Galatasaray ölüp ölüp dirilidiği Şampiyonlar Ligi ilk maçında zor da olsa son dakikada beraberliği yakalayarak gruptaki şansını devam ettirdi. Ancak, neresinden bakarsak bakalım, bu maç Türk futbolu hakkında bize önemli doneler vermiş oldu. Bir yanda, senede 3 milyon Euro’dan kontrat yenileyen ağır tempolu ve doymuş oyunculara karşı, bunun 10’da 1’ine oynayan genç ve aç oyuncuların karşılaşmasından, skor olarak olmasa da, açık bir şekilde genç ve aç olanlar galip çıktı.
İş bittikten sonra yol gösteren çok olur ancak, maç öncesi yazısında da değindiğimiz üzere, Anderlecht’in zayıf karnı bekleri ve kalecisi iken, Galatasaray’ın tüm hücum planını kısa pas ve göbekten hücum üzerine kurması başlı başına bir skandal! Görülen o ki, rakip takım hiç analiz edilmeden maça hazırlanılmış. İki esas beki sakat Anderlecht’te teknik direktör Besnik Hasi, sol bekte beklenildiği üzere veteran Deschacht’a görev verirken, sağ bekte, genç sağ açık Honduraslı Andy Najar’ı tercih ederek oyuna başlarken, kalede de, daha tecrübeli 3.kaleci yerine, profesyonel maçı henüz bulunmayan 20 yaşındaki Davy Roef’ü oynatarak büyük risk almıştı.
Ancak, oyunun başlangıcından itibaren kanatlardan hiç zorlanmayan Belçika ekibi, tam tersine kendi iki kanadından Ibrahim Conte ve Frank Acheampong ile Galatasaray’ın formsuz beklerinin üzerine giderek önemli pozisyonlar buldu. Umarız bu maç, ülkemizdeki futbolla ilgili herkese, kanat oyuncularının bekler değil, açıklar olduğunu son kez de olsa göstermiştir. Keza, orta sahaya adam yığarak ve kısa pasla, süratli ve çabuk açıkları olan hiçbir takımı alt edemezsiniz. Bundan dolayı, dünyadaki en pahalı oyuncular açıklardan çıkıyor!
Açıkçası, Anderlecht’in Arnavut hocasını özellikle tebrik etmek gerekiyor. Sakatlanan Flemenk stoperleri Bram Nuytick’in yerine, normalde yardımcı forvet pozisyonunda görev alan Matias Suarez’i böylesine önemli bir maçta oyuna almak herkesin harcı değil. Ağır ve uzun sol bekleri Deschacht sol stopere kayarken, sol açık Acheampong sol beke, 10 numara Dennis Praet sol açığa, Suarez ise Mitrovic’in arkasına, 10 numaraya kayarken, takım 6 hücümcu, 2 orta saha elemanı ve 2 defans oyuncusundan oluşuyordu Nuytick’in sakatlığı sonrasında. Ligimizdeki, 4 stoper, 3 ön libero, 2 bek ve 1 santrafordan oluşan takımların şablonuna göre buradaki anlayış gerçekten bize hayal ötesi gibi gözüktü ilk başlarda. Demek futbol sadece mücadele ve rakibi oynatamamaktan ibaret bir spor dalı değilmiş!
Oyuna dönersek, Anderlecht, Felipe Melo dışında oldukça ağır kalan Selçuk İnan ve Blerim Dzemaili’nin geriye dönüşlerdeki sorunlarını iyi değerlendirerek, ilk yarı boyunca ardı ardına kontra ataklar geliştirdi. Bunlardan birinde ise, Praet uzaktan şutla golü bulurken, Mitrovic’in gününde olmayışına duacı olmak gerekiyor. Keza, karşı karşıya pozisyonda kendisinden hiç beklenmeyecek şekilde çok kötü bir vuruşla topu auta atmasa, maçın kopması işten değildi. Büyük maçlarda kabaran Balkan egosu olmasa, Aleksandar Mitrovic gerçekten önemli bir santrafora dönüşebilir fakat, bu maçta takımına hemen hiçbir şey katmadı. Hem ağır kalarak birçok pozisyonu daha gelişmeden harcadı, hem de arkasındaki arkadaşlarına pas bağlantısı olmayı hiç beceremedi. Daha çok ceza sahası golcüsü kimliğinde bir santrafor olarak Belçika’da maçta çok daha tehlikeli olabilir.
Galatasaray’da ise, Selçuk İnan son birkaç aydır olduğu gibi hemen hiçbir şey yapamadı oyunda kaldığı süre içerisinde. Zorla oynuyormuş hissi veren oyuncu gerçekten artık kendine çeki düzen vermeli ya da yedeğe çekilmeli. Keza, Burak Yılmaz da son dakikada boş kaleye attığı golden sonra dahi kendi seyircisine el kol hareketi yapacak kadar gerçeklerden uzaklaşmış durumda. Vergisiz yılda 3 milyon Euro’luk kontratlara imza atan bu oyuncuların, Avrupalı ve kendilerinden 10’ar yaş ufak meslektaşlarına göre olan profesyonellik ve adanmışlık farkı gerçekten Türk futbolunun vahim halini gözler önüne seriyor. 3 Büyük takımımızda ilahlaştığını zanneden oyuncularımız ne yazık ki, hem teknik, hem fizik hem de mental açıdan Avrupalı oyunculara göre çok gerideler. Bundan dolayı ki, büyük ihtimalle Anderlecht’te forma giyen oyuncuların büyük bölümü 5 büyüklige transfer olacak iken, Selçuk ve Burak kariyerlerini Türkiye’de sonlandıracaklar!
Sezon başındaki Bursaspor’un oldukça düşük bütçeli bir Gürcü takımı olan Chikhura’ya elenmesi, ardından Rejkavik’te uğradığımız milli bozgun ve sonrasında bu maçın ardından artık, Türk futbolunu yönetenlerin akıllarını başına devşirmesi için zaman geldi de geçti bile. Yabancı oyuncusu kotası koyarak yerli oyuncuları şımarıklaştıran ve tembelliğe iten sistem artık çökmeli. Pasaport faşistliği ile sadece Türk oyuncuların kazandığı paraları katladığından haberdar dahi olmayan federasyon, dikkatini alt yapı eğitimine ve bu alanda çalışan hocaların yeterliliğine kaydırsa, stadlardaki zemin ve alt yapı tesislerindeki yeterliliğe odaklansa, en azından birkaç yıl sonra dahi olsa, aşağıdan gelen daha yetenekli genç oyuncuları A takımlara kazandırabiliriz. Ancak, yabancı meslektaşlarıyla olan yarıştan onları bertaraf ederek ve ne olursa olsun oynamaları adına torpil yaratarak, ne bu futbolculara ne de Türk futboluna faydamız dokunuyor. Bunu tüm çıplaklığıyla dün bir kez daha gördük!
Maçın ikinci yarısında ise, ilk yarıda harikalar yaratan Hasi’nin bir takım yanlışları Anderlecht’i kendi yer alanına gömülmeye doğru itti ve uyuyan devi zorla da olsa uyandırmış oldu. İleride ağır kalan Mitrovic’in yerine defansif orta saha Kljestan’ın oyuna girişi mantıklı bir girişimdi ancak, ne zaman ki Praet’in yerine, 3. Stoper/ön libero Leander Dendoncker oyuna girdi, bu dakikadan sonra Anderlecht’in nefes almaya dahi fırsatı kalmadı. Baskı altında kalan toy oyunculardan oluşan ekip eninde sonunda hata yapacaktı ki, gol en beklenmeyen isimlerden biri olan Chedjou’nun sol kanattan içeriye devrilmesiyle geldi.
Ancak, Chedjou’nun pasıyla boş kaleye golü atan Burak Yılmaz’ın asisti yapan arkadaşını tebrik etmek yerine, kendisini protesto eden seyircilerine el kol hareketi yapması spor anlayışı bakımından ne derece geride olduğumuzu işaret ettiğini tekrarlamadan geçemeyeceğim! Tüm maç boyunca yokları oynayan bir oyuncunun, kendisine gol pası atan arkadaşını tebrik etmek yerine, nasıl olup da ego krizine girdiğini uzun uzun düşünmek gerekir.
Sonuç olarak, Galatasaray Cesare Prandelli’nin hemen hiç incelemeden çıktığı rakibinin karşısında ecel terleri dökse de bizce çok önemli bir puan aldı. Keza, bundan sonraki maçlarda oluşacak senaryoyu kimse önceden tahmin edemez. Aradan geçecek süre içerisinde, takımlar daha oturacak, yeni sakatlıklar ya da formsuzluklar baş gösterecek, iklim şartları değişecek… Ancak şurası kesin ki, Galatasaray, Borussia Dortmund ve Arsenal karşısında, bu gece oynadığının en az 2 basamak üzerine çıkmalı!
Dzemaili ve Pandev’in takıma alışması ve Selçuk ve Burak’ın artık ayaklarının yere basması şart. Veysel Sarı sağ bekte soru işaretleriyle dolu performanslarına devam edecekse, Prandelli mutlaka Tarık Çamdal’ı sağ bekte denemeli. Hamit Altıntop 36 aylık okul tatilinden geri dönüp takıma katılmalı ve son olarak mutlaka Bruma ve Olcan Adın bu takıma mutlaka monte edilmeli. Açık oyuncularını sürati olmaksızın içeride ve dışarıda maç kazanmanın çok zor olduğunu Prandelli kabul etmeli. Sağ ayaklı açık olarak Yasin Öztekin ne derece güven verebilir meçhul ancak, şurası kesin ki, Yasin dışında kanatta görev alabilecek diğer 3 oyuncu da sol ayaklı ki, bu da takım içi dengeleri açısından pek olumlu bir veri değil.
Bu maçın ardından pozitif olarak yapılacak çıkarımlar ise, her zamanki gibi Muslera’nin üst düzey performansı ve 2 stoperin gittikçe yükselen formları. Semih Kaya hemen her zaman iyi ancak, Aurelien Chedjou da sonunda kendisinden beklenen kaliteye ulaşmış gözüküyor. Temsilcimiz, uzun vadede yükselen bir form grafiği yakalayabilirse, bu grupta hala Arsenal’i geride bırakabilir. Ancak şurası kesin ki, artık Belçika deplasmanında galibiyet ve Londra’da en az beraberlik şart. Nihayetinde, grubun son maçı Arsenal ile İstanbul’da. O maça 2 puan geride girilmesi bile, Galatasaray’ın umutlarının devam etmesi demek. GS seyircisi ve Ulema Türk Basını bu beraberliğe dudak bükecek ama; eğer Arsenal kendi evinde Dortmund’a yenilirse, bu 1 puanın değeri sonraki günlerde daha da iyi anlaşılacaktır!