Maçın ilk yarısındaki futbola bakınca 2-0 çok adaletli bir skor gibi görünmeyebilir. Gerçi Beşiktaş defansta oluşturduğu kurguyla rakibe de çok pozisyon vermedi ki Rodallega, Vaz Te, Miguel Lopez ve Soner Aydoğdu gibi gayet etkili olabilecek başımızın belası bir rakibin tehlikeli hücum oyuncuları vardı. Hatta ilk yarının son 15 dakikasında rakibin baskısı bunaltmasa da rahatsız ederken gelen serbest vuruşta Rodallega’nın ilk kez insafa gelip kaleyi şaşırması tam bir piyango oldu.
Başlangıçta hücumda sağda Quaresma ve solda Olcay saç baş yoldururken kanatları değiştirince de durum pek farklı olmadı ama Quaresma’ya yapılan ve penaltı da kokan pozisyon maçın kırılma noktası oldu. Talisca ilk 8 dakikada üç kez kaleyi yokladı ve sonuncuda Gökhan İnler’in harika ara pasına yaptığı koşu ve klas vuruşla golünü attı. Ondan sonra kendisini pek ortalıkta göremedik ama Benfica maçında attığı golden dolayı bile kredisi şu anda epey yüksek. Eğer sahanın en iyilerinden Gökhan İnler’in beklenmedik sakatlığı olmasaydı büyük ihtimal Tolgay’la o yer değiştirecekti ama Şenol Güneş maçın sonuna kadar oynamasını tercih etti. Önümüzdeki haftalarda takıma alıştıkça Talisca’nın patlama yapacağına inanıyorum çünkü müthiş bir sol ayağı var.
Hakem oyunu fazla durdurmama adına birtakım gerçek faulleri de atladı ve kartlarında çok da isabetli değildi. Beşiktaş daha önce Akhisar maçlarındaki tuzağa düşüp rakibin delice temposuna ayak uydurmak ve savunmada geniş boşluklar vermek yerine daha temkinli bir futbol oynadı ve açıkçası oyunun genel hakimiyetini de rakibe bıraktı. Son 15 dakikada ise rakibin gardının düşmesiyle ve giren oyuncuların katkısıyla dengeyi tekrar kurdu. Görüntü belki çok hoş değildi ama hatice-netice ilişkisi gayet başarılıydı.
Daha önce hiç galip gelemediği sahadan ve bu kadar zorlu bir deplasmandan adrenalin fırtınası olmadan üç puanla ayrılmak ve şeytanın bacağını kırmak çok önemliydi. Benim açımdan da Akhisar köftesine uyguladığım ambargonun sonu anlamına geliyordu.
Tosic son iki maçta beni ciddi şekilde mahcup ediyor ve bu mahcubiyetin devamını diliyorum. Adamın içinden bir anda sanki gizlenmiş bir Maldini çıkıverdi ve en sıkıntılı bölgemiz gibi görünen stoperde önemli bir açığı kapatmaya başladı.
Fabricio ise özellikle ayak hakimiyetiyle günümüz futboluna uygun bir kaleci portresi çiziyor. Guardiola’nın İngiltere milli takımı kalecisi Joe Hart’tan bir kalemde vazgeçip oyuna daha fazla dahil olan Claudio Bravo’yu M.City’ye getirmesi belki çok riskli bir hamle ama günümüzde Neuer’in başını çektiği kalecilerin de adeta bir libero gibi oyunun geriden kurulmasında üstlendiği rolü düşünürsek orta vadede meyvesini toplayabilir. Savunmadaki nispeten sağlam kurgu ve takımın genelindeki soğukkanlılık geçmiş yılları düşününce bir güven veriyor. Forvette ise Cenk oldukça verimsizdi ve yerine giren Aboubakar oraya bir hareket getirdi. İlerleyen haftalarda o bölgede ciddi bir forma savaşı olabilir.
Önümüzdeki hafta derbi maçı var ve bana göre Beşiktaş çok geniş ve bol seçenekli bir kadro ve daha da önemlisi kazanmayı bilen, liderlik vasfına sahip deneyimli oyuncularla çıkacak. Vodafone Arena’nın müthiş atmosferinde tabii ki beklentim galibiyet ama özellikle Caner ve Quaresma’nın sinirlerine hakim olmaları şart. Galatasaray’ın kazandığı hiçbir maçı izlemeyen ben bile dün Eren’in golünü defalarca seyrettim ve büyük ihtimalle ligin daha dördüncü haftasında yılın golünü attığına kanaat getirdim. Gerçekten olağanüstüydü. Gelecek hafta ise kadro kalitesiyle, hocasıyla ve de saha avantajıyla bana göre Beşiktaş’ın mutlaka galip gelmesi gerekiyor. Olimpiyat Stadı’ndaki olaylı derbi maçların yarattığı tahribatı gidermek için önümüzdeki yıllarda kendi sahamızdaki derbileri domine etmemiz şart. Gelecek hafta bunun başlangıcı olsun.
mail: gorkem.isik@abcspor.com
twitter: @saturnocontro3