Küba ve efsane sporcular dendiğinde akla ilk gelenler; rekortmen yüksek atlamacı Javier Sotomayor, 76Montreal’de 400 ve 800metreleri aynı olimpiyatta kazanan tarihte ilk ve tek atlet (El Caballo- at) Alberto Juantorena ve 5 kez üst üste Olimpiyat şampiyonu yenilmez güreşçi Mijain Lopez.
Ama bir de 1990’lar, tarihe geçmiş voleybol kadın milli takımları vardı ki; 3 kez üst üste Olimpiyat şampiyonu olup, toplamda da 10’dan fazla Majör kupa kazanmış, ülkenin gururu altın kızlar!..
** Tam açarsak; 1989-2000 yılları arasında düzenlenen 3 olimpiyat, 2 dünya şampiyonası şampiyonluğu (1994-98), 4 kez dünya kupası (1989-91-95-99) kazanmışlardı. Ayrıca 2 tane de World Grand Prix (1993-2000) şampiyonlukları bulunmaktadır.
Kadın voleybolunda 1990’lar öncesinin en güçlü takımları hiç kuşkusuz Sovyetler Birliği ve Japonya’ydı. Hemen arkalarındaki olağan şüpheliler de Çin, Çekoslovakya ve Polonya.
Karayip Adası ülkesi, 1989’da Dünya Kupası’nı ilk kez kazanıp, 1991’de de ünvanını korumuş ve bir yıl sonra Barcelona’daki Olimpiyat Oyunları’nda yarı finalde ABD’yi setlerde 2-1 geri düştükten sonra beş sette mağlup eden Küba, finalde de Sosyalist Blok atletlerinden oluşan Unified Team’i (Birleşik Takım) mağlup ederek ilk Olimpiyat şampiyonluğuna ulaşmıştı.
Bu birbirinden iyi oyuncularla dolu kadronun en alfa isimleri de ülkenin sembol isimlerinden; Regla Torres ve durdurulamaz smaçor Mireya Luis idi.
1994 Dünya Şampiyonası’na ayrı bir parantez açmak lazım çünkü oynadıkları 6 maçı da set bile vermeden süpüren Cuba’nın, diğer yıldızları da Regla Bell, Yumilka Ruiz, Zoila Barros. Ve tabii ki bu kadronun ana mimarı efsane coach Eugenio George’u da eklemezsek olmaz!..
Siyahi oyuncuların genetik özellikleri ile çok iyi sıçrıyorlar, çok hızlılar, çok sert vuruyorlar ve blok-manşetler çok iyi ve koordine savunma yapıyorlardı.
O zor dönemlerde ülke halkının mutluluk kaynağı olmuşlar, Fidel Castro tarafından da el üstünde tutuluyorlardı.
Ama her güzel şey gibi bu altın jenerasyonun da sonu vardı. Sırasıyla 92 Barcelona, 96 Atlanta ve Sydney üçlemesi harikaydı ama 2000 Sydney’de kazanılan son Olimpiyat Şampiyonluğu ile adeta miladını doldurmuştu Küba takımı.
Çıtayı öyle bir yere koymuşlardı ki, 2004 Atina’da elde edilen üçüncülük ve 2008 Pekin’deki dördüncülükler başarısızlık olarak adledilmişti (düşünün ki bizim en iyi branşımız olan, göz bebeklerimiz kızlarımızın en iyi derecesi 4’üncülük ve o da 2024’de yeni geldi).
Ama sonrası tek kelimeyle serbest düşüş. Bırakın altını hatta madalyayı, son 4 Olimpiyatta elemeleri bile geçemeyip katılma vizesi alamadılar.
Buna ister Küba’da fazlasıyla sertleşen kurallar deyin (mesela yurtdışında bir kulübe transfer olan bir oyuncu milli formayı giyemiyordu), isterseniz de ana neden olarak ülkeden kaçıp başka ülkelerin vatandaşlığına geçenleri gösterin (en güzel örneği yakından tanıdığımız Melissa Vargas).
Bu aslında ülke politikasını baz alarak ayrı bir yazı konusu ama biz rotadan çıkmayıp, altın jenerasyon başarılarında kalıp, bitirelim yazımızı…
Yazarın diğer yazıları için tıklayın
mail: burak.belgen@abcspor.com
twitter: @BurakBelgen
