Türk Dil Kurumu’na göre güneşin en yükseğe çıktığı nokta anlamına gelen zeval, sesteş olarak yok olma anlamında da kullanılır.
Çubuk gölgesinin en kısa olduğu an güneş takvimine göre zevaldir, günün başlangıcı yani çalışma vaktidir.
Türk futbolunun zevali çok net bir şekilde 2002 Dünya Kupası olarak kabul edilebilir. 1980’li yılların sonunda başlayan planlamanın sonuçlarını 1991 ve 1993 Akdeniz Oyunları’nda yavaştan hissetmeye başlamıştık ve zaten bu çalışma A takım seviyesinde 1996 Avrupa Şampiyonası ile ilk ödülünü almış oldu.
1971-73 jenerasyonuna yatırım yapılarak ana hatları oluşturulan stratejimiz hem oyuncuların bireysel kariyerlerinde hem kulüp hem de ülke futbolu seviyesinde meyvelerini daha önce bu ülke insanın hiç görmediği sonuçlara ulaşarak verdi.
O dönemde elde edilen başarıların en önemli parametresi milli takım altyapıları ile A takımın entegrasyonu idi. Bundan kastım takım planlamasının temellerinin liyakat üzerine kurulması idi. Örneğin A takımdaki bir pozisyondan bir oyuncu eksildiğinde gökten zembille inmek yerine aynı mevkiinin, o zamanki adı ile, Ümit takım oyuncusu aşağıdan yukarı çıkıyordu. Bu şekilde sistem arızaya uğramadan yoluna devam ediyordu.
O dönemde A takımda bir oyuncu son dakikada sakatlandığında bir gün önce Ümit takım ile oynayan mevkidaşı ertesi günkü maçın yedek listesine çok rahat şekilde yazılıyordu. Tabi o dönem gruplarda tek kura çekildiği için A takım nerede kimle maç yapacak olursa ümit takım da bir gün önce aynı maçı kendi seviyesinde oynuyordu ve bu da hocaların elini güçlendiriyordu.
Performans ödüllendirme üzerine kurulu bu planlama genç oyuncuların operatif dakikasını da artırdığı için kulüp takımlarına mental ve fizik olarak daha güçlü gençler geliyordu. Performans verdiğinde karşılığını alan sporcu önündeki kariyer patikasına daha motive bir şekilde bakıyordu, bu da tüm paydaşlar için win-win (kazan-kazan) bir duruma sebebiyet veriyordu.
Türkiye açısından en büyük sıkıntı, yani zevalin bitip sesteşi diğer zevale doğru yol almamızı sağlayan dönem, 2000’li yıllardan itibaren alt yapıdan çıkan adamları yukarı taşıma konusunda eski planlamayı yapamamaya başladığımız dönemde baş gösterdi. Hem o çocukların alt yaş grubundaki başarılarının üst yapıda devam ettirmesi becerilemedi, çoğu kayboldu gitti; hem de gökten zembil ile A takıma oyuncular getirildi, ilk kez 20 küsur yaşında milli takıma gelen oyuncular oldu. Bu iki durum takım olma olgusu ve milli maç kilometrajı açısından ülke futboluna büyük darbe vuran kararların başında geliyordu. Bu hatalı kararların sonucu olarak da bugün yaşadığımız sıkıntıları tecrübe ettik ve etmeye de devam edeceğiz gözüküyor.
Altyapı ile üst yapı entegrasyonu günümüz tüketim anlayışının antidotu olarak en önemli enstrümanlardan birisidir diyebiliriz.
Bu yöntemi en iyi kullanan ülkelerin başında İspanya geliyor. İspanya altyapı üstyapı entegrasyonunu hem devamlılık hem de başarı açısında yıllardır devam ettirmeyi başarabilmiş bir futbol ülkesi olarak sahnede yerini alıyor.
Dikkat ederseniz U19, U17 gibi yaş gruplarında turnuvaların sonuna geldiğinizde gördüğünüz takım genelde İspanya olurken rakipleri değişiyor. Ama asıl ondan daha önemlisi bu çocuklar daha sonra gidip 2008,2010,2012 şampiyonluklarında da pay sahibi oluyor.
Çok uzağa gitmezsek eğer geçtiğimiz yaz oynanan Euro 2020 turnuvasında en genç takım kâğıt üzerinde Türkiye olmasına rağmen, İspanya, getirdiği genç takım ile daha bir “promising” gözüktü çünkü daha “aged-yıllanmış” bir kolektif anlayışa sahiplerdi.
Genelde kehanette bulunup kendimi bağlamayı sevmem İspanya’nın 2022 Dünya Kupası için en büyük favorim olduğunu, olamasa bile 2030 gelmeden mutlaka yine bir kupa alacağını düşünüyorum çünkü plan 1990’lardan beri sekteye uğramadan devam ediyor.
Biz ise bu kadar yetenekli çocukların hep bir yerlere kadar gelip o eşiği hem kendilerine hem de ülke futboluna atlatamamalarını uzun zamandır izliyoruz ve bu kafa yapısı ile daha uzun seneler izleyeceğiz gibi de duruyor.
Bu sağlıksız kafa yapısının devamının en önemli işaretlerini Cengiz Ünder’in milli takım kadrosunda çıkarıldığında yerine U21 oyuncusu Barış Alper Yılmaz’ın çağrılması esnasında ülke olarak cümle aleme gösterdik. Türk milli takımının başına getirdiğin Kuntz’un son 5 senesini Almanya U21 hocası olarak geçirmiş olmasının Barış Alper Yılmaz bu tercihin başlı başına sebebi olabileceğini kaç kişi düşündü, Allah bilir. Adam Almanya’da yapıldığı gibi yaptı, çünkü ona göre Amerika zaten bir kez keşfedilmişti.
Yazımın başında belirttiğim ve eskiden bizim de yaptığımız gibi normali aslında budur. Sağ açık sakatlanınca alt yapıdan sağ açık gelir; aynen sol bek sakatlandığında sağ beki devşirip her iki alanı da zayıflatmak yerine alttan sol bek çıkarman gerektiği gibi basit bir denklemdir. Zaten eğer bunları yapmayacaksan neden o gençleri istihdam edersin sorusunu mutlaka kendimize sormamız gerekir. Adamı oynatamayacaksan bırak gitsin fırın açsın, küçük esnaf olsun en azından yaptığı işin karşılığını alma ihtimali artacaktır.
Bunu yapmadığın sürece hep yamalı bir bohça görüntüsü vermeye devam edersin. Adam 18 yaşındaki Pedri’ye yılda 73 maç oynatıp güveniyorken sen Cebelitarık ve Karadağ maçları öncesinde bile gökten zembille adam indirme peşinde koşabiliyorsun. Bu sebepten İspanya kaybetse bile, bugün olmazsa bile yarın bu kupayı alacağım dedirtirken, sen Uluslar Ligi C kurasına katılıyorsun.
Güneş batmasın diye uzun seneler çalışıp sonucunu aldık ve güneşi en tepede gördük; şimdi ise güneş battı, futbolumuz yerle yeksan olmuş durumda, bunu sağır sultan bile duydu. Bizim bunun aleni sebeplerini analiz edip bizi sonuca götürecek uygulamaları hayata geçirmemiz gerekmektedir.
1971-73 jenerasyonundan sonra gelmiş en iyi hatta ondan bile daha iyi olduğu çoğunluk tarafından kabul edilen 2000-01 jenerasyonunu, bence harcamak üzereyiz, ama en azından 2003-2004 ekibinin üzerine yoğunlaşmak gerektiğini düşünüyorum. Ben bunları yazarken Emre Demir (2004) Barcelona, Burak İnce (2004) de Bielefeld ile anlaşmış durumdalar ve Ocak 2022’den itibaren performans gösterecekler. Yanlışların o kadar çok olduğu bir atmosferde hala bozuk saat iki kez doğruyu gösterme alışkanlığından vazgeçmemiş gözüküyor. Özellikle Emre’nin performansı bizim için kriter olacak zira benzer yaş grubundaki Pedri ve Gavi gibi adamlar Barcelona’da A takım yapabiliyorlar. Altyapı Milli takımlarında karşılıklı oynamış olan Emre’nin ne yapacağı ülke futbolun değerlendirilmesi için de önemli bir mihenk taşı olacak.
Unutmayalım ki bizim için güneş dünya dönmekten vazgeçtiği için batmadı, biz çukura düştüğümüz ve her hareketimiz ile üzerimize bir kürek toprak daha döküldüğü için karanlıkta kaldık, güneşi göremiyoruz. Yoksa güneş hep orada ve asli görevini yapmaya devam ediyor. Üzerimizdeki ölü toprağını kaldırıp, güneşi görerek tekrar çalışmaya başlamamız gerekiyor çünkü güneş tepedeyse vakit çalışma vaktidir; aksi tartışmaya kapalıdır.
Yazıyoruz, çiziyoruz ama ne kadar faydalı olur bilinmez; bizden söylemesi çünkü elçiye zeval olmaz.
Herkese sıhhat, akıl, spor ve huzur dolu günler diliyorum.
Yazarın diğer yazıları için tıklayın
mail: osman.cetin@abcspor.com
twitter: @msdoc78