlandığını, falanca oyuncunun bitikliğini, Pereira’nın yetersizliğini(!) ve hatta gol öncesi faul olup olmadığını ve Fener’in maçı hakem sayesinde kazanıp kazanmadığını falan konuşuyoruz.
Tüm samimiyetimle sormak istiyorum sevgili okuyucular, hasta mısınız siz yahu?! Cidden ve gerçekten, bu kadar hasta mısınız?!
Hadi, medya maymunluğundan para kazanan, servetine servet katmasının yegane yolu ratinglerden geçen, iki retweet, 3 “tık” fazla almak için bikini dahi giyebilecek tıynetteki adamları anlıyorum. Rakip taraftarların da çok doğal olarak tutunacak bir dala, “Yok yahu, Fenerbahçe o kadar da iyi değil” demeye ihtiyacı var, onları da anlıyorum. Peki sana ne oluyor sevgili Fenerbahçe taraftarı? Delirdin mi yahu?!
………
Hangi Türk kulübünün, hangi ileri gelenleriyle, nasıl ticari ilişkiler içerisinde olduğu ayan beyan ortaya çıkan bilardo topu kafalı Infantino’nun önderliğinde 2011’den beri her fırsatta UEFA’dan tokat yiyor Fenerbahçe, her fırsatta ceza alıyor. 5 büyük Avrupa liginden herhangi bir takımın teknik adamının Pereria’nın aldığı 2 maçlık cezayı almayı bırak, o cezaya neden olan hareketi sonrası sahadan atılacağına inanıyor musun gerçekten? Öyle olsa Mourinho başta olmak üzere onlarca isim sezonun yarısını tribünde geçirirdi yahu! Hani bunun niçin milli kabadayımız Fatih Terim’i falan dahi örnek göstermeye gerek yok, herkesin ayılıp bayıldığı adam gibi adam Slaven Bilic’in defalarca rakip oyuncularla girdiği diyaloglara tanık olmadık mı? Mesela onun West Ham’de geçireceği dönemde benzer bir ceza alabileceğini düşünüyor musun hakikaten?
Shakhtar’ın rakibi Fenerbahçe değil de bir İngiliz, İspanyol veya Fransız takımı olsa Fred oynayabilir miydi sence? Fenerbahçe’ye gelince “Şüphesi yeter” diyenler, doping kullandığı kesinleşmiş adam için “Ya, işte onun evrakı neyin gelmesi lazım. Müdür beyin imzası gerek, o da cumaya gitti daha gelmez bugün ofise. Sen iyisi mi Pazartesi bir daha gel” falan diye oyalanır, “Biz oynatmayın diye tavsiye verdik ama karar kulübün” der miydi?
Robin Van Persie Fenerbahçe forması ile sahaya çıkmış, ilk golünü atmış. Misal aynı golü Podolski atsa tüm medya yıldız oyuncunun takımını nasıl sırtladığını, kafasıyla topa falso verdiğini, klasını konuşturduğunu falan yazmak yerine “İtti mi, çekti mi” yorumlarıyla dolu olur muydu sence? Yahu onu bırak, aynı pozisyon tam ters şekilde gerçekleşse ve Atromitos’lu defans oyuncusu kafayı vururken Van Persie’ye şarj etse, yere düşen isim Robin olsa hakem sence penaltı verir miydi, o medya maymunları “Hakem Fener’i galibiyetten etti” tweetleri atar mıydı?
………
Bütün bunları bir kenara bıraktık, iki gündür herkesin ağzında “Faul var mı yok mu?”. Meşhur filmde Küçük Emrah’a manavın dediği gibi, “Bunu anana sorsana delikanlı”
Yazarın diğer yazıları için tıklayın
mail : baris.tumok@abcspor.com
twitter : @baristumok