https://abcspor.com/wp-content/uploads/2020/11/ataturk.jpg

’92 BARCELONA OLİMPİYATLARI: DREAM TEAM ŞANSLIYDI!… – 4

Okunması Gerekenler

efe

“‘Keşke’ ile ‘belki’ evlenmiş, ‘eğer’ diye bir çocukları olmuş…”

4. KISIM

 

Peki, bunca açıklamanın ‘92 Olimpiyatları ile ne alakası olabilir? Bilindiği üzere, ‘92 yılından evvel de uluslararası pek çok turnuvada, ileride yıldız birer NBA oyuncusu olacak pek çok ABD’li ismi seyretti dünya, ki bu isimlerin arasında Michael Jordan, Bill Bradley, Larry Brown, David Robinson, Muggsy Bogues, Kenny Anderson, Alonzo Mourning, Kenny Smith, Sean Elliot, Armen Gilliam, Doc Rivers, Adrian Dantley, Patrick Ewing, Chris Mullin, Sam Perkins, Mitch Richmond, Charles Smith, Hersey Hawkins, Dan Majarle, Danny Manning ve daha niceleri yer alıyor. Fakat bu isimlerin o vakitler henüz o bildiğimiz efsanevi seviyelerine ulaşmamış oldukları da bir gerçek.

 

Önceki bölümlerde bahsi geçen diğer dev takımların son yıllarda ABD ile mühim turnuvalarda arayı kapatmaları (daha önce de değindiğimiz gibi; ‘86’da ABD, Sovyetler’in elinden zor kurtuldu, ‘88’de Sovyetler rövanşı acı bir şekilde aldı, ’90’da Yugoslavlar ortalığı da ABD’yi de inim inim inletti ve altın madalyaya uzandı, vs.) da milyonlarca insanın gözlerinin önünde ABD’nin imajına gölge düşürdüğü için, 1991 senesinde sportif ve ekonomik olduğu kadar, siyasi de bir karar verildi ve NBA de bu kararla ‘tıpış tıpış’ uzlaşmak zorunda kaldı1. Artık, NBA’den tanıdığımız, herkesin rüyasını ve odasının duvarlarını süsleyen ‘basketbol tanrıları’, uluslararası turnuvalara götürülecek ve başka sürprizlere mahal, başka takımlara da zafer şansı verilmeyecekti2 (Gerçi burada uzun vadede kazanan, dünyaya açılmayı ve tanıtımın kralını yapmayı başaran, ayrıca dünyanın ilgisini NBA’e çektiği gibi, tüm uluslararası yıldızların üzerlerine de NBA takım sahiplerinin ilgisini çekmeyi beceren, bu sayede bir taşla iki kuş vuran NBA’in oldu ya, neyse). Bu yeni galaksiler karmasının ilki, NBA’in kuruluşundan bu yana gördüğümüz en iyi 50 oyuncunun (bu liste 1996’da açıklanmış, oyuncular da ’97 All-Star maçının devre arasında seyirciye takdim edilmişti) neredeyse 5’te 1’ini barındırıyordu.3

 

Kimler vardı o ekipte? NBA’in o gününün kralları, yani Michael Jordan, Karl Malone, Clyde Drexler, Charles Barkley, Patrick Ewing, Scottie Pippen, John Stockton ve Chris Mullin; kariyerleri bitme noktasına gelse de NBA’in yakın geçmişinin kralları Larry Bird ve Magic Johnson; NBA’in geleceği David Robinson ve elbette, kadrodaki tek NCAA’li olan, Duke’un o seneki kralı Christian Laettner. Başta da, Detroit’in iki şampiyonluğunun mimarı koç Chuck Daly ve yardımcıları efsanevi Lenny Wilkens, P.J. Carlesimo ve NCAA basketbolunun halihazırdaki en muteber koçlarından biri olan, Duke önderi Mike Krzyzewski.

 

olym2

 

Acaba, bu kadro, o yıllarda erişilebilecek azami kadro muydu? 1990 Dünya Şampiyonası’nda bronz madalya alan ekibin de bir parçası olan Laettner’in kadrodaki mevcudiyetini ve zamanın bir diğer NCAA yıldızı Shaquille O’Neal’ın (ve hatta Alonzo Mourning ve Jimmy Jackson’ın) önüne geçerek ekibe dâhil olabilişini en iyi izah eden şey, Duke’lu Krzyzewski’nin ağırlık koyması ve Laettner’ın muazzam kolej kariyeri sayesinde ona torpil geçmesi olabilir aslında (ki Laettner’dan sonra, diğer Dream Team’lere hiçbir NCAA oyuncusu da alınmadı zaten); fakat yöneticiler, eski örflerden bu kadar keskin biçimde kopmamak için bir NCAA’liye o kadroda yer vermeyi düşündüler neticede. Kronik sırt ağrılarından vücudu iflas ettiği için sezon sonunda kariyerini noktalayan Bird ve daha o sene başında HIV’den muzdarip olduğu anlaşıldığı için basketbolu bırakmak zorunda kalan ve hatta öleceği bile zannedilen Magic’in kariyerlerinin zaten bittiği malumumuz (ki bu Dream Team işi, en çok Magic’e moral depolamıştı bu yüzden)*. Robinson o vakitler NBA’de henüz 3. yılını geçiren bir süper yıldız adayıydı, alkoliklikten kurtulan Mullin ise Golden State’in ünlü ‘Run TMC’ ekolündeki üçayağın en iyi şutörüydü. Malone ve Stockton henüz bir NBA Finali’ne uzanamamış olsalar da, herkes onların NBA’in en güzide ikilisi olduğunun farkındaydı. Ki o dönem Stockton henüz ligin en iyi oyun kurucusu değildi, Malone da en iyi power forward’ı değildi. En iyi power forward demişken; Barkley’nin de henüz 76ers’dan Suns’a takası gerçekleşmemişti ve NBA’in yetenekli ve fakat bir o kadar da takımı ile sorunlu oyuncusu rolünü ifa ediyordu. İlk three-peat’lerinin ikinci şampiyonluğunu kazanmış olan Jordan ve Pippen, tıpkı Portland’a efsanevi anlar yaşatan Drexler ve New York’un efendisi haline gelmiş olan Ewing gibi, takımın her bakımdan kusursuz yıldızlarıydılar.

 

olym3

 

Peki, bu kadroda başka kimler olabilirdi? Laettner’ı herkes bir çırpıda gözden çıkartır, orası kesin; hatta yerine ille de bir NCAA oyuncusu gelecekse yine, Shaq’i yazarlar kadroya, olur biter. Hemen sonra, Mullin’in yeri sorgulanır. Daha da ileri götürürsek, Stockton’ı bile silmemiz gündeme gelebilir. Bir de, kadroya alınmamış isimler yönünden bakalım: ilk etapta aklımıza, ’89 ve ’90 yıllarını şampiyon tamamlayan ‘Bad Boys’ Detroit’in lideri ve Chuck Daly’nin öğrencisi olan Isiah Thomas geliyor.

 

olym4

 

Thomas kadroda niye yoktu? Cevabı, ‘Bad Boys’ olmanın getirdiği olağandışı antipatik kimlikte yatıyor aslında. Thomas’ın çetin geçen Pistons – Bulls Doğu Finalleri serilerinde, takım arkadaşlarını, maçlarda Jordan’a kasten aşırı dozda fiziksel şiddet uygulayarak onu sakatlamaya ve oyununu düşürmeye sevk ettiği, kışkırttığı ve hatta buna ilişkin özel taktikleri hazırladığı, ve ’91 Doğu Finali’ni kaybettikten sonra maç bitiminde Bulls oyuncularının elini sıkmadan sahadan çekip gittiği, giderken takım arkadaşlarını da yanına kattığı biliniyor. Dahası, ’85 All-Star maçında, henüz bir çaylak olan Jordan’ın havasını söndürmek adına, tüm Doğu All-Star takımı ayarlayıp oyuncuları Jordan’a pas atmamaya ikna etmesi de bir vakıa olarak hafızalarda yer etmişti. Üstüne üstlük, Thomas’ın daha ziyade bireysel oynayan ve önceliği pas olmayan bir oyun kurucu oluşu da, Magic ve Stockton gibi pasör mayalı oyun kurucuların pirleri üstatları buradayken, onca süper star da sahada pas bekleyecekken, Thomas’a ve bencilliğine hiç şans verdirmeyecekti. Dolayısıyla, sakatlıklarla boğuşmaya başlayan Thomas’a, bir darbe de, potansiyel takım arkadaşı Jordan’dan geldi4. Dream Team’in mevcut halindeki lideri (kağıt üzerinde, yine Jordan’ın isteği üzerine Magic ve Bird olsa da) Jordan’dı elbette, ve Jordan’ın, Dream Team yetkilisi Rod Thorn’a özel olarak Thomas’ın alınmaması için (intikam niyetine) rest çektiği de malumumuz5. Ayrıca kadrodaki diğer yıldızların pek çoğunun da Thomas ile arası limoniydi ve Jordan’ın restini destekliyorlardı. Isiah Thomas işte bu yüzden yoktu.

 

Yokluğu hissedilen ikidomwilnci büyük oyuncu ise, NBA tarihinin en çok haksızlığa uğrayan birkaç isminden biri olan (diğerleri bence Oscar Robertson, Kareem Abdul-Jabbar ve Allen Iverson’dır) Dominique Wilkins’ti kuşkusuz. Dominique, o sezonun tam yarısında, hatta All-Star maçının arifesinde geçirdiği aşil tendonu sakatlığı yüzünden ameliyat olup sezonu kapattığı için6, Dream Team’e eklenecek son iki oyuncu için yapılan seçmelerde aday olamadı. Lakin niye ilk 10 isim arasında düşünülmediğinin bir izahı yok ne yazık ki. Üstelik sonraki sezonda sakatlıktan muazzam bir geri dönüş yaparak yeniden süper yıldız kalibresine erişmişti, hatta Dream Team II’de (’94) de yerini alabildi; fakat neticede, o şanssız sakatlık yüzünden, Dream Team seçmelerinde, 80’lere en az Magic ve Bird kadar katkı yapan bu smaç ustası yerini alamadı. Yaş ve performans bakımından Magic ve Bird’den eksiği yokken, üzerine bir de, kariyerinin tek şampiyonluğunu, hem de lig + kupa + Euroleague şampiyonluğu üçlemesi şeklinde görkemli bir biçimde ’96 senesinde Panathinaikos formasıyla yaşayacak kadar basketbol oynayabiliyorken, Dominique’in Dream Team’de olamayışı üzücüydü elbette.

 

Başka kimler mi yoktu? O tarihte henüz ABD vatandaşlığına geçmemiş olan Hakeem Olajuwon, lige Golden State’te Mullin ve Tim Hardaway ile muazzam bir giriş yapan Mitch Richmond (o yıllarda hakikaten şahaneydi), Celtics’in diğer efsaneleri Kevin McHale (inişteydi) ve Robert Parish (halen formdaydı), efsane pivot Moses Malone (son demlerindeydi, fakat halen iyiydi), yıldız olup olmadığı bugün bile tartışılan Reggie Miller (ki o vakitler baldan tatlıydı), Nowitzki gelene kadar dipteki Dallas’ın kahramanı olan Rolando Blackman (ki Dominique gibi Avrupa’ya yelken açsa da, Stefanel’deki başarısını Efes Pilsen engellemişti), Ralph Samspson (kariyerinin son senesindeydi, ahı gitmiş vahı kalmış olsa da zihinlerde yarattığı etki bitmemişti), Tom Chambers (halen formdaydı), Kiki Vandeweghe (halen iyi oynuyordu), yine bir başka Dallas kahramanı Mark Aguirre (sorunlu ve inişteydi, ama Bad Boys’u şampiyon yapan, Dallas’ı da ’90 yılına dek başarılı kılan faktördü), Dale Ellis (formda sayılırdı, ama Jordan ve Drexler ile aynı pozisyonda oynadığı için bu takımda yer alamazdı), Jeff Malone (en iyi yıllarındaydı), Xavier McDaniel (o yıllarda gerçekten iyiydi), Larry Nance (o sene, yani ‘92’de özellikle çok çok iyiydi), Brad Daugherty (ligde David Robinson kadar etkiliydi), Bernard King (tüm sezon sakattı), Reggie Lewis (rahmetli olmadan önceki son senesindeydi ve gayet iyi oynuyordu), Glen Rice ve Tim Hardaway (ki onlar da çok formdaydılar), Chuck Person (tek iyi zamanlarıydı), Ricky Pierce (bu isimlere göre daha sıradan sayılırdı), Joe Dumars (Thomas sakatken tek başına Pistons’ı sırtlıyordu, ama neticede o da bir ‘Bad Boy’du), Danny Manning (tam da patlama yapmıştı), Terry Cummings (düşüşteydi), Darrell Griffith, Paul Westphal, Kevin Johnson, Sidney Moncrief, gibi isimleri sayabiliriz önem sırasına göre.

 

Ve tabi, çok yakın bir geçmişte basketbolu bıraktıkları için yokluklarından dem vuracağımız nice isim de mevcut: süper skorer Alex English (tam 1 sene önce bırakmıştı), NBA tarihinin en çok sayı atan ismi Kareem Abdul-Jabbar (‘90’da bıraktı), Julius Erving (87’de bırakmıştı), Dennis Johnson (Kareem ile aynı sene bırakmıştı), Jack Sikma (o da 1 sene evvel bırakmıştı), dönemin en gözde oyun kurucularından Reggie Theus (‘91’de emekli olmuştu), ve Adrian Dantley (yine, ‘91’de bırakmıştı) gibi.7

 

(Devam edecek)

 

 http://espn.go.com/olympics/summer/2012/basketball/story/_/id/8242402/remembering-1972-us-olympic-squad-40-years-later-russian-reaction

 http://en.wikipedia.org/wiki/1992_United_States_men%27s_Olympic_basketball_team

 http://en.wikipedia.org/wiki/50_Greatest_Players_in_NBA_History

 https://www.youtube.com/watch?v=PbS11n1JUzI (buradan Dream Team belgeseline ulaşabilir, Magic ve Bird’ün hikayelerini teyit edebilirsiniz)

http://www.sheridanhoops.com/2012/06/14/hubbard-20-years-later-were-still-talking-about-isiah-thomas-the-dream-team/ 

 http://en.wikipedia.org/wiki/1992_United_States_men%27s_Olympic_basketball_team

http://en.wikipedia.org/wiki/Dominique_Wilkins

 http://m.bkref.com/m?p=XXleaguesXXNBA_1992.html

 

Yazarın diğer yazılarına erişmek için tıklayın

 

mail: efe.ozenc@abcspor.com

twitter: @efe_ozenc

Son Haberler

FENERBAHÇE GİBİ

Önce kızlarımızı kutlamak istiyorum. 2 sene üstüste Euroleague şampiyonluğunu kazanan kadın basketçilerimize ve böylesine yetenekli ve karakterli oyunculardan oluşan...

Benzer Konular