Fenerbahçeli Olmak
Fenerbahçeli olmak zor iş. Bir kere çok sadığız biz. Takım başarısız da olsa, o bizim çocuğumuz; üstünü örteriz, koruruz. İyi yanlarını arar bulur, kötü yanlarını görmezden geliriz. Modern dünyada bu biraz naiflik gibi görünüyor ama işte, biz henüz bu evrimi geçirmemişiz. Belki de geçirmemek Fenerbahçeliliğin asıl nedeni.
Dün Göztepe maçı öncesi, gün boyu taraftarı izledim. Stada girişleri, yüzlerdeki gerginlik… Aralarında arkadaşlarımız vardı, haberler aldık. Çoğu, “Başkan artık gitmeli” diyordu. Ama işin garibi, yönetim takımla yan yana gelince, iki paylaşım yapılınca, hepimiz bir anda değişiyoruz: “Tamamdır, bu işin bacağını kıracağız.” İnsan kendine kızıyor, ama taraftar işte böyle bir şey.
Geçen hafta gördüğümüz yanlışları söyleyince ceza yedik TFF’den. İlk hafta maçımız yoktu ama bir tek bizim gözümüze battı, diğer herkes mutlu. Rakibimiz Galatasaray’ın yorumcuları da “ne var kardeşim bu pozisyonlarda” diye dalga geçti. Türkiye liginde tek yabancı takım olduğumuz için herkesin bize bakışı aynı: ya görmezden gelirler ya da yerler. Tek akıllıca lafı Jose söyledi: “Galatasaray maçını birinci dakikada izlemeyi bıraktım.” Kısa, net, doğru. Ona bile çullandılar. Ama Feyenoord maçında işler iyi gidince fazla coşamadılar; “Nasılsa öperiz” diye beklediler.
Ve evet, Göztepe maçı tam da öyle bir maç oldu: öpülme maçı. Çünkü ligimizin yabancısı Fenerbahçe sonunda sahaya indi, lig başladı.
Göztepe de ligin kitabını açıp bize karşı nasıl oynanması gerekiyorsa öyle oynadı. Topa sahip olma bizdeydi (%60’a %40), pas isabetinde de bariz öndeydik (%84’e %73). Yani kâğıt üzerinde top bizdeydi, ama işte mesele o topu ne yaptığın. Şutlarda eşitlik vardı: 12’ye 12. Ama xG rakamı (biz 1.92, onlar 0.55) gösteriyor ki pozisyonları biz bulduk, gole yaklaştık. Bunlara bakmayın, ben birinci dakikadan itibaren, eyvah geçen senenin aynısı, yeni transferlere de anlatmamışlar, Jose de başka diyarlarda dedim.
Üstüne maç sertti, çok sertti. Diğer lig maçlarından daha sertti. Çünkü karşında ligin tek havalı yabancısı var. Onlar 24 faul yaptı, biz sadece 12. Kartlar havada uçuştu: Göztepe 8 sarı, 2 kırmızı; biz 4 sarı, 1 kırmızı. Hakem mi? Tanıdık senaryo. Yine olması gerektiği gibi, yani görsem de görmesemde yapıştır kartları, durdur oyunu… Sonunda skor tabelasında koskoca bir sıfır: 0-0. Ve biz, pazar gününü huzurlu geçirmek için sosyal medyaya bakmamayı, YouTube yorumcularını izlememeyi tercih ettik. Çünkü herkes kan kusuyordu.
Peki neden bu satırları yazıyorum? Çünkü taraftarım ben. Eski usul. Sevdiğim şeyi korurum. Fenerbahçe değerine saygıyı, yöneticilerden bağımsız olarak takımı savunmayı görev bilirim. Ama taraftarın da beklentisi var: gerçekleri kabul eden, sorunları çözen bir teknik direktör ve onu destekleyen bir yönetim. Göztepe maçında bunun hâlâ çözülmediğini gördüm.
Başkana bakıyorum: Yıllardır yaptığı en iyi şey mali bağımsızlığı korumak. Transferde başarıdan çok pazarlıkla övünmek. Aziz Başkan’ın baskısı, imza kampanyaları, seçim hesapları… Hepsi sahadaki oyunu kuvvetlendirmek adına yapılacak transferlerin önüne geçmiş. Takımın başında Jose var, kendi seçtiği hoca değil ama isminin büyüklüğünden vazgeçemiyor. Belki yerine koyacak kimseyi bulamadığı için, idare ediyor.
Teknik direktör Jose Mourinho… Bu ligin kodlarını çözdüm diyor ama çözememiş. Eğer sahaya bu oyunu, “bak bana orta saha lazım” diye mesaj vermek için sürdüyse, bu hocalık değil sportif direktörlük. Oyun onun oyunu, sorumluluk onun. On kişiyken de aynı oyunu oynatıyorsa, problem büyük. Rakip teknik direktörü övmek için önce yenmen lazım. Berabere kalıp övmek… olmuyor işte. Mourinho bana üniversitedeki yaşlı hocaları hatırlatıyor. Karizmatiklerdi ama itiraz edince hep “gerçek hayat böyle değil evladım” diye üst perdeden konuşurlardı.
Ama gerçek hayat işte burada. Rakibin son iki senede az puan kaybettiği bir ligdeysen, “ben puan kaybedemem” demek ana ilken olmalı. Oysa biz hâlâ puan kaybediyoruz.
Şimdi ne olacak? Tüm rakip yorumcular ve fırsatçı Fenerbahçeliler üzerimize çullanacak. Salı günü “artık yeter” diyeceğiz, ama Çarşamba günü Benfica maçını beklerken yine umutlanacağız. Çünkü biz taraftarız.
Umudum basit: Seçime kadar Şampiyonlar Ligi’ne kalmak ve ligde puan kaybetmemek. Seçim gelince de adaylara bakacağız, yönetim kurullarını tartacağız ve kararımızı vereceğiz. İşte Fenerbahçeli olmak böyle bir şey: Zor, sancılı, ama her seferinde yeniden bağlanmak.
mail: yakup.borekcioglu@abcspor.com
twitter: @Yborekcioglu