Bir tarafın 10 kişi kaldığı derbileri objektif yorumlamak zor. İki güçlü takımın maçında dengelerin 90 dakika içersinde çok kez el değiştireceği beklerken bir taraf eksilince tek taraflı oyuna dönüyor. Dünkü maçda farklı olmadı. Karşılaşmanın ikinci yarısı Beşiktaş için yokuş yukarı oynandı.
Dünkü maçı, dört farklı cepheden dört ayrı açı ile inceler isek;
Fenerhahçe:
Sarı Kanaryaların bu galibiyetinde aslan payı Aykut Kocaman’nın. Türkiyede pas oyununu en iyi oynayan (yavaş olsa da) ve sakin kalabilen bu takım aslında onun eseri. Karşısında 10 kişi kalacağınız son takım bu ligde Fenerbahçe. Hele bir de gerideyseniz. Maçtan önceki beklentiler ile paralel olarak tecrübeli oyuncuları ile sonuca gittiler. Rakibinin sağ kanat savunma zaafını iyi kullanıp maçın başında golü bulmaları, ilerleyen dakikalarda tempoyu kendilerinin ayarlamasına sebep oldu ki Olcay’ın atılması ile maç da bitti. Olcay’ın atılmasına en çok Gökhan Gönül’ün sevindiğini düşünüyorum. Son 6 senedir Türkiye ligini domine eden hucumcu bek, bu seneye eski temposundan çok uzak başladı. Özelikle 60. Dakikadan sonra Motta ve Olcay’ın arka arkaya olası bindirmeleri karşısında nasıl bir reaksiyon vereceğini görmek çok isterdim. Sarı lacivertliler için dün akşamın en önemli iki oyuncusu Meireles ve Kuyt idi.. İkiside olağanüstü tempo yapıp takımlarına faydalı oldular. Son sözde İsmail Kartal’a..Son dönemde kendi taraftarları arasında oyuncu tercihlerinden dolayı eleştirilse de dün akşam cok dengeli bir kadro ile oyuna başlayıp ilerleyen dakikalarda da sakin kalarak maça etki etti. Özelikle Alper’in formunu görüp Sow’u kesebilme cesareti için tebrik etmek lazım.
Beşiktaş:
Karakartallar, ne olursa olsun tempolu oynuyorlar. 10 kişi kalmalarına rağmen tüm güçlerini ortaya koydular. Ama belli seviyelerde sadece tempo ve iştah yeterli olmuyor işte. Özelikle derbi maçlar için temponun yanına tecrübe ve teknik donanımı koymalısınız. Tecrübe zaman ile olacak. Mesela Olcay, Türkiye’de futbol oynamanın ne kadar zor olduğunu bir kez daha anlamıştır.Ya da demeç savaşlarına yeni yeni giren Fikret Orman; dün gecenin bir yaşıma daha girdim tadında olanlarındandır herhalde..Neyse dün gecenin tek kazancı da bir nebze olsun tecrübelenmek oldu..Ama diğer taraftan, teknik donanım konusu tamamen yönetimsel hata. Sağ bek alamamak ne demektir bunu anlamak çok zor. Kenarlarınızı savunmadığınız ve rakipten daha çok atak yapmadığınız sürece maç kazanamazsınız. Hadi yönetici işi bilmiyor da, milyon dolarlar alan Teknik heyet ne yapıyor? Yenisini aldıramadığı gibi elindeki Tanju Kayhan’nın bile göderilmesine izin veriyor. Dünkü maçda da, ikinci yarıya sağ bekde çok iyi başlamış Atibayı neden tekrar ortaya kaydırır da İsmaili alır çok merak ediyorum. Üstelik karşı taraf Atiba’nın bindirmelerinden sonra sol bek değişikliğine bile gitmişken!! Birçok arkadaşımın aksine, Teknik bilgisine güvendiğim Bilic dün bu hamlesi ile sınıfta kaldı. Evet takım yere düştü. Önlerinde Olcay, Veli ve Gökhan’dan yoksun çıkacakları İBB Başakşehir maçı var. Yerden ancak böyle bir maçı kazanarak kalkabilir. Slaven Bilic’in Türkiye macerasındaki dönüm noktasıdır bu maç. Ya döner bu dönemeci ya da tartışılmaya açık açık başlanır. Herkes için ilginç bir 90 dakika olacak.
Bülent Yıldırım:
Tipik bir Türk hakemi. Kalibresi yetmediği yerlerde ezilen ve güce tapan bir kişilik. Kabiliyeti sınırlı. Kendisi de bunun farkında.Olcay’ın hem ilk hem de ikinci pozisyonlarını kime gösterseniz sarı için düşünür. Düşünüyorsanız eğer sarı değildir zaten, hele de ikincisi kırmızıya dönüşecekse. Değil derbi normal bir lig maçında bile adam atmak bu kadar kolay olmamalı! O da Cüneyt abisinin izinde geçen seneki Kadıköy maçının bir benzerini yaşattı. Hele bir de ikinci yarı yönetti ki dillere destan. Eyyamın tavan yaptığı, elinde kart Fenerden bir oyuncu atmak için fıldır fıldır gezdiği bir ikinci yarı izledik. Faullerin tamamını Beşiktaş lehine verdiği ikinci yarıda maçın berabere bitmesi için bildiği bütün duaları okuduğuna eminim diyeceğim ama öyle olsa gözlerinin önündeki karakucak güreş pozisyonuna penaltı çalardı. Herhalde odasını basarlar korkusu ağır bastı.
Fatih Terim / Abdullah Avcı
Fatih Terim ve Abdullah Avcı, Caner ve Emre gibi rakipte olsa arkadaşının ekmeğini çalan futbol uyanıklarını yetiştiren iki Teknik adamdır. Emre, 90 lı yılların sonu 2000 li yılların başındaki Bülentli, H.Ünsallı, Arif ve Okanlı takımın büyüttüğü oyuncudur. Futbolsever arkadaşlarımız o dönemde yeşil zemin üstünde yaşanan tiyatroları çok iyi hatırlayacaklardır.İşte Geçen sene 3-3 lük maçta Caner’in dün akşam Emre’nin rakiplerine aldırdığı ikinci sarı kartlar Latin amerikalı çingene futbolcuların sahalara soktuğu ve Terim, Avcı gibi teknik direktörler vasıtası ile bizim de ithal ettiğmiz ucuz numaralardan ikisidir. Gelişmiş ülkelerde tribünler, bu tip atlamaları ve daha sonra kart istemeleri çok aşağılıyor ve protestoları ile sahtekarlıklara hakettiği cezayı veriyorlar.. Bizim ülkemizde ise ‘’uyanık kardeşim öteki de akıllı olsaydı attırmasaydı kendini’’ olarak yorumlanıyor. GS altyapısında çalışırken Fatih abisinden aldığı bayrağı şimdilerde İBB semalarında dalgalandıran Avcı’nın kadrolarının neler yaptığını anlatmaya gerek yoktur sanırım.Bu tip Teknik adamlar; kendini atmayan, öndeyken yerde vakit geçirmeyen oyuncuya daha alt yapıdayken bile bağırıp çağıran kişilerdir. Bu zihniyetli yöneticiler futbolumuzdan temizlenmedikçe daha çok Fatih’in oğlu Belezoğlu vakası seyrederiz.
Son olarak, market değeri en pahalı iki takımımız sistemin arzu ettiği yerlerine geçtiler. Birkaç Siyah – Beyaz haftadan sonra zirveye renk geldi J
Acaba Dördüncü yıldız kimin olacak? Turk işi ‘’Star Wars’’ komedyasını merakla bekliyorum!!!