Bir milletvekiline “Senin ananı s….im”, bir diğerine “Senin kı…ı s….im” diye küfreden, kadın gazetecilere Ben de sizin bacak aranızı çekeyim mi diye çıkışan milletvekilimiz var. Sanmayın ki bir tek o, geri kalan milletvekillerimizin de sinirlendiklerinde meclis kürsüsüne doğru yürürken ne kadar yaratıcı ifadeler kullanabildiklerini hepimiz duyuyoruz zaman zaman.
Bu milletvekillerinin onayladığı “Sporda Şiddetle Mücadele Yasası” ise taraftara küfür etmeyi yasak kılıyor. Son düzenlemelerle zaman limiti de ortadan kaldırıldığı için geçtiğimiz hafta oynanan maçların neredeyse yarısı cezalı oynandı. En acaip durum ise Trabzonspor cephesinde yaşandı: Bordo mavililer Aman taraftar küfrederse gelecek hafta Fenerbahçe maçında cezalı duruma düşeriz diyerek taraftarını Konya’ya götürmedi. Bu noktada bir parantez açmak lazım, cezalı maçlara kadın ve çocukların girebiliyor olması nereden baksan rezillik ama bunca zamandır kadınlarımız çıkıp da “Bu bize yapılan bir hakarettir” demediklerine göre bana da bu konuda konuşmak düşmez sanırım.
Yanlış anlaşılmasın, küfür etmenin iyi ve güzel bir şey olduğunu savunacak değilim. Yalnız ülke olarak küfür ile mücadeleyi stadyumlardan başlatmamız ve genel olarak bu konudaki ikiyüzlülüğümüz beni fena halde rahatsız ediyor. Ciddi manada geniş bir argo kültürü olan, atasözlerinin yarısı küfür ve argo içeren, sevdiği birinden bahsederken veya sevdiği birine hitap ederken bile küfreden bir millet olduğumuzu herhalde kimse inkar edemez. Sokaktaki konuşmalara kulak kabarttığınızda neredeyse her cümlenin küfürle başlayıp küfürle bittiğini, cümlelerin sonuna nokta koymak yerine a..na koyduğumuzu duyabilirsiniz.
Peki nedir hayatının her alanında argo ve küfür ile içiçe yaşayan Türk milletinin tribünlerde yaşadığı bu zulüm. Tabii ki tribündeki şiddeti yoketmeyi, hatta genel olarak tribün ve taraftar ile alakalı hiç birşeyi yönetmeyi beceremeyen basiretsiz yöneticilerin bir canavar yaratıp suçu buraya yığma çabası.
– Sen, tribünden sahaya rakı şişesi, çakı, çakmak, taş, sopa vesaire atan adamı tespit edip ömür boyu tribünlere girmekten men etmenin de dahil olduğu cezaları uygulayamazken;
– Sen, seyircilerin tribüne adam gibi bir üst baş aramasından geçerek girmesini dahi sağlayamazken;
– Sen, her hafta adı spor programı olup da içinde 1 dk. dahi maç özeti bulundurmadan, 3-4 tane soytarının birbiri ile bağır çağır kavga edip ortalığı provoke ettiği yayınlara ve bunların yazılı basındaki benzerlerine müdahale edemezken;
Tribünleri küfür konusunda sokaktan ve hatta meclisten dahi daha temiz(!) bir hale getirmek adına uygulanan bu kurallara saygı duymak mümkün değil elbet.
Ben bu noktada en çok gözlemcilerimize üzülüyorum. Adamlar oturup ciddi ciddi “Falanca kale arkası tribününden 5000 kişi toplu halde, 55 saniye boyunca, ‘Hepiniz O. Çocuğusunuz’ diye bağırırken, rakip taraftarların bulunduğu kapalı tribünden 3000 kişi 45 saniye boyunca ‘Oraya geliriz ananızı s…riz’ diye karşılık verdi” gibi ifadeler yazmak zorunda kalıyorlar.
Hatta geçtiğimiz hafta öğrendik ki sadece küfürleri değil siyasi içerikli tezahüratları da yazmak zorundalarmış. Gerçi “Mustafa Kemalin Askerleriyiz” tezahüratının neresi siyasi bunu pek anlamadık ama ben bugüne kadar herhangi bir gözlemci raporunda “Maçın başlangıcı öncesi tüm stad 10’dan geriye saymak suretiyle, başlama düdüğüyle senkronize şekilde ‘laylaylayla laylaylaayla laylaylaylaylaaaayy’ diye bağırarak ‘omuz omuza’ tabir edilen şekilde 1 dakika 15 saniye zıpladılar.” gibi birsey yazildigini gormedim duymadim. Demek ki her tezahüratı yazmıyor sayın gözlemcilerimiz, Mustafa Kemalin Askerleriyiz tezahüratında da küfür, hakaret veya siyasi bir içerik bulmasalar yazmazlardı herhalde.
Sadece bu son gözlemci raporu tartışması bile Sporda Şiddet Yasası’nın hem kendisinin hem de uygulanış biçiminin ne kadar saçmalıklarla dolu olduğunun ve erk sahipleri tarafından suistimal edilmeye ne kadar müsait olduğunun kanıtıdır.