Çok zor artık derbilerde deplasman tribününe girmek. Sağolsun bizim yönetim de işleri iyice içinden çıkılmaz hale getirmeyi seviyor. Bileti kimin sattığı, kime sattığı, kaça sattığı belli değil. Tanıdıkları bol olan arkadaşlarımızın yardımları olmasa bu tip maçlara girmek hayal.
Ha girdik te güllük gülistanlık bir ortamla mı karşılaştık. Hayır..! Deplasman tribününün üzerine yerleştirilmiş iki dev hoparlör. Saatlerce süren bangır bangır ,kulakları sağır edercesine ve insan sağlığına ciddi tehdit oluşturan bir müzik yayını. İnanın tahammül edilebilir gibi değildi. Ben Dursun Özbek’in beyefendi kişiliğini beğenen biriyim ama böyle bir uygulamaya ses çıkarmadıysa kimse bundan sonra Dursun Başkan için centilmen falan demesin. Benim diyeceğim tek şey ” yazıklar olsun”. Ha, geçmişte bizim yönetim de aynı uygulamada bulunmuşsa onlara da yazıklar olsun.
Gelelim maça. Oyunun büyük bölümünde Aykut Hoca istediğini yaptı. Sezon başından beri çok övülen, hücum varyasyonlarıyla beğeni kazanan Galatasaray’ı kitledi. Bir kaç kendi kaptırdığımız top sonrası pozisyon verdi o kadar. Rakibe boş alan bırakmadı. Gomis’e top inmesine izin vermedi. Bu işleri iyi yapıyor zaten Aykut Kocaman. Rakibi kitlerken özellikle ilk yarı sonunda bir kaç etkili atak ta yaptı Fenerbahçe. Janssen ile kaçırılan gollerde takım oldukça iyi geldi rakip kaleye. Yani “önce rakibi durduralım, sonra bir kaç hızlı atakla gol kovalayalım” taktiği tuttu. Tek eksik goldü.
Ama işin bir de Galatasaray 10 kişi kaldıktan sonraki kısmı var. İşte o bölümde çuvalladık. Gardı düşmüştü rakibin. Geriye çekilmiş. İşte oradan sonra Fenerbahçe’nin hücum etmesi gerekiyordu. Hızlı oynayamadık son dakikalarda maalesef. Çok yavaş paslaştık. Hiç pozisyona giremedik. Oyuncu değişikliklerinden hiç verim alamadık. İşin yaratıcılık kısmında yine sınıfta kaldık. 10 kişi öncesi iyi bir sınav veren Aykut Hoca da 10 kişi sonrası katkı sağlayacak bir hamlede bulunamadı maalesef.
Esas katkı beklediğimiz oyunculardan Valbuena da Guiliano da etkisizdi. Guiliano’dan biraz daha elini taşın altına sokup risk almasını bekliyorum. O ise şimdilik garantici oyun tarzında ısrar ediyor. Janssen ise sırtı dönük zaman zaman iyi işler yaptı. Top tuttu, duvar oldu, çıkana kadar çok çaba sarfetti ama girdiği pozisyonları gole çevirmeliydi .
Ben Aykut Hoca’nın Skrtel yerine Roman ile başlama kararını yadırgamıştım maç başında. Gayet iyi oynadı Roman, hocayı haklı çıkarttı. Neto, Isla ve Jozef te oldukça iyilerdi. Yine de orta sahada uzun oynayabilecek Mehmet Ekici gibi bir oyuncu eksikliği hissedildi.
Esas eksiklik ise maçta adam gibi bir hakem olmayışıydı. Janssen’in sayılmayan golü, Denayer’e çıkmayan kırmızı kart, hem Serdar Aziz’in hem de Hasan Ali’nin elle kestikleri pozisyonlar var. Bunlara hiç girmeyeceğim. Esas maçın son dakikası Ozan Tufan’a yapılan bir faul var ceza yayının hemen dışında. Görmezden geldi Cüneyt Hoca. Belli ki beraberlikle bitirmek istedi maçı. En azından bende bu hissiyatı uyandırdi. İşte Cüneyt Çakır bu yüzden Avrupa’da farklı Türkiye’de farklı maç yönetiyor. Avrupa’da sadece maça konsantre oluyor, Türkiye’de ise kendisini hiç ilgilendirmeyen maçın skoruna.
Yazarın diğer yazıları için tıklayın
mail: alp.eralp@abcpor.com
twitter: @alperalp72