Aynı Gençlerbirliği maçında olduğu gibi koca bir ilk 45 dakika boyunca ne yaptığı belli olmayan ve o maçın akisne bir de rakibe bol pozisyon veren bir Beşiktaş izledik. İlk yarıda sayısız duran top ve köşe atışı kullanan Rizespor, hem Beşiktaş defansının ayıklığı hem de kendi hücum oyuncularının etkisizliği sayesinde gol bulamadı. Kweuke’nin yokluğunu da çok net şekilde hissettiler. Hikmet Karaman bence elindeki malzemeyle sağlam bir takım yaratmış.
İkinci yarıyla birlikte adet olduğu üzere şöyle bir silkinen Beşiktaş gol sinyallerini de vermeye başladı ve nitekim harika bir Sosa-Ba verkaçı ve Sosa’nın usta bitirişiyle öne geçti. Golün hemen arkasından bir de Rize’nin gördüğü kırmızı kart Beşiktaş’ın iyice ekmeğine yağ sürdü. Ama o da ne? Beşiktaş yine son zamanların moda sözüyle, ‘fıtratında olanı yapıp’ rahatça kontrolü eline alacağı yerde kaleci Tolga’nın da hatalı çıkışıyla 10 kişi kalan rakipten 2 dakika sonra gol yemeyi başardı.
Sevgili Tolga, taraftar seni seviyor, sana sürekli destek veriyor ve sen de duruşunla ve kişiliğinle buna karşılık veriyorsun. Yalnız artık ‘maç kurtaracak’ kaleci kıvamına gelmen lazım. Bu taraftar zamanında bana göre hak etmediği bir şekilde Runje gibi bir kaleciyi kaçırdı ama sana çok daha fazla kredi tanıyor, bunun değerini bil derim!
Beraberlik golünden sonra bir kırmızı kart daha gören ve 9 kişi kalan rakip karşısında hemen gol bulma baskısını iyi idare edemeyen Beşiktaş’ın şampiyonluğa giden yolda Galatasaray ve Fenerbahçe’ye göre en büyük eksiği gene kabak gibi ortaya çıktı: tecrübe ve soğukkanlılık. Evet, deplasmandasın, rakip dirençli ve çok koşan bir takım ama eğer şampiyonluğu hedefleyen bir takım neredeyse yarım saat 9 kişi oynayan rakibi karşısında golü bulmakta bu kadar zorlanırsa ve en sonunda penaltıyla sonuca giderse bu kimseyi tatmin etmez. Hele ki tam bitiş düdüğünden önceki son Rize atağında ceza sahamızda 3 Rizesporlu futbolcunun markajsız olması korku filminin son sahnesi gibiydi.
Herşeye rağmen bardağın dolu tarafına bakıp oynadığı son 10 deplasmandan 9 galibiyet çıkaran ve stadı olmadan liderlik koltuğuna oturan takım, verdiği mücadeleyle alkışı da hak ediyor diyebiliriz. Ne var ki kalan 15 haftada kötü oynadığı dönemi atlatan Fenerbahçe ve kadro kalitesi ve genişliği tartışılmayacak Galatasaray karşısında her zaman elinden gelenin çok daha fazlasını yapmak zorunda kalacağı da aşikar. Hele ki her iki rakibe karşı da deplasmanda oynayacak olmamız işi daha da zorlaştırıyor ama bu yıl deplasman-iç saha ayrımı bizim için pek de geçerli değil!
Çoğu kez olduğu gibi bu gece de düğümü çözenler Sosa ve Demba Ba gibi kaliteli ayaklar oldu. Gökhan oyunu ileride forse etti, Serdar sağ kanatta iyi çalıştı ama Olcay bu akşam kayıptı, Atiba’nın maç eksiği hissedildi ve Oğuzhan kötü olmamakla birlikte gene özlediğim Oğuzhan değildi. Bir de neden kanatlardan Demba Ba’yı beslemek yerine sürekli göbekten Rize defansını delmeye çalıştık onu da anlamadım çünkü bizimkiler sağolsunlar altıpasın içine girmeden şut çekmiyorlar.
Cüneyt Çakır’ın verdiği kart ve penaltı kararları doğru olmakla beraber, bizim bünye bu kadar lehimize karara alışkın olmadığı için takım afalladı! Demba Ba’nın penaltı stilini ben şahsen çok riskli buluyorum ama penaltı atmak zor zanaat olduğu için de golü yapan haklıdır diyorum.
Sonuç olarak Beşiktaş üç kulvarda mücadelesine cengaverce devam ediyor ama sakatlık belasının da peşini bırakmadığı sezonda her daim kapasitesinin %110’uyla oynamadığı sürece Mayıs ayında hedeflerinin uzağında kalma tehlikesi mevcut. Bilic’in bu süreçteki yönetimi ve performansı da çok belirleyici olacak.