Türlü çeşitli takas söylentileri dolanıyor ve NBA’de kimse sezona mutlak ve billur bir kadro yapısıyla girmiyor – şimdilik. Milwaukee’den son şampiyon Cleveland’a, Sacramento’dan Oklahoma’ya kadar pek çok takım, halen daha bir arayış içerisinde. Ve şimdi, huzurlarınızda, ipin ucunu iyice kaçırıp Kenneth “Kuduz” Faried’i bile takaslamayı düşünen Denver Nuggets’ın yeni sezon incelemesi var!
Yok, bu kadar kolay kestirip atmamak lazım. Gerek şu vakte dek incelediğimiz takımların, gerekse de inceleyeceğimiz diğer takımların pek çoğu, gençlerle yeniden yapılanmaya gitti veya gidiyor. Denver ise, son 3 senesini bu yeni yapılanmasını adam etmek için harcadı ve süreç bir türlü tamamlanamadı. Aslında, takımın yegane lideri olabilecek kişiyi, yani Andre Igoudala’yı elden kaçırdıkları gün, fazlaca ümit vaat eden bu yapıyı kendi elleriyle yıkmışlardı; fakat her şey henüz bitmemiş olsa gerek ki, sakatlıktan uzak bir Gallinari önderliğinde başka şeyler umar hale geldiler. 1 yıllık profesyonel Çin Ligi tecrübesi sayesinde geçtiğimiz yılki Draft’e katılan tüm diğer çaylaklardan ayrılan Emmanuel Mudiay, devasa top kaybı oranıyla bizleri de Nuggets’ı da şimdilik üzdü. En olgun olması gereken kişiyken, daha takıma gelir gelmez Afflalo – Lawson ikilisi ayrıldıktan sonra doğan boşlukta direksiyona geçmişken, bu şansı mükemmelen kullandığını söylemek biraz zor. Peki, son yıllarda ellerine geçen en büyük kıymeti, yani Faried’i niye gözden çıkarmaya kalkıyorlar? Bir bakalım…
13 – DENVER NUGGETS
–
Gidenler: G D.J. Augustin, F/C Joffrey Lauvergne, F Kostas Papanikolaou
Gelenler: PG Jamal Murray, PF Juan Hernangomez, SG Malik Beasley, PF Petr Cornelie (Hepsi Draft’tan); Nate Wolters (serbest oyuncu olarak)
Geçen sezonki derecesi: 33-49
Koç: Mike Malone
Evet, Denver, halen daha bir proje. Deneme-yanılma aşamasındalar ve nedense hiç aceleri yokmuş gibi görünüyor. Ama rehavete kapılıp bir Sixers kadar gevşediklerini de iddia edemeyiz, zira bilhassa Draft’lardan gayet cici oyuncular bulabiliyorlar ve öylesine rahat bir salary cap’leri var ki, bu yaz hiçbir yıldızı ikna edemeyeceklerini bildikleri için nafile çaba harcamaktansa, önümüzdeki yaz çılgınlık yapmayı seçtiler. Fakat, ana parçalar, yani takımın nüvesi ve gideceği doğrultu; daha da ötesi, uygulayacağı basketbol sistemi, pek belirgin değil gibi görünüyor. “Manimal” Faried gibi, topu elinde istemeyen, ekmeğini taştan çıkartan, çalışkan ağır işçiye, Jayson Williams’ların (Jason değil, Jayson), Tyrone Hill’lerin, Horace Grant’lerin, Dale Davis’lerin, Reggie Evans’ların mirasını sürdüren bir süper atlete, bir fayda timsaline bu kadar kolay “git” demeleri de bunun göstergesi olabilir belki. Evet, Faried hücumunu halen geliştirmedi; lakin, kim ondan böyle bir şey istedi veya bekledi ki? Senelerdir kendisine ne söylenirse, ne talep edilirse onu yapıp, sağlam bir takım oyuncusu olmak istiyor sadece. 2014 Dünya Şampiyonası’nda bizzat test edip onayladığımız üzere, atletizmini insanlığın iyiliği için bu denli isabetli kullanan bir uzun, kolay yetişmez.
Ama, bu pervasızlığın tek sebebi, muğlak bir ufuk olamaz herhalde; değil de zaten. Nuggets’ın asıl güvendiği nokta, bir Boşnak ve bir Sırp uzunun rüştünü ispatladığına ve takımı daha ileri taşıyacağına güvenmek. Nurkic ve Jokic, müstesna yetenekler, orası kesin. Fakat, pivot mevkiinde Mozgov gittikten sonra Nurkic sertliği arttırdı, Jokic de zekasını gösterip olmadık sayılar üretmeye başladı diye, hem Faried’i hem de ligde herkesin benchinde görmek isteyeceği çok yönlü bir skorer uzunu (Lauvergne) bir çırpıda yollamak, tuhafımıza gidiyor. Dahası, geçtiğimiz yıl Mudiay’in bozuk saha görüşü, top kayıpları ve düşük şut yüzdesinden “İllallah!” ettikten sonra kadroya kattıkları D.J. Augustin’i de elden çıkardılar. Eğer kadrodaki tek lider-yıldız potansiyelli isim konumundaki Gallinari’yi de defterden sileceklerse, veteranları sevmedikleri ortaya çıkacak. Peki, bu durumda Sixers mı olacaklar, yoksa Timberwolves mu?
Bir defa, tablo Sixers kadar karanlık değil. Mudiay eğer hatalarından ders alırsa (bunu gerçekten merak ediyorum, çünkü potansiyelinin tavanı buymuş ve hiç gelişmeyecekmiş gibi duruyor), gerçek bir oyun kurucuya evrilebilir, sayı atmak için bu kadar hevesli olmaz. Mudiay kadar bile pası sevemediği için zaten off-guard’a taşınan bir diğer genç “Külçe” Garry Harris de eline geçeni bitirmek istediği için, gelişime Mudiay kadar kapalı görünüyor – ki zaten, eğitimci bir koçun ellerinde de değiller. Bu halleriyle ligde 6. adamlıktan öte bir değer taşımasalar bile, kadroyu başka isimlerin üzerine kurmaları halinde ilk 5’te değer kazanabilirler; yani takımda bir geleceklerinin olması sadece kendilerine bağlı değil.
Açıkçası, bu yıl Draft’tan seçtikleri Kentucky’li yarı-oyun kurucu Jamal Murray de Mudiay’den çok farklı sayılmaz. Kris Dunn gibi bir oyun kurucu dururken Murray’i almaları, Murray’nin top hakimiyetini ve dribbling üzerinden rahatlıkla kendi şutunu yaratabilmesini (bu alanda Draft’taki en iyi guard’dı diyebilirim) beğendiklerini gösteriyor. Buddy Hield’ı pas geçmeleri ise, Murray’nin topla oynayıp topa yön vermesini, şutörlüğünden ve skorerliğinden daha ön plana koyduklarını işaret ediyor. Murray, şimdilik Harris – Mudiay karışımı bir genç guard. Takımdaki tüm guardların potansiyelleri, eksikleri ve ihtiyaçları bu kadar benzeşiyorken, acaba kısa rotasyonunda güçlü olduklarını mı iddia etmeliyiz, yoksa güçsüz olduklarını mı? Kararı size bırakmadan evvel, Mike Miller, Nate Wolters ve Jameer Nelson‘ın da 1-2 rotasyonunda mesai harcayacağını belirteyim ki, derin bir okyanustan ziyade sığ bir dere oldukları iyice ortaya çıksın..
Bir diğer çaylak Beasley ise, biraz daha ilginç bir isim. Atletizmiyle tüm bu diğer oyuncuların önüne geçip süre bulabilir, çünkü topu elinde istemiyor ve rolüne şimdiden razı gibi duruyor. Onu bilhassa 2 numarada bolca seyredebiliriz – hele de play-off treni erkenden kaçacak olursa. 2. yılına girecek guard Alex Toupane da, iyi bir ceza atıcısına dönüşürse, rotasyonda yer bulabilir. Fakat bizim bu takımda önemseyeceğimiz mevkiler kesinlikle 1 ve 2 numara değil; 3 ve daha yukarısındaki “Arap atları”. Arap atları, namlarını, rakip yarış atının performansını gördükten sonra, geç açılıp rekabeti arttırmaları ve yılmayıp 1. gelmeleri minvalinde duyurmuştur; işte Denver forvetleri ve uzunları da, aynen böyle.
Bir defa, bench katkısı konusunda bu mevkilerde bence rakipsizler(di – Lauvergne bir avuç hiçlik karşılığında gönderilene dek). Mesela, benchten gelip takımın en iyisi olmayı başarmak sadece Igoudala’nın meziyeti mi zannediyordunuz? Aynısını geçtiğimiz yıl Will Barton da gayet güzel başardı ve yeni sezon için de güven veriyor. O kadar atik, patlayıcı, zeki ve akrobatik bir bitirici ki, oyuna girdikten sonra içten yanmalı motor etkisi gösteriyor ve takımı alabildiğine közlüyor. Biraz daha gayret etse, lig tarihinde benchten gelip takımın sayı lideri olmayı başaran ilk oyuncu ünvanını alacaktı, gerisini siz düşünün.
Peki, bu Barton nasıl oluyor da halen yedek kalıyor? İki cevaplı bir soru bu. İlki, takımın “janti çocuğu” Gallinari’nin halen verim verecek durumda olması; ikincisi de, geçtiğimiz yılı sakatlık yüzünden es geçmek zorunda kalan, gayet faydalı bir diğer forvet, Wilson Chandler. Açıkçası, takıma liderlik edip yön verebilecek, zor anlarda inisiyatif kullanabilecek iki isim de kısa forvette boy gösterdiği için, Barton yine benche mesken kuracaktır. Bitmedi; uzun forvette de (sakatlanmadıkça) Darrell Arthur bir Barton şubesi gibi davranabiliyor (elbette ki vazifeleri farklı, ama etkileri benzer oluyor). Arthur da, Faried ve Jokic varken benche demir atıp, 2. ve 3. çeyreklerde iş bitirici olarak sahaya sürülüyor – ben en çok azmini ve savunmasını takdir ediyorum.
Dahası, bu yıl Draft’ta küçük birader Hernangomez’i, yani Juan’ı seçtiler ve 4 numaraya bir enerjik dinamo daha kazandırdılar. Juan, her şeyden evvel, çok canlı, hevesli ve fundamentali sağlam bir uzun. Altyapılarda, çiçeği burnunda Knicks’li ağabeyi Willy ile pota altını karartıp İspanya’yı madalyaya taşımışlardı ve Gasol biraderlerin mirasını devralacaklarını göstermişlerdi. Ama aslında onlarınkisi Litvanyalı Zukauskas kardeşlerin mirasına daha çok benziyor. Asıl adam Willy; Juan ise, Faried misali, “Şöyle bir kaçılın da bizim çocuklar rahat sayı atsın” diyen adam rolünde. Burada Denver’ın, 2-3 sene içinde meyve verecek isabetli bir seçim yaptığını söylemek yanlış olmaz. Jarnell Stokes‘un da varlığıyla, 4 numaradan beklenen her şeyi sahada görebilirler.
Pivot pozisyonu ise, Lauvergne yollandıktan sonra biraz karamsar hale geldi. “Eski ekol” Nurkic’ten başka (eski veya yeni usul) bir hakiki pivotları yok; Nurkic’i Jokic veya (kalırsa) Faried dinlendireceğe benziyor. Bir Boşnak’tan savunma azmi ve sertlik görmeye alışmamış olsak da, Nurkic şu ana dek NBA’e iyi uyum sağladı ve kendini kabul ettirdi. Lakin alternatifsizlik, kolay bir iş değildir. Mike Malone’un yerinde olsam, burayı Jokic’le değil, Arthur’la yedeklerdim. Ama henüz takımın bu sezonki hücum-savunma tercihlerini pek kestiremediğimiz için; daha doğrusu, idarenin kafasındaki kadro nihai olarak şekillenmemiş gibi göründüğünden, kimin neye ilaç olacağını söylemek zor.
Eğer ki, yarı sahada çabuk hücumu yeğlerlerse, çok top kaybederler çünkü uzunlar ve kısalar yapı olarak uyumsuz kaçar. Tam saha basketbolunda ise, Mudiay-Harris ikilisinin çaldığı toplar üzerinden hızlı hücumlarla epey iş yaparlar ve tempo, yararlarına olur. Sete set kalındığında egomanyak Gallinari’den ziyade Chandler sayesinde bir şeyler yapabilirler; fakat onların bu yıl 30 galibiyeti görmesini sağlayacak tek şey, reaksiyonlu ve alan paylaşımlı takım savunması olacaktır. Faried giderse alley-oop görmeyi unutun – Denver, franchise oyuncusunu bakalım kime, neye karşı elden çıkartacak? Tabi ne Brian Shaw’un ne de Mike Malone’un ideal koçlar olmadığı da unutulmamalı – hem, bir insan durduk yere niye Lauvergne’den vazgeçer ki bre kitapsızlar?!
Yazarın diğer yazılarına erişmek için tıklayın
mail: efe.ozenc@abcspor.com
twitter: @efe_ozenc
Youtube: Turuncu ve Siyah Kadar Yuvarlak