Kadınlar tenisini ele aldığımızda, oynadığı senelerde TOP 5 içinde hiçbir zaman olmayan ama aynı zamanda da EN KISKANILAN raketinden bahsedeceğiz..
Nedeni de çok belli. Kendisinden çok daha kaliteli raketler, turnuvalarda çok daha başarılı sonuçlar alsalar, WTA sıralamasında çok daha üstünde de olsalar, ne Rus Güzeli kadar popüler olabildiler, ne de profesyonel anlamda onun yarısı kadar maddi kazanç sağladılar!
Grand Slam’ler de dahil hemen her katıldığı turnuvada, EN AZ kazanan kadar konuşulan bir isimden bahsediyoruz.
Tam ismiyle Anna Sergeyevna Kournikova, aslında tenis kariyerine şaşalı bir giriş yapmış ve gençler kategorilerinde, 14 yaşındayken 1995’de Dünya Şampiyonu olmuştu.
Asıl patlamayı ise 1996’da 15 yaşındayken katıldığı US Open’da yaptı ve hemen herkes turnuvayı unutmuş, istisnasız sekilde tüm basın, sanki ‘spor turnuvası değil de Hollywood galasındaymışcasına’ spot ışıklarını Rus afete çevirmişlerdi!
Ama kazanırken bile güzelliğini yenmeyi başaramayan 7 Haziran 1981 doğumlu raket, 18 yaşlarına geldiğinde, kazanamayacağını anlayınca kendisiyle yarışmayı bıraktı ve tenis dünyasında yüz-fizik farklıyla zirvede olmayı seçti. Daha doğrusu seçmek zorunda kaldı.
Major turnuvalarda, teklerde hasbelkader aldığı bir yarı final var ama çiftlerde iki kez Melbourne’de kazandı. Tabii ki bu başarıdaki aslan payı ondan çok partneri Martina Hingis’deydi ama sonuçta kartvizine toplamda 4 Grand Slam finali ve 2 Avustralya Açık zaferi yazılmıştı bile..
Zaten 24/365 yer aldığı magazin basınında, bir de ünlü şarkıcı Enrico Iglesias ile birlikteliği ortaya çıkınca, bir anda rating anlamında kendisini de aşarak, sadece tenis değil, tüm spor camiasında en çok konuşulan isimlerden biri oldu.
En yüksek derecesi 8.lik olan, teklerde değil Grand Slam, hiçbir WTA zaferi bile bulunmayan sarışın afetin bu overrated başarısında, ana sponsor ADIDAS’ın da payının büyük olduğu HATTA bir Adidas ürünü, projesi olduğu söylenir…
Sonuç olarak, asıl işi olan tenis haricindeki yaptığı herşeyde ‘modellik-klipler-reklamlar’ başarılı, hatta çok başarılı olmuş bir sporcudan bahsediyoruz.
İsteyen istediğini desin, 20.yy’in açık ara en çok kazanan ve ratingi en yüksek bayan sporcusuydu Anna... Ve belki de ondan sonra mantar misali üreyen onlarca hemşerisi Rus sporcuya yol açması da cabası..
Kendisine ti-ye alınarak takılan As-Papaz lakabı ‘ Texas Holdem oyunundaki el gibi çok iyi görünüp asla kazanamamasından dolayı’ o kadar örtüşüyor ki.. Aslında çok kötü de tenisçi değildi AMA kıstas güzelliği olduğunda tabii ki fazlasıyla hafif kalıyordu!
Bazı sanatçı ya da sporcu çocukları vardır. Onlar da genlerden gelen özelliklerden dolayı anne ya da babalarının izlerinden giderler ama bir türlü gölgelerinden kurtulamaz, ne kadar başarılı olurlarsa olsunlar o meşhur ve efsane aile bireyinin ismini hep bir kambur misali sırtlarında taşırlar..
Anna için de güzelliği aynı şekilde.. Bir türlü o duvarı kıramadı, hiçbir zaman iyi tenisçi değil, her zaman seksi, güzel raket olarak anıldı.. Zaten sonrasında da rüzgar onu alıp öyle yerlere götürdü ki, çok iyi bir teniçsi olmasına da gerek kalmadı!
Sadede gelirsek; Oynadığı senelerde dünyanın en iyi tenisçisi miydi sorusuna cevap tabii ki hayır ama hemcinsleri arasında en kıskanılan isim kimdi dendiğinde, tek kelimeyle bütün oklar Rus afeti gösterecektir!