Kimine göre “bir yuvarlak, 22 yarı çıplak, milyonlarca ahmak”, kimine göre ise “bir yaşam biçimi, bir tutkudur futbol”. Öyle bir tutkudur ki, “din gibidir” diye tanımlayanlar bile var.
Rekabetin güzelliği madem her yerde aynı, şakaları ve geyikleri de aynı.
Bizim muhabbetleri biliyoruz “ti”ye alma anlamında, peki Avrupa’da nasıl ?
Sağolsunlar, ara ara yazılarımın içinde sıkıştırdığım fıkraları çok beğenen arkadaşlar var, biraz da onların gazıyla sizler için bir derleme hazırladm. Derlemeler Avrupa futbolundan. Bir Bektaşî fıkrası bir İtalyanı ya da bir Temel fıkrası bir Macarı ne derece güldürür, o kültürün havasını koklamadan ne derece etkiler tartışılır. Dilim döndüğünce aktarmaya çalışacağım, umarım beğenirsiniz.
Sınavdan sıfır almayı göze alıp sınav günü maça giden çoktur herhalde, di mi ?
Düğün tarihini Fener maçına göre ayarlayan da vardır. En azından ben bir kaç kişiyi tanıyorum. Zaten biri de ben.
Evet gerçekten de çok önemli işlerimizi erteletmiştir bazı önemli maçlar. Bakın aynen böyle bir Avrupa fıkrası :
Dünya kupası final maçı başlamak üzere. Aralarında boş bir koltuk olan iki futbolsever gözgöze gelmiş. Biri diğerine boş koltuğu göstererek sormuş:
– Hangi bahtsız bu final maçını kaçıran ? Diğeri cevap vermiş:
– Aylar evvelsinden çift kişilik bilet almıştım. Karımındı o koltuk.
– Peki neden gelmedi ? Çok önemli bir işi çıkmış olmalı.
– Maalesef öyle değil. Rahmetli oldu.
Diğeri çok üzülmüştür ve konuşmaya devam eder:
– Gerçekten çok üzüldüm. Bi akrabanızı falan alıp gelseydiniz bari yaa, tüh yazık olmuş bilete ?
Diğeri büyük bir soğukkanlılıkla cevaplamış:
– Kimi bulacaksın ki, herkes cenazede bugün!
Liverpool’un şampiyonluk hasreti bizim Trabzonluların hasreti gibi. Her sezon başı şampiyonluk parolasıyla yola çıkıyorlar ama sonuç değişmiyor.
Bununla ilgili de güzel bir geyik var.
Malum artık her futbol takımının kendine ait bir Tv kanalı var. Mevzuyu ordan yakalamışlar.
Manchester United : MUTV
Arsenal : Arsenal TV,
Chelsea : Chelsea TV
Liverpool : History Channel
Kimilerine göre futbol aptalların ilgilendiği bir şey. Pek çok kadın böyle düşünüyordur eminim. Milyon kere offside nedir diye sorup, milyon kere can kulağıyla cevabı dinlediği halde anlayamadıklarından olabilir mi sizce ?
Fıkra bu ya, Albert Einstein bir partiye katılır. Ordaki misafirlerden birine yaklaşıp sorar :
– Sizin IQ’unuz kaç ?
– 160 diye yanıt alır.
Sonra uzunca bir süre Quantum Fiziği üzerine sohbet ederler.
Sonra bir başka misafirin yanına gider Einstein ve aynıyı sorar.
– Senin IQ’unuz kaç acaba ?
– 120 diye cevap verir konuk.
Sonra bir süre politika ve ekonomi üzerine sohbet ederler.
O masadan da ayrılan Einstein üçüncü bir konuğun yanına gelir ve yine aynı dialog yaşanır :
– Sizin IQ’unuzu öğrenebilir miyim ?
– 80 der konuk.
Bir süre seksi kadınlar ve Tv dizileri üzerine sohbet ederler.
Ardından Einstein bir başka masaya geçer ve 4. konuğa sorar,
– Sizin IQ’unuzu öğrenebilir miyim acaba ?
– Benim IQ’um 20 diyince Einstein sorar?
– Eeee, nasıl gidiyor Juventus bu sene ??
Müslüman toplumlarda kişilerin fiziki kusurlarıyla dalga geçmek çok ayıp sayılır. Hele ki burun şekliyle asla dalga geçilmez. Bizatihi Tanrı tarafından yaratıldığına inanılır insan burnunun. Hristiyanlık’ta da öyle midir bilmem ama bir fıkrayla bağlayım :
Bir fil, bir balina ve bir zürafa Guinness Rekorlar Komitesi’nce kabul edilmek üzere bekleme salonunda sıralarını beklemektedir.
Diğerleri şans diledikten sonra önce balina girer içeri. Bir süre sonra balina sevinçle çıkar odadan ve arkadaşlarına döner der ki :
– Dünyanın en ağır hayvanı şu an karşınızda duruyor, ta ta ta taaam !
Diğerleri tebrik eder ve mutluluklarını ifade eder. Ardından sıra zürafaya gelmiştir. Dünyanın en uzun boyunlu hayvanı ünvanını almak için içeri girer ve 10 dk sonra sevinçle geri döner:
– Hanımlar, beyler, o iş tamam. Dünyanın en uzun boyunlusu artık benim !
Diğerleri de çok sevinmiştir ve tebrik ederler zürafayı.
Sıra dünyanın en uzun burunlusu adayı file gelmiştir. Ağır adımlarla içeri girer komitenin karşısına çıkmaya ve 5 dakika sonra hışımla bekleme salonuna döner ve yüksek sesle bağırır:
– Kim lan bu Zlatan ??
Takım tutmaya küçük yaşlarda başlarız ve bunda çevremizdeki insanların katkısı büyüktür. Bakmayın siz “olunmaz doğulur” muhabbetlerine.
Tamamen tevatür.
İngiltere’de bir ilk okulda fanatik Liverpool’lu bir öğretmen sınıfa sorar. Aranızda Liverpool’lu olan varsa elini kaldırsın. Bir öğrenci hariç tüm sınıf ellerini kaldırır. Öğretmen o öğrenciyi ayağa kaldırır:
– Peki sen hangi takımı tutuyorsun ?
– Manchester United’ı tutuyorum ve bundan gurur duyuyorum.
– Neden Manchester United ?
– Çünkü annem de babam da koyu bir ManU taraftarı.
Öğretmen şaşırmıştır ve hala aklında öğrencisinin takımını değiştirmek fikri vardır ve sorar:
– Bu dediğin şey bir takım tutma sebebi olamaz. Hayatımız boyunca annemiz babamız gibi olup, onlar gibi düşünemeyiz ki ? Mesela annen bir fahişe olsaydı, baban bir ayyaş, bir esrarkeş o zaman sen ne olacaktın ?
Çocuk pis pis sırıttıktan sonra cevap vermiş :
– Tabii ki o zaman koyu bir Liverpool’lu olacaktım.
Arsenal’in ligde iyi bir seri yakalaması üzerine Sir Alex Ferguson Arsene Wenger’in idmanlarını seyretmek üzere kulübü ziyaret eder. Antrenman sahasına iner. Arsene Wenger futbolcularla beraber idman yapmaktadır. Antrenmanı izler ama farklı hiç bir şey görmez. Bu işin sırrını öğrenmek için Arsene Wenger’in yanına gidip “nasıl olur da futbolcularının zıpkın gibi” olduklarını sorar. Arsen Wenger, bu işin sırrının futbolcuları mental anlamda hazır tutmakta olduğunu ve onlara her gün zor bir soru sorduğunu söyler. Fergie örneklendirmesini ister. Wenger hemen Thierry Henry’yi çağırır yanına ve sorar :
-Söyle bakalım, senin biraderin değil ama halâ babanın bir oğlu. Kim olabilir bu ?
– Henry bir süre düşündükten sonra cevap verir:
– Çok basit, O kişi benim.
Arsen Wenger, “gördün mü bak, ben işte onların beyinlerini böyle formda tutuyorum işte”der.
Fergie bundan çok etkilenir ve bu olayı kendi idmanlarına taşımaya karar verir. İlk idmanda Ruud Van Nistelrooy’u yani kısaca RVN’yi yanına çağırır ve sorar:
– Hey Ruud, söyle bakalım, senin biraderin değil ama hala o kişi babanın oğlu desem kimden bahsetmiş olurum:
– RVN uzunca düşünür ve Fergie’den düşünmek için bir gece müsaade ister ve Fergie kabul eder.
Çakal RVN, ManU camiasında kendisinden daha eski olduğu için cevabı biliyor olabilir hesabıyla o gece Jaap Stam’ı arar ve aynı soruyu ona sorar.
Stam bir süre düşündükten sonra cevap verir:
– Çok basit Ruud, o kişi benim biraderim değilse ve babamın da oğluysa geriye tek seçenek kalıyor, O kişi tabii ki benim.
Ertesi gün idmanda Fergie RVN’yi yanına çağırır ve soruyu hatırlatır.
RVN büyük biz özgüvenle Fergie’ye cevabı bulduğunu söyler:
– Patron, O kişi Jaap Stam der
Fergie bu cevaba çok güler ve der ki;
– Lan gerizekalı, cevap Henry olacaktı Öküz!
Daha evvel de anlattım, okumuş olanlara ikinci baskı olacak. Arjantin Milli Takımında Messi’nin bir türlü istenen performansı gösterememiş olması ve Barça’nın dışında hiç bir takımın formasını giymemiş olması bazı futbol severlerde kalitesi hakkında şüphe uyandırmakta. Messi’yi Messi yapan Barça mı, başka bir takımda oynuyor olsa yine dünyanın en iyi futbolcusu ödülünü alır mı gibi sorulara neden oluyor.
İşte o şüphelerden doğmuş bir fıkra:
Messi Rus bir telekızla otelde randevulaşır. Oda numarasını verir, başlar kızı beklemeye. Neyse kız gelir, soyunur, tam Messi’nin yatağına girecek kapı çalınır.
Kız şaşkın Messi bi saniye endişelenmene gerek yok der ve açar kapıyı.
Kapıda iki adam, Biri Xavi, diğeri Iniesta.
Onlar olmadan ben maalesef hiç bir şey yapamıyorum der kıza…
Yoğun bir aidiyet duygusuyla yaşadığı şehrin takımını tutmak zorunda hisseden taraftarlar var. Oysa ki bizim ülkemizde olduğu gibi pek çok ülkede büyük metropollerin birden fazla takımları var ve o takımlar şampiyonluğun gediklisi. “Adı aşk bu eziyetin” diye arabesk sloganlarla takımlarına olan sadakatlarını gösterseler de her sezon sonu mutsuzlukları ve umutsuzluklarıyla başbaşa kalırlar.
İşte bunlardan biri.
Bulunduğu şehrin takımına gönül vermiş 3 taraftar, kaybedilen bir maçın ardından isyan etmektedir.
Birincisi sorumluyu bulmuştur: ” bütün suç başkanda. Transfer yapmayı bilmiyor bu herif. Adam gibi transfer yapsa biz de büyük kulüp olacağız”.
İkincisi futbolculara takmıştır kafayı “yok abi ne alaka, bütün suç topçularda, sahada koşup mücadele eden mi var” demiş
Üçüncüsü olaya başka bir boyut kazandırmış: ” bütün suç benim ailemde demiş, sanki yaşayacak başka şehir yok, adam gibi bi şehir seçselerdi, ben de adam gibi bir takım tutacaktım” demiş.
G.Saray-Fener rekabeti içinde bir haftayı geride bıraktık. Al ulan, bi tane de yurt içinden gelsin :
Kadının biri arkadaşına kocasıyla cinsel hayatının monotonluğu ile ilgili dert yanmaktadır:
“Anam, bizimki evlendik evleneli elini sürmedi bana, adamın derdi gücü futbol, 24 saat futbol izliyor herif..”
” Bunu halletmek çok kolay,” demiş arkadaşı, dinle şimdi beni demiş:
– Aynısı bizim Ayşe’nin de başına geldi, Doktor Mehmet Bey diye biri var, şıppadanak çözdü durumu.
Kadın bunu duyduğuna çok sevinir ve soluğu doktorun yanında alır. Doktor bir iki soru sorup durumu iyice analiz ettikten sonra sorar…
– Hangi takımı tutuyor senin kocan?”
-Hasta Fenerli. ne olmuş ki?
– Kocanda kompülsif obsesyonal ekstent olabilir. Bak şimdi, burdan çıkınca kendine bi tane G.Saray forması al, kocan işten gelmeden G.Saray formasını giy ve bekle, kapıyı da o formasıyla aç, bakalım ne olacak. Ertesi gün tekrar gel bana, ne oldu bir bir anlat.
Kadın doktorun dediğini yapar ve kocası, G.Saray formasını görünce daha kapıda altar eşinin üstüne. Kadın ertesi gün doktora mutlu bir şekilde gelir ve anlatmaya başlar.
– Doktor Bey’ciğim verdiğiniz fikir için çok teşekkür ederim. Eve gittim G,Saray formasını giydim. ardından kocam gelip beni o formanın içinde görünce oracıkta çözüldü işimiz.
Doktor bu duruma sevinir ve kadına değişik değişik bir iki G.Saray forması daha almasını, kompülsif obsesyonal ekstent hastalarının böyle huyları olacağını anlatır. istediği her pozisyona göre de ayrı bir forma giymesini söyler. Kadın onu da yapar ve yine tam doktorun dedikleri olur.
Aradan günler haftalar geçmiştir, adam her akşam gelip te formayı karısının üstünde gördükçe dellenip sabaha kadar eşiyle ilişkiye girmektedir ama kadın gittikçe halsizleşmiştir. Tekrar doktora gider ve anlatır.
– Doktor, bu herif boğa gibi oldu yaa, dur durak bilmiyo. Bakın iğne iplik gibi kaldım. Eskiden formayı görünce oluyordu şimdi artık forma giymediğim akşamlarda bile ilişkiye giriyoruz. Acilen çözüme ihtiyacım var.
Doktor bi düşündükten sonra cevap vermiş:
– Hmmmm, ilginç. Normalde kompülsif obsesyonal ekstent olsa forma olmadan olmaması gerekiyordu. Hiperobsessif retraktonel faktör de olabilir kocanız. Hmmm, o zaman bu akşam eve gidince kocan gelmeden Fenerbahçe forması giy bekle bakalım ne olacak. yarın mutlaka gelip anlatın ama…
Kadın akşam eve gitmiş ve Fenerbahçe formasını giyip başlamış beklemeye. Kocası eve geldiğinde bir de bakmış ki karısı giymiş Fenerbahçe formasını. Basmış kahkahayı ve demiş ki ;
– Ya işte biz adamı böyle s… s… Fenerli yaparız.
Son olarak da geçtiğimiz hafta sanal medyaya düşen Beşiktaş taraftarı için hazırlanmış bir fikstürü paylaşayım da Beşiktaşlılar da paylarını düşeni almış olsunlar.
Beşiktaş Taraftarı Lig Fikstürü
Eylül – lige çok iyi başladık, bu sene kesin şampiyonuz
Ekim – Avrupa’da en az yarı final görürüz,
Kasım – Türkiye Kupası bizim için gereksiz, ligde fikstür avantajımız var.
Aralık – Devre arasında kesin bir sol bek almalıyız yoksa şampiyonluk zora girer.
Ocak – İkinci torbadan çek bir kolay takım, finale koşalım.
Şubat – Takım revire döndü, bu kadar şansızlık olmaz. beşiktaş kanseri rerörörö.
Mart- Lig bizim için önemli değil, Avrupa’da üst turlar için uğraşmalıyız.
Nisan – Bu takımdan zaten avrupa’da başarı beklemek hayaldi, futbolcuların birçoğu yollanmalı.
Mayıs – Dünya futbolu için çok fazla şerefliyiz ama hala daha önümüzdeki sezon için ümidimiz var.
Yazarın diğer yazıları için tıklayın
bruno.monte@abcspor.com
@BrunoMonte1907