https://abcspor.com/wp-content/uploads/2020/11/ataturk.jpg

YOLU TÜRKİYE İLE KESİŞMİŞ BABA-OĞUL FUTBOLCULAR

Okunması Gerekenler

YOLU TÜRKİYE İLE KESİŞMİŞ BABA-OĞUL FUTBOLCULAR

Uzun süre önce Abcspor’da yazmaya başlayıp nedense uzun süredir de yenisini yazmadığım Futbolcu Kardeşler yazı dizimi takip etmiş olanlar, futbolun satır aralarında böyle tuhaf bağlantılar aramayı sevdiğimi bilirler.

Bu yazı da aslında uzun yıllardır notlarını aldığım, formatından içeriğine üzerinde çok düşündüğüm bir Baba-Oğul Futbolcular yazı dizisi olacaktı. Ancak baba oğul futbolcularda, kardeş futbolculardan farklı olan bir durum var, her iki jenerasyonun da çok üst seviyeye gelmiş olduğu örnekler bir elin parmaklarından az. (Maldini, Schmeichel, Thuram), diğer alternatif yani baba ya da oğulun kariyeri arasında büyük fark olan örneklerin sayısı ise çok çok fazla (Crujff, Hagi, Simeone, Laudrup vs.). Bunlardan tek tek yazılar çıkarmaya çalışmak yıllarca sürecek bir proje, hepsini tek yazıda derlemek ise büyük bir potansiyel kaybı demek olacağından, hala bir karara varabilmiş değilim.

Yazıları nasıl eleyeceğimi düşünürken bir yandan da yeni yeni baba oğul futbolcu araştırmaları yapmayı da ihmal etmedim. Bu araştırmaları yaparken aynı örnekten 7-8 tanesi birikince de ortaya bu yazının başlığı çıktı.

Şartlarımız belli, baba ve oğul her ikisi de profesyonel ve göreceli tanınmış futbolcular olacaklar ve bunlardan en az birinin yolu Türkiye ile kesişmiş olacak.

Ve karşınızda, en bilineninden en tahmin edilmeyenine doğru sıralanmış halde, Yolu Türkiye ile Kesişmiş Baba-Oğul Futbolcular!

 ** Georghe – Ianis Hagi:

 Ianis Hagi, hepimizin tanıdığı, Galatasaray efsanesi Georghe Hagi’nin oğlu.

Babasının kurduğu Academia de Futbal kulübünden yetişen Ianis parlak başlayan kariyerini, düşe kalka sürdürmekte.

Viitorul Constanta’dan Fiorentina’ya doğru başlayan kariyeri bugün Rangers mülkiyetinde, Deportivo Alaves’te kiralık olarak devam ediyor.

Babasının Steau, Barselona, Real Madrid ve Galatasaray’da geçmiş hem kulüp hem milli takım tarafında başarılarla dolu kariyeri ne yazık ki genç Ianis’inkinin çok çok önünde ve yakın gelecekte de bu durum değişeceğe pek benzemiyor.

 ** Patrick – Justin Kluivert:

 Yine kariyeri babasınınkine yaklaşamayan bir baba-oğul hikayesi daha. Çok şükür ki bir yerinden Türkiye ile kesişiyor ve böylelikle bu yazının parçası olabildi.

 Ajax’ın altın jenerasyonunda yer alan Patrick Kluivert’in oğlu Justin de babasının izinden giderek futbolcu oldu.

Kariyeri babasının Ajax’lı, Milan’lı, Barselona’lı kariyerinden daha mütevazi kalan Justin şimdiye dek Ajax, Roma, Leipzig (kiralık), Nice (kiralık), Valencia (kiralık) ve Bournemouth kulüplerinde yer bulabildi.

Genelde büyük futbolcularda sık sık olduğu gibi futbolu bıraktıktan sonra vasat bir teknik direktör olan baba Patrick Kluivert ise 2023/24 sezonun ilk 14 haftasında Adanademirspor teknik direktörlüğünü yapmış ve sonrasında gönderilmişti.

 ** Abedi Pele – Andre Ayew:

 Bu hikayemiz babayla oğulun kariyerlerinin neredeyse denk olduğu örneklerden biri.

Abedi Pele Ayew 1993’te Marsilya’nın ilk ve tek Avrupa şampiyonluğunu kazandığı kadroda yer almış olsa da burada sadece 3 sezon oynamış, daha sonra orta sınıf Fransız, Alman ve İtalyan kulüplerinde yer almıştı.

3 kez Afrika’da yılın futbolcusu seçilmiş olmasına rağmen 1995 yılında Hakan Şükür’ün Torino’da takım arkadaşı olmasa belki çok da hatırlayacağımız bir isim değildi.

Türk kamuoyu tarafından Hakan Şükür’e pas vermemek suretiyle onun takımda altını oymakla suçlanan iki isimden biri olan Abedi Ayew’e (diğeri Rizzitelli), Pele lakabını kimin, nasıl taktığı hala belirlenemedi.

Büyük oğlu Andre Ayew ise uzun bir (Marsilya ağırlıklı) Ligue 1 kariyerinin ardından Westham ve Swansea’de altı yıl forma giydi.

Bu altı sezonun birini kiralık olarak Fenerbahçe’de geçiren Andre Ayew, bir dünya kupasında çeyrek finale çıkan 3’üncü Afrika takımı olan Gana milli takımında da 115 kez yer aldı.

 ** Andre – Jean Armel Kana-Bıyık:

Dünya kupasında çeyrek finale çıkan 3’üncü Afrika takımı olan Gana‘dan zamanı 20 sene kadar geriye sarıp Afrika’nın ilk dünya kupası çeyrek finalisti Kamerun’a gelelim.

1990 Dünya Şampiyonası’nın tartışmasız en büyük favorilerinden olan Maradona ve Caniggia’lı Arjantin, açılış maçında bulundukları B Grubu’nun en zayıf halkası sayılan Kamerun ile karşı karşıya geldi.

Herkes normal olarak son dünya şampiyonunun farklı kazanacağını düşünürken Francois Omam-Bıyık’ın attığı golle 1-0 kazanan Kamerun dünyayı yerinden oynatmış, Arjantin, Romanya ve SSCB’nin olduğu kendisi için ölüm grubundan lider olarak çıkmıştı!

Francois’ın aynı maçta beraber oynadığı kardeşi Andre Kana-Bıyık da çok iyi oynadığı maçta 61’inci dakikada kırmızı kart görerek hafızalarda yer etmişti.

Aslında çoğunlukla orta sınıf Fransız takımlarından gelen oyunculardan kurulu olan Kamerun’da Andre ve Francois da kariyerlerinde başkaca hatırlanacak bir şey bırakmadılar.

Andre’nin o sırada 1 yaşında olan oğlu Jean Armel Kana-Bıyık da babasının izinden giderek futbolcu oldu ve o da hatırlanmaya değecek bir kariyer inşa edemedi. Orta sınıf Fransız kulüplerinden birinden 2016’da Kayserispor’a geldi, 2021’de Gaziantepspor’dan orta sınıf Fransız kulüplerinden birine gitti.

 ** Silviu Lung – Silviu Lung Jr.:

Jean Armel Kana-Bıyık’ın Kayserispor’da oynadığı günlerde takımın kalecisi Rumen Silviu Lung Jr.’du .

Babasıyla aynı ismi taşısa da benzer bir kariyere sahip olamayan Silviu Jr. Kayserispor’da 5 sezon futbol oynadıktan sonra, biraz da para, deyip Suudi Arabistan’a doğru yelken açmıştı.

Babası Silviu Lung, “Sevilla Kahramanı” Helmuth Duckadam’ın (1986 Şampiyon Kulüpler Kupası finalinde üst üste 4 penaltı kurtararak Steau’ya kupayı getiren adam) rahatsızlık döneminde Steau Bükreş kalesine geçen 3’üncü kaleciydi.

Daha önceki kaleciler Dumitru Stingaciu (o da uzun yıllar Vanspor ve Kocaelispor’da oynadı) ve Georghe Liliac’ın aksine formaya yapışan ve 34 yaşına kadar da bırakmayan Silviu Lung, kısa bir İspanya macerasının ardından yetiştiği Craiova’ya dönerek kariyerini sonlandırmıştı.

Galatasaray’ın tarihte ilk defa çıktığı 1989 Şampiyon Kulüpler Kupası yarı final eşleşmesinde elendiği rakip Steaua Bükreş, kalesindeki isim ise Silviu Lung’du!

 ** Göran – Alexander Sörloth:

 Oğlanın kariyerinin babasınınkinden önde olduğu bu örnekte sanırım hepimiz oğul Alexander’ın 2019-20 sezonunda kiralık olarak Trabzonspor’da oynadığını biliyoruzdur.

Ancak bu baba-oğul eşleşmemizi ilginç yapan nokta Alexander’in değil, baba Göran’ın yolunun da Türkiye’den geçmiş olmasında!

1985’ten 93’e kadar süren uzun ve başarılı bir Rosenborg kariyerinin ardından 1993-94 sezonunda Bursaspor’a transfer olan baba Göran Sörloth aynı zamanda Türkiye’de forma giyen ilk Norveç’li futbolcu ünvanını da taşımakta.

Oğul Alexander ise Crystal Palace tarafından satın alındığı 2018 yılında hemen hemen hiç forma şansı verilmeden önce Genk sonra Trabzonspor’a kiralanmış, arkasından da RB Leipzig’e satılmıştı. Alexander Leipzig’de de fazla forma şansı bulamasa da, Real Sociedad’a kiralanarak La Liga’nın kapısını aralamıştı.

2023/24 sezonu başında Villareal’e satılmış, Real Madrid’e karşı bir maçta 4 gol atınca büyüklerin radarına girmiş ve sonunda 32 milyon Euro bonservis bedeliyle Atletico Madrid formasını sırtına geçirmişti!

** Roger – Romelu Lukaku:

 Bu isimleri gördüğünüzde şaşırdığınızı tahmin edebiliyorum, çünkü bu bilgiye ulaştığımda ben de şaşırmıştım.

Yine oğulun kariyerinin babasınınkinden tartışılmaz derecede üstün olduğu bir örnekle karşı karşıyayız ve burada oğul Romelu’nun parlak kariyerini uzun uzadıya anlatmaya da çok gerek yok. Kısaca Anderlecht, Chelsea, Manchester United, Inter, Roma ve Napoli dememiz yeterli olacaktır. Bunun yanına altın jenerasyonlu Belçika millli takımında 119 kez yer aldığı bilgisini de eklediğinizde tablo netleşiyor.

Romelu Belçika’lı olsa da baba Roger, henüz Zaire pasaportu taşıdığı, 1995/1996 sezonunda, Gençlerbirliği’nde oynamış ve Türkiye’de forma giyen ilk Zaire’li futbolcu da olmuştu.

 Zaire’nin 1997 yılında Demokratik Kongo Cumhuriyeti adını aldığını düşündüğümüzde, Roger’ın Türkiye’de forma giyen ilk ve son Zaire’li futbolcu olması ihtimali de araştırılmalıdır.

Türkiye’de geçen bir sezonun ardından tekrar Belçika liginin orta sınıf takımlarına dönen Roger’ın kariyerinin bizimle kesişen noktasından akılda kalan tek şey attığı bir gol!

 28 Kasım 1996’da 1-1 biten ve Gençlerbirliği ile Galatasaray arasında oynanan Türkiye Kupası maçında golü atan isim Roger Lukaku’ydu!

Aslında maçın pek bir özelliği yoktu. Türkiye Kupası’nın 6’ıncı tur maçıydı, hatta zevksiz de bir maçtı. Maçı özel kılan şeyse, penaltılara kalan maçta Galatasaray’ın üst üste tam 17 penaltıyı kurtaramayarak sonunda elenmesiydi!

Zamanın Galatasaray kalecisi Hayrettin Demirbaş’ın kariyerini defacto olarak bitiren bu maçta nedense pek kimse Gençlerbirliği kalecisi Kubilay Aydın’ın da üst üste 16 penaltı golü yemiş olduğunu hatırlamaz.

Yazarın diğer yazıları için tıklayın

mail: tayfun.gerdan@abcspor.com

twitter: @tgerdan

 

 

 

 

Son Haberler

OLMUYOR

Bütün maçlarımız bıçak sırtı. Kalmadı kredimiz. Sürekli ölüm kalım için sahaya çıkıyoruz. Böyle olunca da öne geçmek şart stresi azaltmak için. Yapamadık...

Benzer Konular